Prof. Dr. Harun Tepe, 1956 yılında Balıkesir’de doğdu. Eğitim hayatına Balıkesir Muharrem Hasbi Koray Lisesi’nde başladı. 1973 yılında liseden mezun oldu.
1978 yılında Hacettepe Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nü bitirdi. Sosyoloji eğitiminin yanı sıra felsefe, psikoloji ve pedagoji alanlarında sertifikalar aldı. Lisans eğitiminin ardından 1978-1981 yılları arasında Başbakanlık Devlet İstatistik Enstitüsü’nde çalıştı.
Akademik Kariyeri ve Bilimsel Çalışmaları
Hacettepe Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü’nde Nüfus Dinamiği Programını 1981 yılında tamamladı. Yüksek lisans derecesi bu program ile elde etti. Aynı üniversitenin Felsefe Bölümünde başladığı ikinci yüksek lisansını 1985 yılında tamamladı. Aynı yıl doktora eğitimine başladı.
1989-1990 yılları arası doktora teziyle ilgili, 1990-1991 yılları arasında ise doktora sonrası bilimsel araştırmalar yürütmek üzere Almanya’nın Johannes Gutenberg (Mainz) Üniversitesi’nde bulundu. Prof. Dr. Richard Wisser danışmanlığında bilimsel araştırmalar yaptı.
1990 yılında Prof. Dr. Ioanna Kuçuradi danışmanlığında hazırladığı ve ” doğruluk-kesinlik sorununu” ele aldığı “Ontolojik yaklaşım açısından R. Carnap ve N. Hartmann’da Bilgi ve Doğruluk Sorunu“ başlıklı tezini savunarak felsefe doktoru oldu.
Goethe Enstitüsü bursu ile Berlin ve Mannheim Goethe Enstitüleri’nde dil kurslarına katıldı. Ayrıca Alman Akademik Değişim Servisi (DAAD) bursuyla Freiburg Goethe Enstitüsü’nde dil kursu aldı. Almanya’da bulunduğu yıllarda Latince öğrendi. DAAD bursunun bir yıl daha uzatılmasıyla Almanya’da “Doğruluk ve Kesinlik Sorunu” üzerine çalışmalarına devam etti.
Hacettepe Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Felsefe Bölümü’nde; 1991-1993 yıllarında yardımcı doçent olarak olarak çalıştı. 1993 yılında felsefe doçenti oldu ve 2002 yılına kadar aynı fakültede kariyerine devam etti. 2002 yılında felsefe alanında profesörlük derecesini elde etti.
2018’de sekiz ay süreyle Toronto Üniversitesi’nde misafir öğretim üyesi olarak çalıştı. İnsan hakları eleştirileri üzerine araştırmalar yaptı.
Son yıllarda özellikle; 20. Yüzyılda Felsefe, Özgürlük Sorunu, Yabancı Dilde Felsefe Metinleri, Felsefede Araştırmanın Özelliği, Yüzyılımızda İnsan, İnsan Haklarının Antropolojik Temelleri, İnsan Haklarına İlişkin Pratiğe Yansıyan Teorik Sorunlar, 18. Yüzyılda Felsefe, İnsan Felsefesi, Etik Problemleri ve İnsan Haklarının Bilgisel Temelleri başlıkları altında dersler vermektedir.
İdari Görevleri ile Ulusal ve Uluslararası Kurum ve Kuruluşlardaki Faaliyetleri
Prof. Dr. Harun Tepe, Hacettepe Üniversitesinde; 17 Nisan 1999- 17 Nisan 2002 tarihleri arasında doçent temsilcisi olarak Edebiyat Fakültesi Yönetim Kurulu Üyeliği, 1995- 2002 yılları arasında Felsefe Bölüm Başkan Yardımcılığı, 1998-2008 yıllarında İnsan Hakları ve Felsefesi Uygulama ve Araştırma Merkezi Yönetim Kurulu Üyeliği, 2003- 2009 yıllarında İnsan Hakları Anabilim Dalı Başkanlığı, 2003-2006 yıllarında Felsefe Bölüm Başkanlığı görevlerini yürüttü.
2008’de, Hacettepe Üniversitesi İnsan Hakları ve Felsefesi Uygulama ve Araştırma Merkezi‘nin müdürlüğüne getirildi. Merkez, Türkiye’deki ilk insan hakları doktora programı düzenleyen birimdir.
2010-2014 yılları arasında UNESCO Türkiye Milli Komisyonu’nda Yönetim Kurulu üyesi, Felsefe İhtisas ve İnsan Hakları İhtisas Komiteleri Başkanı olarak görev yaptı. Hacettepe Üniversitesi Akademik Etik Kurul üyesi, “YÖK, Sosyal ve Beşeri Bilimler Etik Kurulu Üyesi” ve Hacettepe Üniversitesi, Sosyal ve Beşeri Bilimler Yayın Etiği Kurulu başkanı olarak faaliyetlerini yürüttü.
2016-2018 ve 2018-2020 yönetim dönemlerinde Türkiye Tabipleri Birliği Merkez Etik Kurul Üyesi olarak görev yaptı 2020 yılında aynı görevi yeniden üstlendi.
Makaleleri ve Bilimsel Tebliğleri
Prorf. Harun Tepe’nin; “Yüzyılımızın Dönemecinde Etikten Beklenenler ve Etiğin Durumu”, “Türkiye’de Etik Çalışmaları”, “Viyana Çevresi Filozoflarında Doğrulama ve/veya Onaylama”, “İnsan Hakları ve Anayasalarımız: 1924, 1961 ve 1982 Anayasaları”, “Çiğnenen Onurlar ya da Gazetecilikte Etik Sorunlar”, “Etik, ‘Biyoetik’ ve ‘Psikiyatri Etiği’”, “Platons Politeia: Eine Utopie oder ein Entwurf einer ‘geschlossenen Gesellschaft’?”, “Çalışma İlişkileri ve Etik”, “İnsan Hakları Nedir ve Neyin Aracıdır?”, “Bilgilenme Hakkı: Bilgi ve İnsan”, “Değerler ve Değer Bilgisi”, “Hukuk Felsefesi: Hukuk mudur Felsefe mi?”, “Etik Bilgi ve Yaşam”, “Günümüz Sorunları Karşısında Kant Etiği”, “Hukuk ve Etik: Hukukun Etik Temelleri”, “Değerlerden Bağımsız Bir Hukuk Mümkün müdür? Hukukun Etik Temelleri”, ’İyi’ Nedir ya da Neye ‘İyi’ Denebilir?”, “Approaches in Ethics and Kuçuradi’s Ethics”, “Günümüz Etiğinin Epistemolojik İkilemleri”, “Ethics in the Beginning of XXI. Century”, “Identity, Cultural Identities and Human Rights”, “Professional Ethics: It’s Foundations and Problems”, “Approaches to Ethics in Turkey and in the World”, “Karl Otto Apel’in Ortak Sorumluluk Etiği”, “Etik Bakış Açısından Yozlaşma”, “Epistemological Dilemmas of Contemporary Ethics”, “Ethics in Turkey” ve “‘Ethics of Journalism’ or On Ethical Problems in the Mass Media” başlıkları altında, çeşitli ulusal ve uluslararası bilimsel dergilerde yayınlanmış makaleleri, konferans ve sempuzyumlarda sunulmuş tebliğleri ve kitap bölümleri bulunmaktadır.
Prof. Dr. Harun Tepe’nin Eserleri
Hukukta ve Yargıda Etik
Hukukun etikle ilişkisi tartışmalıdır. Soru bazen doğrudan “Hukuk etiksiz olabilir mi?” biçiminde, bazen de değerler dolayımında “Değerlerden bağımsız bir hukuk olabilir mi?” biçiminde sorulagelmiş; ama hukukun etikle ilişkisi hep hukuk felsefesinin ana tartışma konuları arasında yer almıştır. Bu kitapta yer alan yazılarda hukukun değerlerden bağımsız olamayacağı, hukukun etik temellere dayalı olduğu, adalete dayalı olmayan hukukun hukuk olamayacağı iddia edilmektedir. Bu kuşkusuz belli bir “hukuk” kavramına dayanılarak ve farklı türden kimi bilgisel öncüllerden yola çıkılarak yapılmakta, hukukun neden etik olmadan “hukuk” olamayacağı temellendirilmeye çalışılmaktadır.
İnsan Hakları Felsefesi
Kimi sert teorik ve pratik eleştirilere karşın, insan hakları hala günümüzün öne çıkan söylemlerinden biridir. Tüm diğer rastlantısal özellikleri bir yana, yalnızca insan oldukları için kişilerin bazı temel hakları oldukları düşünülmekte, bu haklara da “insan hakları” denilmektedir. Bu kitapta yer alan yazılarda “insan”, “insan doğası”, “insan hakları” ve “evrensellik” kavramları üzerinde durulmakta; bir insan hakları ölçütü geliştirilmesi ve insan haklarının temellendirilmesi gibi, insan haklarının bilgisel ve antropolojik temellerine ilişkin kimi teorik sorunlar ele alınıp tartışılmaktadır. İnsan Hakları kapsamına felsefi bir disiplinle incelenen kitabın; temel kavramlar, ölçüt ve kapsamları irdelenerek insan haklarının bilgisel derinliklerine iniyor. Günümüzde varlığını devam ettiren insan hakları ve evrensellik boyutundaki tartışmaları ele alınıyor. İnsan nedir? Sorunun cevabını aralayan; İnsanın ve haklarının evrendeki amacına yönelik çok yönlü yani; Multi disiplinel bir katkı sağlarken karşılaştırmalarda bulunuyor. İnsan doğasının bilinmezliğine yönelik araştırmalarla bir nebze katkı sunmaya çalışan kitap insanı tanımayı ve tanıtmayı da kendisine bir amaç edinmiş.
“Bilim adamları doğruluğu arıyorlar, ara sıra buluyorlar da sanatçılar doğruluğu aramıyorlar, bu nedenle buldukları da yok; felsefenin ise bilim ve sanat arasında paradoksal bir yeri var, çünkü filozoflar doğruluğu arıyorlar, ama bir türlü bulamıyorlar.” Felsefenin doğruluğu ya da hakikati arama çabası olduğu yaygın bir kanıdır. Aranılan, yüzyıllardır izi sürülen bu hakikat nedir, nerededir, neden bir türlü ona ulaşılamamaktadır? Doğruluk nedir, doğru bilgiyi yanlıştan ayırabileceğimiz bir ölçüt var mıdır? Kesinlik nedir, tüm bilgilerden aynı kesinliği bekleyebilir miyiz? Bu kitap tüm bu ve benzeri soruları ele alarak, doğruluğun ne olduğunu, Platon’dan Habermas’a farklı felsefe görüşlerine dayanarak yanıtlamaya, doğruluğun nesneye uygunluk olduğunu söyleyen geleneksel doğruluk kuramını ve ona karşı çıkan doğruluk kuramlarını değerlendirmeye çalışmaktadır. İlk baskısı Ark Yayınevi tarafından 1995 2017 yılında yapılmış, daha sonra yeni baskıları çıkmıştır.
Günümüzden Bakınca Kant Etiği
Harun Tepe, “Günümüzden Bakınca Kant Etiği” adlı eseri İoanna Kuçuradi ve Nebil Reyhani ile birlikte kaleme almıştır.
Günümüz felsefe tartışmalarında görmezden gelinemeyen etik görüşlerinin başında gelen Kant etiği çok farklı ve sorunlu biçimlerde anlaşılıp değerlendirilmektedir. Günümüzden Bakınca Kant Etiği, İoanna Kuçuradi ile Hacettepe Felsefe’de onun farklı tarihlerde öğrencisi olmuş, kendisinden Kant dersi almış olan Harun Tepe ve Nebil Reyhani’nin yazılarını bir araya getirmektedir. Üç kuşak felsefecinin yazılarının bir kitapta toplanıp yayınlanmasının nedeni ise etik sorunlara değeri hiç eksilmeyen bir ışık tutmuş olan Kant’ın etik görüşünün anlaşılması ve doğru değerlendirilmesine katkıda bulunmak, onun günümüz etik sorunlarının aydınlatılmasına yapabileceği katkıya işaret etmektir.
Etik ve Metaetik-20. Yüzyıl Felsefesinde Normatiflik Sorunu
Bu kitap, “bilimsel felsefe”nin etikte bir yansıması olan ve Anglo-Amerikan felsefe dünyasında bugün etikle en yaygın uğraşma yolu olan metaetik üzerine, ülkemizde yayımlanan ilk çalışmadır.
Harun Tepe bu çalışmasında, etik alanında metaetik ile kural getiren (normatif) etik yaklaşımlarını benimseyenler arasındaki tartışmayı serimlemekte, bu tartışmanın kaynağına ve sonuçlarına ışık tutmakta, ayrıca da etikteki bu yaklaşımların özgün bir değerlendirmesini yapmaktadır.
Eserin ilk baskısı Türkiye Felsefe Kurumu Yayınlarından 1992 yılında yapılmıştır.
Türkiye‘de ve Dünyada İnsan Hakları Eğitimi/Human Rights Education in Turkey and in the World
Bu kitap UNESCO Türkiye Milli Komisyonu, İnsan Hakları İhtisas Komitesi’nin öncülüğünde, Hacettepe ve Maltepe Üniversiteleri İnsan Hakları Merkezleri tarafından Hacettepe Üniversitesi’nde düzenlenen “UNESCO Karar ve Verileri Işığında İnsan Hakları Eğitimi” uluslararası konferansının bildirilerinden oluşmaktadır. Kitabın editörlüğünü Komite Üyesi Harun Tepe yapmıştır.
Türkçe ve İngilizce olarak sunuldukları dilde basılan bu bildirilerde, dünyamızda insan hakları eğitiminin sorunları ele alınmakta ve nasıl bir insan hakları eğitimiyle bugün yaşanan insan hakları ihlallerinin azaltılabileceği, insan hakları ihlallerinin daha az yaşandığı bir dünyanın ne tür bir eğitimle kurulabileceği, farklı ülkelerin bu konudaki deneyimlerine dayanılarak tartışılmaktadır.
Teorik Etik – Etiğin Bilgesel Sorunları
Son zamanlarda etik yerine, ‘pratik etik’ ve ‘teorik etik’ adlandırmaları yaygın bir biçimde kullanılır oldu. Etiğin teorik ve pratik sorunlarının olduğu düşünülerek, etiğin teorik yanını adlandırmak için ‘teorik etik’ veya ‘felsefi etik’; pratik yanı içinse ‘pratik etik’ veya ‘uygulamalı etik’ sözcükleri kullanılmaya başlandı. Aslında etik ne salt teorik ne de salt pratiktir. Etik bir bilme etkinliğidir, sözcüğün kökensel anlamıyla bir theoria, olan biteni seyretme etkinliğidir; ama bilgi için bilgi ya da kendisi amaç olan bilgi değildir etiğin amaçladığı, pratiğe ya da eyleme dönük bilgidir.
Bu kitapta yer alan yazılar etik-yaşam ilişkisi, olgu-değer uçurumu, etiğin bilgikuramsal ikilemleri, değerler ve değerlerin bilgisi, iyi ve kötünün ne olduğu gibi teorik etikle ilgili bilgisel sorunları ele alıp tartışmaya açmaktadır.
Pratik Etik – Etiğin Pratik Sorunları
Ayrımcılık, yoksulluk, şiddet, adaletsizlik, küresel iklim değişikliği gibi sorunlar günümüzde etik sorunlar olarak da ele alınmaya başlandı. Çoğu zaman insan haklarının çiğnenmesine yol açan bu sorunları etiğin görmezden gelmesi de beklenemezdi zaten. Tıp etiği kökenli biyoetiğin ve bununla birlikte farklı ‘meslek etikleri’nin ortaya çıkıp gelişmeleri ve şiddet, ayrımcılık, yozlaşma, adaletsizlik vb. etik sorunları ele alan çalışmaların sayısının artması, ‘pratik etik’ veya ‘uygulamalı etik’ olarak adlandırılan yeni bir etik alanından söz edilmesine yol açtı. Ayrımcılık, başkaldırı, şiddet, yozlaşma gibi etik sorunlar ile çevre, bilim, işletmeler, gazetecilik, tıp ve akademik çalışma alanlarında ortaya çıkan etik sorunları ele alan bu kitaptaki yazılarda da görülebileceği gibi, bu sorunların etik bakışla ele alınıp aydınlatılması yalnız insan türü için değil, gezegenimizin tüm canlılarının geleceği açısından büyük önem taşımaktadır.
Etik ve Meslek Etikleri
Son yıllarda meslek etiklerinden daha sık söz edilmeye başlandı. Çeşitli mesleklerde karşılaşılan etik sorunların gittikçe daha fazla farkına varılmasıyla birlikte meslek etiklerinin sayısı da arttı. Etik sorunlaını aşmak için her meslek kendi meslek ilkelerini geliştirmeye çalıştı. Sonuçta neredeyse meslek sayısı kadar “etik” ortaya çıktı. Bu durum akla şu soruları getirmekte: “Bir mesleğin yapılması sırasında karşılaşılan etik sorunlar, günlük yaşamda karşılaşılan etik sorunlardan farklı mıdır?”, “Yoksa farklı mesleklerde, o mesleğe özgü kimi bilgiler de gerektiren, aynı türden etik sorunlarla mı karşı karşıyayız?” Kitap, bu ve benzeri soruları ele alarak, meslek etiklerine farklı bir yaklaşımın olduğuna dikkati çekmektedir. Bu ise İoanna Kuçuradi, Peter Koslowski, Yaman Örs, Kriton Curi, Klaus Leiseinger, Vittorio Hösle, Harun Tepe, Zeynep Davran, Friedrich Kübler, Hayrettin Ökçesiz ve Mümtaz Soysal‘ın yazılarıyla yapılmakta. Eser, Türkiye Felsefe Kurumu Yayınları tarafından 2000 yılında basılmış, kitabın editörlüğünü Harun Tepe yapmıştır.
Miletli Filozoflar Thales, Anaksimandros ve Anaksimenes
“Anadolu’da doğup büyümüş olmak, bu topraklarda yaşamak, çoğumuzun farkında olmadığı bir ayrıcalıktır. Çünkü bu topraklarda dokuz-on uygarlık –Urartu, Hitit, Frigya, Lidya, Troia, İonya, Roma, Bizans, Selçuklu, Osmanlı uygarlıkları− yeşermiş ve birbirini etkilemiştir…. Bu dokuz-on uygarlığın yeşerdiği bu topraklar, aynı zamanda felsefenin ve felsefî bilgiye dayanan bilgeliğin de kaynağını bulduğu topraklardır… Felsefeyi başlatanlar olsun olmasın, Miletos’lu üç filozof/bilim insanı, elimizdeki kaynaklara bakarak konuşursak, düşünce tarihinde bir dönüm noktasıdırlar. ‘Anadolu’da Felsefeye Yolculuk’ projesiyle, topraklarımızda gerçekleşen düşünce başarılarına, kitapların dışında, yaşadıkları yerlerde sahip çıkmak istedik.”
Bu kitap UNESCO Türkiye Milli Komisyonu, Felsefe İhtisas Komitesi’nin, Türkiye Felsefe Kurumu ve Adnan Menderes Üniversitesi Felsefe Bölümü ile birlikte 8-9 Kasım 2013 tarihlerinde Aydın’da gerçekleştirdiği, felsefeci ve arkeologların katıldığı Anadolu’da Felsefeye Yolculuk III, “Miletli Filozoflar: Thales, Anaksimandros ve Anaksimenes” başlıklı sempozyumun bildirilerini bir araya getirmektedir. Yayına Harun Tepe tarafından hazırlanmıştır.
Sinoplu Bir Filozof Diogene
Bu kitap UNESCO Türkiye Milli Komisyonu, Felsefe İhtisas Komitesi’nin, Türkiye Felsefe Kurumu ve Sinop Üniversitesi Rektörlüğüyle birlikte 19-20 Nisan 2013’te Sinop’ta gerçekleştirdiği Anadolu’da Felsefeye Yolculuk II, Sinoplu Bir Filozof: Diogenes başlıklı sempozyumun bildirilerinden oluşmaktadır. Bu kitap, “bilimsel felsefe”nin etikte bir yansıması olan ve Anglo-Amerikan felsefe dünyasında bugün etikle en yaygın uğraşma yolu olan metaetik üzerine, ülkemizde yayımlanan ilk çalışmadır. Harun Tepe bu çalışmasında, etik alanında metaetik ile kural getiren (normatif) etik yaklaşımlarını benimseyenler arasındaki tartışmayı serimlemekte, bu tartışmanın kaynağına ve sonuçlarına ışık tutmakta, ayrıca da etikteki bu yaklaşımların özgün bir değerlendirmesini yapmaktadır. “Diogenes’in dâhil edildiği akım bir yaşayış biçimini yansıtır: köpeksi, kynik. Akımın temsilcileri de bu adı benimsemiştir. Aşağılayıcı bir kelime olduğu belli, ama sokak köpeğinin boynundan bağlanmadığı, özgür olduğu da düşünülmeli… Diogenes’in en çok bilinen cümlesi Büyük İskender’e söylediğidir. İskender, Aristoteles’in öğrencisiydi; babası Filip filozofu sarayına çağırmıştı. İskender’in “Eğer İskender olmasaydım Diogenes olmak isterdim” deyişi, hocasından çok bir köpeksiye saygısını gösterir. O komutan o filozofa kendisinden bir istekte bulunmasını söylediğinde, “güneşime engel olma yeter” (yaygın bilinen şekliyle “gölge etme başka ihsan istemem”) cevabını alınca daha da saygı duymuş olmalı” (Uluğ NUTKU)
On Kavramda Wittgenstein
Ludwig Wittgenstein, modern felsefe denilince akla gelen ilk isimlerden. Kendi rızasıyla Birinci Dünya Savaşı’nın en ön cephelerinde görev almıştı, çünkü ölümle burun buruna yaşamanın nasıl bir şey olduğunu tecrübe etmek istiyordu. Titiz bir mantık işçiliğinin sonucunda, felsefenin, dilin mantığının yanlış anlaşılmasından doğduğu fikrini ortaya atmış ve böylece felsefi sorunların kaynağını bulduğunu ve “nihai çözüme” ulaştığını iddia etmişti. Bunun sonucundaysa “felsefeyle uğraşmayı” bırakmıştı. Trinity College’da felsefe dersleri verdiyse de bu dersler öğrencilerin dikkatini pek de çekmemişti; zira hem Wittgenstein’ın yaptığı şey ders anlatmaktan ziyade sesli düşünmekti hem de ele aldığı konular öyle kolayca nüfuz edilebilecek türden değildi. On Kavramda Wittgenstein başlıklı çalışmasında Harun Tepe, bu sıra dışı filozofun sarsıcı ve görece girift fikirlerini ana hatlarıyla açıklıyor. Dil ile dünya arasındaki ilişki, dünyayı oluşturan şeyin neliği, anlam, etik ve estetik gibi Wittgenstein felsefesinin en temel temalarına, filozofun düşünce dünyasını derli toplu bir şekilde haritalandırmak suretiyle odaklanıyor.
L. Wittgenstein: Temel Kavram ve Sorunlar
Bu kitap ana kavram ve sorunlarıyla Wittgenstein felsefesini oraya koymaya çalışan bir Wittgenstein albümü olarak okunabilir. Tek bir dil geliştirme çabasıyla başlayıp dilin kullanımlarına hiçbir müdahalede bulunmama, sadece çeşitli yaşam bağlamlarında oynanan dil oyunları çokluğunu gözler önüne sermeyle biten bir felsefe çizgisini tüketici bir biçimde sunmak aşırı bir iddia olurdu. Burada onun dil (ve/veya mantık) ve metafizik sorunlarını ele alan kimi yazılara olduğu kadar, estetik ve etikle ilgili çalışmalarını ele alan yazıları da yer verilmiştir. Bunun Wittgenstein düşüncesini değişen ve aynı kalan yanlarıyla anlamaya yardımcı olması beklenmektedir.
Varlık ve Bilgi, Ontolojik Yaklaşımla Felsefe Yapmak
Ontolojik yaklaşım, “nesne edinilenin varlıkça yapısına ve neliğine yönelen ve bağlantılarını olduğu kadar diğer şeylerle ilgisini ve onlardan farkını gören bakıştır”. Bu kitapta yer alan yazılar bilgi sorunlarını ontolojik bir yaklaşımla ele almanın elverişliliğine dikkat çekmektedirler. Ama bu, ne bilmenin zihinsel bir edim olduğunun (epistemolojik bakışın), ne de bilgilerin yalnızca sözcüklerle ifade edilebildiğinin (dilsel bakışın) yadsınması veya önemsiz görülmesidir. Öte yandan, dil, sözcüklerden oluşsa bile, varolan herşeyin sözcükler olmadığı; “varolan” da bir sözcük olsa bile, dünyanın farlı türden varolanlardan oluştuğu ve bunların bilgilerinin de bazı farklılıklar taşıdığı da açıktır. Bu kitap işte bu ve benzeri düşünceleri tartışan yazılardan oluşmaktadır. Zeitgeist’a aykırı yazıların da okunabileceği ve yararlı olabileceği umudu ve beklentileriyle yayımlanmasına karar verilmiştir.
Siyaset Felsefesi
Siyaset çağdaş toplumlar için en yaşamsal kurumlardan birisidir. Onun kararlardan
toplumun tüm kesimleri etkilenmekte, yaptıkları ve yapmadıklarıyla siyaset, toplumun yazgısını belirlemektedir. Bu nedenle siyaset sorunlarına ilgisiz kalmak güçtür. Filozofların, düşünürlerin bu sorunlara ilgisiz kalmaları ise çok daha güçtür; çünkü felsefe sorunları yaşamda filizlenen, yaşamdan devşirilen sorunlardır. Felsefe yaşamda karşılaşılan sorunların üzerine gider. Yaşamda karşı karşıya kalınan ve ancak felsefi bakışla çözülebilecek sorunlardır felsefe sorunları. Nesneleştirerek, kavramlaştırarak, ideleştirerek onlar üzerine düşünür filozof. Sonuçta da, baktığı şeyin yapısını, neliğini, diğer şeylerle benzerlik ve farklılıklarını veren bilgiler, felsefi bilgiler ortaya koyar. Bu ortaya koyduğu felsefi bilgilerle de tek tek olaylara, yaşananlara, sorunlara ışık tutar felsefe. Siyaset felsefesi de bu doğrultuda siyaset sorunlarına yönelerek onları aydınlatmaya çalışmaktadır.
Biyoetik Terimleri Sözlüğü
Çocuklar için Felsefe Eğitimi
“Oğuz Atay, Tutunamayanlar’ın bir yerinde kahramanına, lüzumu kadar sorumuz olmadığını ama lüzumundan çok cevabımız olduğunu söyletir. Çok haklı. Çok cevabımız, ama pek az sorumuz var. İnsanlığın soru açığını felsefe yapanlar ve çocuklar kapatmaya çalışıyor. Felsefe yapanlar ile çocuklar arasında başka bir ilişki daha var: Çocuklar, inatla, ısrarla, sorularının hakkını ararlar. Eğer yol üstünde buldukları cevaplarla tatmin olmadan, cevap istiflemenin baştan çıkarıcılığına kapılmadan büyüyebilir, yaş alabilirlerse, yani içlerindeki çocuğu koruyabilirlerse, ileri yaşlarda yapmayı sürdürdükleri şeye felsefe deriz.”
UNESCO Türkiye Millî Komisyonu, MEB ve Türkiye Felsefe Kurumu’nun ortaklaşa gerçekleştirdikleri İlk ve Ortaöğretimde Felsefe Çalıştayı’nın bildirilerini bir araya getiren bu kitap, felsefe öğretmenleri ve uzmanlarının ülkemizdeki ve dünyadaki felsefe eğitimine ilişkin görüşleri yanında çocuklar için felsefe kitapları yazan yazar ve yayınevlerinin görüşlerini de ortaya koyarak ülkemizdeki felsefe eğitimine ışık tutmaya çalışmaktadır. Prof. Dr. Betül ÇOTUKSÖKEN ile birlikte “Çocuklar için Felsefe Eğitimi” isimli ve “Sinoplu Bir Filozof Diogene”; A. Kadir ÇÜÇEN ile birlikte “Miletli Filozoflar Thales, Anaksimandros ve Anaksimenes” isimli eseri Türkiye Felsefe Kurumu Yayınları tarafından basılmıştır. Ayrıca, Fenomenoloji Üzerine Beş Ders (Edmund Husserl’dan, 1997), Ontolojinin Işığında Bilgi (N. Hartmann’dan, 1998), İnsanın Kosmostaki Yeri (Max Scheler’den, 1998) isimli çeviri eserleri bulunmaktadır.
Fenomenoloji Üzerine Beş Ders
Bu kitap Husserl’in 1907de Göttingen Üniversitesinde Fenomenoloji üzerine verdiği beş dersin metnini bir araya getirmektedir. Husserl bu Beş Derste fenomenolojisinin ana savlarını ve neredeyse tüm temel kavramlarını ortaya koyarak fenomenolojik düşünmenin yürüdüğü yolu bize göstermektedir. Bu dersler aynı zamanda onun düşünce çizgisindeki önemli bir dönüşüme, fenomenolojinin transzendental fenomenolojiye dönüşümünün başlangıcına da tanıklık etmektedir. Fenomenoloji görerek, aydınlatarak, anlam belirleyerek ve anlam ayrımı yaparak yol alır. Fenomenoloji karşılaştırır, ayrım yapar, bağlar, ilişkiye sokar, parçalara böler, öğelerine ayırır. Ama her şeyi saf görmeyle yapar. Kuramlaştırmaz, matematikleştirmez; zira, tümdengelimli kuram anlamında hiçbir açıklamada bulunmaz. Edmund Husserl“
Kitap, Türkçe’ye Harun Tepe tarafından kazandırılmıştır.
Ontolojinin Işığında Bilgi / Die Erkenntnis im Lichte der Ontologie
Nicolai Hartmann bu kitabında, günümüzde yaygın olarak yapıldığı gibi, bilgiye yalnızca bir bilinç fenomeni olarak bakmanın, bilgi ve varlık arasındaki bağlantıyı göz ardı etmenin sakıncalarına dikkati çekiyor. Bilmenin aşkın bir edim, her bilginin de bir varolana, bir nesneye ilişkin olduğunu anımsatarak, bilgiye ontolojinin ışığında bakmanın, başta bilginin doğruluğu-kesinliği sorunu olmak üzere, birçok bilgi sorununu aydınlatmada ne kadar yol açıcı olabileceğini gösteriyor. Bizi, günümüzde sıkça yapıldığı gibi, kuramlardan veya görüşlerden fenomenlere değil, sorunlardan ve fenomenlerden kuramlara gitmeye çağıran Hartmann’a kulak vermenin tam zamanı olsa gerek.
Etik, Hukuk ve İnsan Hakları. İoanna Kuçuradi’ye 85. Doğum Günü İçin
Bu kitap farklı tarihlerde ve farklı kurumlarda Hocanın öğrencisi olmuş, birçoğu onun danışmanlığında tez yazmış, kimileri bugün kendi alanlarının en iyileri arasına girmiş kişilerin yazılarından oluşuyor. Yazıların bir kısmı İoanna Kuçuradi’nin değerler, etik, sanat felsefesi ve insan haklarıyla ilgili görüşlerini inceleyen, bir kısmı onun görüşlerini başka filozofların görüşleriyle karşılaştıran, bir kısmı ise onun görüşlerinden hareketle günümüz teorik veya pratik sorunlarını ele alan özgün incelemelerdir. Hepsinde ortak olan şey ise, Hocanın felsefe yapma biçiminden veya onun görüşlerinden şu ya da bu biçimde etkilenmiş olmaları ve kendi uzmanlık alanlarında karşılaştıkları teorik veya pratik sorunların çözümünde onlardan yararlanmalarıdır.
Etik, İnsan Hakları, Hukuk Felsefesi ve Sanat Felsefesi olarak dört bölümden oluşan bu kitap, Sevgi Şahintürk, Nebil Reyhani, Nazile Kalaycı, Berfin Kart, Zuhal Kişin Köseoğlu, Özge Yücel Dericiler, Elif Dilan Kara, Yunus Düger, Aris Abacı, Elif Şahin Hamidi, Gülriz Uygur, Nadire Özdemir, Zeynep İspir, Bülent Altun, Olcay Karacan, Damla Alver, Çetin Türkyılmaz, Türkân Soman Çelik ve Ozi Huntürk’ün yazılarını bir araya getirmektedir. Kitabın editörlüğünü Harun Tepe yapmıştır.
İnsanın Kosmostaki Yeri
Her felsefe sorunu, doğrudan ya da dolaylı olarak insanla ilgilidir. Bu nedenle felsefede ele alınıp tartışılan her sorunun temelinde, insanın neliğine ilişkin bir kabul vardır. Bu önemli yeri nedeniyle, “İnsan nedir?” sorusu, yani soruyu soranın kendisini, kendi türünü sorguladığı soru, en başından beri filozofların sormadan edemedikleri temel sorulardan biridir. Soru, insanın kendini bilmesinin, kendi varlığının ya da türünün temel ıralayıcılarını belirleme sorusudur.”Düşünce tarihimizin hiçbir döneminde insan kendisi için günümüzdeki kadar sorun olmamıştır” saptamasından yola çıkan Scheler, İnsanın Kosmosdakı Yeri’nde “İnsan nedir?” sorusunu, yeni bir bakış açısıyla yanıtlamaya girişir.
Eser, Türkçeye Harun Tepe tarafından kazandırılmıştır.