Ayn Rand, 2 Şubat 1905 tarihinde St Petesburg’da doğmuş, çocukluğu, kollektivizmin doğuşuna tanıklık ederek geçmiştir. Asıl adı Alişya Rosenbaum olan Ayn Rand, Stalin’i, Lenin’i ve Stalin’i gazetelerden okuyarak öğrenmiş, Rusya’da Leningrad Üniversitesinde tarih eğitimi alarak 1925 yılında mezun olmuştur. Amerika’da annesinin akrabaları olan Ayn Rand, Şubat 1926’da 21 yaşında iken New Yok limanına inmiş, akrabalarıyla Chicago’da geçirdiği kısa bir süreden sonra bir daha hiçbir zaman Sovyetler Birliği’ne dönmemeye karar vermiştir.
Ayn Rand’n üniversite yıllarında yaptığı en büyük keşifler Edmond Rostand, Friedrich Schiller ve Fyodor Dostoevsky olmuş, Schiller’e de büyük hayranlık beslemiş, Dostoyevski’e ise kurduğu drama ve yaptığı derin ahlaki analizler yüzünden bağılık duymuş, Rostand’ın ise zengin, romantik hayal gücüne kapılmıştır.
Kısa öyküler ve oyunlar yazmaya başlayan Ayn Rand, Nietzsche ile de tanışmış, “Zerdüşt Böyle Diyordu” isimli eserdeki kahraman ve özgür adamın yüceltilmesini beğenmiş, ancak kitabın felsefesine sert eleştirilerde bulunmuştur.
Ayn Rand’ı en çok etkileyen isim özellikle Mantık adlı eseriyle Aristoteles olmuş, onu gelmiş geçmiş en büyük filozof olarak görmüş ve sonradan, etkilendiği tek filozof olduğunu söylemiştir.
Ayn Rand, genç bir aktör olan Frank O’Connor ile 1929 yılında evlenmiş, 1931 yılında Amerikan vatandaşlığına kabul edilmiştir.
Fikirleri ve Kitapları
Ayn Rand, edebiyat alanındaki ilk başarısını 1932 yılında “Red Pawn” adlı senaryosunu Universal stüdyolarına satarak yakalamış, ardından 1934 yılında “16 Ocak Gecesi” (Night of January 16th) adlı eserini yayımlamış ve bu eser büyük ölçüde başarılı olmuş, 1936 yılında “Yaşamak İstiyorum” (We the Living), 1938 yılında ise “Ben” (Anthem) adlı romanlarını yazmıştır.
Ayn Rand, Nathaniel Branden, Alan Greenspan ve Leonard Peikoff ile birlikte Felsefesini tanıtmak ve yaymak üzere objektivist hareketi başlatmış ve Objektivizm Felsefesinin kurucusu oluştur. Felsefesi ve kitapları kendi bireycilik, rasyonel bencillik ve kapitalizm mefhumlarını vurgulamakta, devletin özgür bir toplumda yasal ama minimal bir role sahip olduğuna inana inanmaktadır.
Romanlarında kendisine özgü oluşturduğu bir kahramanın tanıtımından hareket etmekte, kahraman, kendi yeteneği ve özgünlüğü yüzünden toplumla çatışmalar yaşamakta, çatışmaların nedeni bu kahramanın rasyonel davranması, gerçeğe uygun olarak kendi çıkarı için çalışmasından kaynaklanmaktadır. Romanlarının kahramanları, idealleri doğrultusunda hareket etmekte, Ayn Rand bu kahramanları ideal insan olarak görmektedir.
Ayn Rand, 6 Mart 1982 yılında Newyork’da ölene kadar, diğerkamlığa (altrusium) karşı çıkmıştır. Ayn Rand’a göre, diğerkamlık; kendini feda etmektir ve her diktatörlük, diğerkamlık üzerine kuruludur. Onun felsefesine göre bireyin kendisini feda etmesi asla kabul edilemez.
Ayn Rand, daima kapitalizm idealini ve Amerikanın her zaman bu sistemde olması gerektiğini savunmuştur. Ona göre insan önce Tanrının tutsağıdır, zincirini kırdıktan sonra kralın tutsağı olmuş, zincirini yeniden kırmış, sonra doğumunun, teninin, ırkının tutsağı olmuştur. Ona göre insan zincirlerini yine kırmıştır ve artık kimsenin tutsağı olmamalıdır.
Ayn Rand’ın Atlas Vazgeçti (Atlas Shrugged) isimli eseri en büyük eseridir. Eser, 1957 yılında yayımlanmış ve dünya çapında bestseller olmuştur. Atlas Shurugged, tüm zamanların en çok satan felsefi romanıdır ve basıldığı yıldan beri her yıl ortalama 200.000 satmış, Amerikayı İncilden sonra en çok etkileyen kitap olmuştur. Kitabın adının Türkçe karşılığı “Atlas Silkindi”‘dir. Dünyayı sırtında taşıyan Atlas’ın artık vazgeçtiğine yapılan bir göndermedir. Türkçe çevirisinde “Atlas Vazgeçti” ismi kullanılmıştır. Atlas Vazgeçti, Ayn Rand’ın objektivist felsefesini en iyi ve bütüncül şekilde anlattığı romanıdır.
Atlas Vazgeçti’de yer alan şu sözleri felsefesini özetlemektedir:
“Benim felsefem, özünde, hayattaki ahlaki amacı kendi mutluluğunu olan, varlığının yegane amacı ve en yüce eseri olarak yaratıcı üretkenliğini gören kahramansı bir varlık, bir insan konseptidir.”
Atlas Vazgeçti’nin ana teması “insan aklının toplumdaki rolü” dür. Ayn Rand sanayiciyi tüm toplumlardaki en değerli organ olarak görmüş ve sanayicilere karşı duyulan genel kızgınlığı son derece sert bir biçimde eleştirmiştir. Bu duyguları onu Amerikalı sanayicilerin greve gittiği ve dağlık bir alanda saklanmayı seçtiği romanı yazmaya itmiştir.
Romandaki olaylara göre, toplumun sömürücü olarak gördüğü, aşağıladığı ve suçladığı bu idealist ve yaratıcı insanların kaçmasıyla Amerikan toplumu ve ekonomisi genel anlamda çöküşe girmekte, hükumet sanayi üzerindeki zaten boğucu olan kontrollerini artırarak tepki göstermektedir. Roman her ne kadar politik bir temayı merkez almışsa da seks, müzik, tıp ve insan yetenekleri gibi birçok farklı meseleyi irdelemektedir.
Atlas Shrugged Romanından Seçkiler:
“Amerika’daki zenginlik ortak bir amaç uğruna insanların kamusal fedakarlıkları sayesinde değil, kendi kişisel amaçları ve servetlerini kazanma doğrultusunda hareket eden özgür insanların üretken dehası sayesinde kazanılmıştır.”
“Birey haklarını ihlal etmek demek, onu kendi yargısının aksi yönde davranmaya zorlamak veya onun değerlerini kamulaştırmak demektir. Esas olarak bunu yapmanın yalnız bir yolu vardır: Fiziksel zor kullanımı. İnsan haklarının iki olası ihlalcisi vardır; suçlular ve siyasi yönetim”
“Sosyal yaşamda kazanılan iki büyük değer vardır: Bilgi ve ticaret.”
“Özgür toplumu savunmak isteyen bir kimse, özgür toplumun vazgeçilmez temelinin birey hakları ilkesi olduğunu bilmelidir. Birey haklarını muhafaza etmek isteyen bir kimse, kapitalizmin birey haklarını karşılayabilecek ve koruyabilecek tek sistem olduğunu anlamalıdır.”
Hayatın Kaynağı adlı kitabından Seçkiler: “Kollektivist Felsefe” ve “Objektivizm Felsefesi” karşılaştırmaları
Kollektivizm:
“Güç elde etmek için adamın kendisini küçük hissetmesini sağla. Umutlarını ve kişiliğindeki dürüstlüğü öldür. Benliğini sil. Öz saygıyı öldürdün mü insanın içindeki kahramanlığı da öldürürsün”
“Büyük insanlar yönetilemez. Büyük nadir olan zor elde edilen şeydir. Standartlarını düşür, sıradanlaştır. Herkes ulaşabilsin. Vasatı sıradanı, değersizi öv.”
“İnsanların mutlu olmasına izin verme. Yaşama sevincini öldür. Mutlu insan kendi kendine yeterlidir. Yönetilemez.”
“İnsanın ruhunu boşalttın mı yerini sen doldurabilirsin. Bütün sistemler kişisel zevki feda etmeyi üğretiyor. “Vazgeç” ve “razı ol” kavramlarını yerleştir. “Fedakarlık” kavramını yücelt. Hangi ahlak sistemi fedakarlığı öğütlüyorsa sonunda bir süper güç haline gelmiştir. Cennet, Nirvana, Irksal üstünlük, proletarya diktatörlüğü hep fedakarlığı, benliği silmeyi öğretir. Ortada fedakarlık oldu mu parsayı birileri toplayacaktır. Hizmet varsa bir hizmet edilen de vardır. Sana hizmetten söz eden adam köleler ve efendiler de söz ediyor demektir.”
“İnsanların kendilerini korumak için önemli bir silahları var : Mantık. Mantığı kötüleme. Ama mantık sınırlıdır de. Onun üstünde başka şeyler var de. İnanç, duygu, vahiy, İlahi Sezgi, Diyalektik Materyalizm gibi. Düşünmeye çalışma, hisse, inan. Dersin. Düşünen adam istemiyoruz.”
“Sonunda birlik ve itaat dünyasına varırız. Yaşamımızı başkalarının kafalarındaki ölçütlere göre kurarız. Bir ideal için savaşmayız. Saygınlık, başarmak için çalışmayız. Bireyselliğe asla izin verilmemeli. Motoru çıkarılmış bir dünya. Tek yürek, elle pompalanıyor.”
“İtaatttan başka birşey öğrenmemiş insanlarda itaat görmenin zevkini tadacağız. Hizmet madalyaları dağıtacağız.”
“Kollektivizm yüzyılımızın tanrısı.. Birleş, fikir birliği sağla. İtaat et. Hizmet et. Böl ve zapt et ama sonra birleştir ve yönet.”
“Komünizmde bireycilik kötülük. Toplum ise tanrı. Milliyetçilikte yine birey kötü ırk tanrı. Kollektivizmin bir çeşidinden ötekine. Ruhunu bir lidere verirsin ya da ötekine. Bireyi öldür, insan ruhunu öldür. Güç senindir artık.”
Objektivizm:
Büyük yaratıcılar, sanatçılar, bilim adamları, mucitler, çağlarının insanlarına karşı hep tek başına durmuşlardır. Yeni çıkan herşeye engel olunmaya çalışılmış, kınanmış, lanetlenmiştir. Ama ödünç almadıkları vizyonlarına sahip çıkanlar yollarına devam etmiş, mücadele etmiş, acı çekmiş, ama sonunda kazanmışlardır.”
“Mesele yaratılan şeydedir, kullananda, ondan yarar sağlayanda değil. Yaratan kendi gerçeğini her şeyden üstün tutmuştur.”
“O insanın vizyonu, gücü ve cesareti kendi ruhundan gelmektedir. Bir insanın ruhu kendi benliğidir. Bilinci dediğimiz kimliğidir. Düşünmesi hissetmesi, yargılaması, eyleme geçmesi hep kendi egosunun fonksiyonlarıdır.”
“Yaratıcılar benliksiz değildir. Güçlerinin bütün sırrı budur. O gücün kendine yeterli olması, kendiliğinden motive olup harekete geçmesi kendi kendini yaratması. Bu ilk amaç, bir enerji bir hayat gücü, bir başlatıcı. (Hayatın Kaynağı) Yaratıcılar hiçbir şeye hiç kimseye hizmet etmemişlerdir. Kendileri için yaşamışlardır. İnsanlığın şeref tacı olan şeyleri kendileri için yaşamakla başarmışlardır.”
“Kollektif beyin diye birşey yoktur. Bir grup insanın vardığı anlaşma bir ödün verme sürecidir. Bireysel düşüncelerin ortalamasıdır. Bu ikincil eylem niteliğini taşır. Birincil eylem ise mantık süreci – yani herkesin tek başına yapması gereken birşeydir. Yemek tek başına yapılır ama kollektif bir midede öğütülemez. Vucudun ve ruhun işlevleri bireysel ve özeldir. Paylaşılamaz, devredilemez.”
“Bu dünyada insan ihtiyacı olarak herşeyi üretmek zorunda kalmıştır. İnsan ya bağımsız çalışmalarıyla yaşamak, ya da başkalarının zihninden beslenen bir asalak olarak yaşamak seçimini yapmak zorundadır. Yaratıcı başlatır. Asalak ödünç alır. Yaratıcı doğa karşısında ayakları üzerine dikilir. Asalak aracıyı kullanır. Yaratıcının derdi doğayı fethetmektir asalağın derdi insanları fethetmektir. Yaratıcı kendi için yaşar. En önemli amacı kendi içindedir. Asalak elden düşme yaşar. Başkalarına ihtiyacı vardır. Başkaları onun baş amacı haline gelir.”
“Yaratıcının temel ihtiyacı bağımsızlıktır. Mantık yürüten bir zihin. İnsanlarla olan ilişkiler ikinci plandadır. Elden düşmeci insan ilişkilerini birinci sıraya koyar. Kendini feda etmekten, hizmetten söz eder.”
“Hiç kimse başkaları için yaşayamaz. Vücudunu paylaşamadığı gibi ruhunu da paylaşamaz. Başkaları için yaşamaya kalkan kişi bağımlıdır. Kendisi asalaktır ve hizmet ettiklerini asalak haline getirir. Bu ilişkiden birlikte yozlaşmak doğar.”
“İnsanlara en büyük sevabın başarmak değil, vermek olduğu öğretilmiştir. Ama yaratma olmadan hiçbir şey verilemez.”
“İnsanlara, ilk görevlerinin başkalarının acılarını dindirmek olduğu öğretilmiştir. Kişi sevapkar olabilmek için başkalarının acılarını ister duruma düşmektir.
“İnsana başkalarıyla aynı düşüncede olmanın sevapkar olduğu öğretilmiştir. Yaratıcı farklı düşünür. İnsanlara akıntı ile birlikte yüzmenin iyi olduğu söylenir oysa yaratıcı akıntıya ters yüzendir. İnsanlara bir arada durmanın sevap olduğu söylenir ama yaratıcı tek başına ayakta durandır. İnsana egonun kötülük olduğu söylenmiştir sevabın ideali benliksizliktir.”
“İnsanlar iki kutup olarak bencillik ve hayırseverlik sunulmuştur. Bencillik başkalarını kendi uğruma feda etmek olarak tanımlanmıştır. Hayırseverlik ise kendilerini başkalarına feda etmektir denilir. Her iki durumda da insan başkalarına bağlanmıştır. Ya acı çekecektir ya çektirecektir. Ama mutlaka acı… Bir de acı çekmenin zevk alması öğretilince tuzak iyice kapanır.”
“Seçenekler bağımsızlıkla bağımlılık arasındadır. Yani yaratıcının ve elden düşmecinin kuralı. Bu bir ölüm kalım sorunudur. Yaratıcının kuralı insanlığın var olmasını sağlayan mantıklı zihin ihtiyaçları üzerine kurulmuştur. Elden düşmecinin kuralıysa sağ kalmayı beceremeyecek insanların kuralıdır.”
“İnsanın ilk görevi kendine karşıdır. Birinci amacını asla başka kimselere bağlamamaktır. Ahlaki sorumluluğu da istediğini yapmaktır yeter ki istediği şey diğer insanlara birinci derecede bağımlı bir şey olmasın”
“Tarih boyunca yaratıcı ve elden düşmeci hep karşı karşıya gelmiştir. Yaratıcı tekerleği icat ettiğinde elden düşmeci karşı gelmiş ve hayrseverliği icat etmiştir. Yaratıcı her türlü güçlüğe karşın yoluna devam etmiştir. Elden düşmeci de sürekli engeller yaratmıştır. Birey kollektife karşı, topluluğa karşıdır.”
“Bir insanın diğer bir insan için yapabileceği en iyi şey onun üzerinden elini çekmektir.”
“Ben bugün buraya hayatımın tek bir dakikası üzerinde hiç kimsenin hakkı olmadığını söylemeye geldim. Enerjimin de. Başkaları için yaşamayan bir insan olduğumu söylemeye geldim. Bunun söylenmesi gerekiyordu. Dünya bir fedakarlık alemi içinde yok oluyor.”
“İnsanların bir tek sorumluluğu var: özgürlüklere saygı göstermek, köle toplumuna katılmamak. Eğer ülkem artık var olmayacaksa yeni gelen düzende çalışmamak ülkeme olan sadakatimdir.”
“Yaratıcıların işkence, inkar çaresizlik, sömürü ile geçirmek zorunda kaldıkları her saate sadakatimdir. Dünyaya gelen, yaşayan, mücadele eden, başaramamış olarak ölen tüm yaratıcılara sadakatimdir. Henry Cameron’a, Mallory’ye ve şu anda burada bulunan bir başka kişiye olan sadakatimdir.”