Fenomenoloji ve Hukuk isimli eser Prof. Dr. Niyazi ÖKTEM tarafından 1981 yılında yazılmış ve çeşitli tarihlerde farklı yayınevleri tarafından basılmıştır. Kitabın üçüncü baskısı 2012 yılında Yetkin Yayınları tarafından okuyucuya sunulmuştur.

Kitabın sunumunda, çağımızda fenomenolojinin etkilemediği bir düşünce akımının olmadığına ve büyük etkisine rağmen fenomenolojinin anlaşılmasının çok güç olduğuna vurgu yapılmış; kitapta amaç genel fenomenoloji felsefesinin verilerinden yol alarak hukukun fenomenolojik yorumunu yapmak hedef olarak açıklanmış, hukuk ile fenomenolojinin ilişkisi irdelenmiştir.

Kitabın Bölüm Başlıkları
- Fenomenolojik Akımın Genel Felsefesi
- Genel Olarak Varlık Ve Öz
- Bilgi Kuramı
- Değer ve Fenomenoloji
- Fenomenolojiye İlişkin Sorunlar
- Fenomenolojik Akımın Hukuk Felsefesine Yansıması Hukuk Felsefesi Ve Hukuka İlişkin
- Değişik Okulların «Öz» Arayışları
- Fenomenolojinin Öze Yöneliş Yönteminin Hukuka Uygulanması
- Hukukun Özü Normdur Anlayışı
- Hukukun Özü Adalettir Anlayışı
- Hukukun Özü Toplumsal Realitedir Anlayışı
- Hukukun Kendine Özgü «A Priorî» Bir Özü Vardır Anlayışı
Fenomenoloji ve Edmund Husserl
Fenomenoloji, Alman filozof Edmund Husserl tarafından yirminci yüzyılın ilk çeyreğinde kurulan bir felsefe akımıdır. Felsefeciler tarafından bir metodoloji ve yöntem olarak tarif edilmekte; kavramlar ve kategoriler geliştirerek özgün bir felsefe akımı meydana getirdiği kabul görmektedir. Husserl, metafizik yerine somut yaşamı kriter olarak öne sürmüş, tıkanmış olan felsefeye yeni bir başlangıç yapmak istemiş; fenomeni, yani dolaysız olarak var olanı betimlemeye dayanan bir yöntem geliştirmiş, bu yöntem üzerinden kavramlar ve kategoriler oluşturarak özgün bir felsefe akımı yaratmıştır.
Edmund Husserl 8 Nisan 1859 tarihinde doğmuş, Berlin ve Viyana’da matematik, fizik, astronomi, felsefe eğitimi almıştır. Husserl’in 1907 yılında Göttingen Üniversitesi’nde verdiği dersler, fenomenolojinin temel varsayımlarını ve kavramlarını oluşturmuş, Heidegger, Sartre ve Foucault bu akımdan etkilenmişlerdir. Husserl, 27 Nisan 1938’de ölmüştür.

Husserl’e göre, “Görerek, aydınlatarak, anlam belirleyerek ve anlam ayrımı yaparak yol alan Fenomenoloji; karşılaştırır ve ayrım yapar, bağlar, ilişkiye sokar, parçalara böler, ögelerine ayırır. Kuramlaştırmaz, matematikleştirmez; çünkü, tümdengelimli kuram alamında hiçbir açıklamada bulunmaz”.
Fenomenoloji, diğer felsefi akımlarındaki gibi özne-nesne ilişkisini konu edinmiş, nesnelerin genel yasalara bağlı olmadığını ve varlıklarının rastlantı kavramıyla açıklanabileceğini ileri sürmüştür. Nesnelerin, kendine özgü, kendinde var olan ve daima geçerli, değişmez bir yapısı bulunmaktadır. İnsanlardan bağımsız olarak var olan nesneler dünyası fiziğin ya da metafiziğin ürünü olmayıp mutlak bir varlık arz etmekte ve gerçekliği oluşturmaktadır.
Fenomenoloji, öz’lerin araştırılmasına ve betimlenmesine odaklanmış, bu betimlemeyi yaparken bilinci esas almış, bilincin özünün betimlenmesini konu edinmiştir. Kurama göre dünya deneyimlerimizin tamamı, en somut algılardan en soyut matematik formüllerine kadar bilinç tarafından kurulmuş olduğundan bilincin sistematik incelemesini hedeflemekte; epistemolojiye dayanma düşüncesinden uzak durmaktadır.
Fenomenolojik yöntem, hem bildiklerimizi hem de gerçekliği dışta bırakarak bilginin nasıl ve hangi süreçlerde oluştuğunu veya oluşturulduğu anlaşılmaya çalışmakta Askıya Alma” ve Fenomenolojik İndirgeme(epokhe) metodlarını kullanmaktadır. Özün bilgisine ulaşmak iki tür indirgeme işlemi ile olanaklı olabilir. Epokhe, zihinsel edimlerin, bu edimlerle ya da dünyadaki nesnelerin var oluşuyla ilgili kavram ve ön kabullerden bağımsız olarak betimlenmesini, zihinsel edimler betimlenirken nesnelerin de betimlenmesini esas almakta; nesneler, var olup olmadıklarına bakılmaksızın bir fenomen olarak betimlenmektedir. Bu yöntem nesnelerin bilinişi sırasında bu nesnelerin kurulduğu ya da inşa edildiği süreçleri de dikkate almaktadır.