Söyleşi: Hukuk Ansiklopedisi ile Hukuk Üzerine (15.1.2021)
Hukuk Ansiklopedisi, hukuk alanında büyük bir boşluğu doldurmaya aday bir site. Hem içindeki farklı başlıklar hem de bu başlıklardaki içerikler, özveriyle verilen gönüllü emeğin sonucunda oluşuyor. Biz de bu değerli çalışmayı bizlere kazandıran ekipten İbrahim Aycan ile Hukuk Ansiklopedisi’ne, hukuk eğitimi ve hukuka ilişkin keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.
Hukuk Defterleri: Hukuk Ansiklopedisi olarak birçok söyleşi yaptınız ama sanıyoruz ilk defa Hukuk Ansiklopedisi olarak bir röportaj veriyorsunuz. Öncelikle bunun için teşekkür etmek isteriz, onur duyduk. İsterseniz ilk olarak okurlarımız için Hukuk Ansiklopedisi’nin nasıl bir fikirle, ne zaman başladığı ve ne amaçladığını sorarak başlayalım.
İbrahim Aycan: 2018 başında başladık diyebiliriz. Ancak şöyle söyleyelim, bu fikir aşağı yukarı 2013- 2014’lerde benim zihnimde dolaşıyordu ama tam tanımlayamamıştım. Bu alanda büyük bir eksiklik olduğunu düşünmüştüm, hala da aynı düşüncedeyim. Bu bir fikir. Bu fikir herkese açık bir fikir, herkes çalabilir bu fikri, herkes yapabilir, hiç sorun yok. Yapsın herkes ama kimse yapmıyor, yapmamış ve şimdiye kadar yapılmamış.
HD (Hande): Çünkü çok büyük ve özverili bir uğraş.
İA: Büyük bir emek gerektiriyor, maalesef bizde de bu tarz emek veren insan sayısı çok az. Kafamda hep tasarlıyordum, bir hukuk bilgi bankası ya da online bir hukuk kütüphanesi şekilleniyordu, o zaman öyle tasarlıyordum. Online bir kütüphane olsun ama hukukla ilgili temel bilgilerin olduğu, şimdilerde bazı okuyucularımızın bir tür Hukuk Wikipedia’sı olarak tanımladığı bir portal olsun, sadece basit bilgilerin değil, kaynak olarak da kullanılabilecek, herkesin istifade edebileceği, hem hukukçuların hem sosyal bilimcilerin, felsefecilerin ya da bu alanlara yakın kitlenin, hukukla az çok uğraşan kesimin ilgisini çekebilecek bir portal olsun düşüncesi vardı. Hukukla ilişkisi olan, doğrudan bağı olan önemli bir kitle var.
Ukalalık olarak algılayabilirsiniz ama hukuk eğitiminde de çok büyük bir eksiklik var. Nosyon eksikliği var. Bünyesinde profesör olmayan hukuk fakültesi bile var. Bunu hukuk kurumları ve barolar da teyit ediyor. Hukuk nosyonundan mahrum yetişen büyük bir hukukçu kitlesi, her gün aramıza katılıyor. Dolayısıyla hukuk nosyonuna hizmet edecek, topluma faydalı olacak, belli duyarlılıkları olan, kadın haklarını ve kadını öne çıkaran; çevreyi, doğayı ve insanı, bilimselliği, analitik düşünceyi ön plana koyan bir bilgi bankası olsun istedik. Mantık ve felsefeyle yoğrulmuş bilgi olsun istedik. Buna mantığı ve felsefeyi benimseyen bir hukuk zihniyetini ön plana çıkarma çabası da diyebiliriz.
İlk başta online kütüphane gibi oluşan fikir zamanla dönüştü, nasıl ilerleneceği konusunda belirsizlik olsa da zamanla bu fikir gelişti ve büyüdü. Çok geniş bir alan, olağanüstü geniş bir alan, Ansiklopedi’nin hala yüzde biri dahi tamamlanmamış durumda. Bildiğim kadarı ile batıda bu tür çalışmalar 20-30 yılda tamamlanabiliyor. Acemilikle geçen ilk yılı saymazsak, mevcut hizmeti iki yıllık bir çaba ile veriyoruz diyebiliriz. Gerçekten doyurucu içerik vermeye başladığımız son iki yılda, okuyucu kitlemiz hiç azalmıyor, hatta tam tersine sürekli artıyor. Yani bu sevindirici bir şey ve çok nitelikli bir okuyucu kitlesi var. Maalesef halka inmeyi, özellikle halkın ve geniş kitlelerin okumasını istedikçe, okuyucu kitlesi yüksek lisanslı, doktoralı bir kesimden oluşmaya başladı. Bu iyi mi, kötü mü bilmiyorum. Ellinin üzerinde doktora tezi, yüksek lisans tezi ve bilimsel makalede referans gösterilmek sevindirici olsa da bu konuda bir problemimiz olduğunu kabul etmek gerek.
Ne yazık ki okumayan bir toplumla karşı karşıyayız, çok ciddi bir sorun bu. Muhtemelen sizin dergide de aynı sorun vardır. Okuması gereken, okuduğunu varsaydığımız kesimin de çok az okuduğunu biliyoruz ama hiç okumadığını düşündüğümüz kesim gerçekten vahim durumda. İnsanlar okumadıkları için de zaten toplumun vahameti ortada. Ama yine de inatla okumayı, araştırmayı ve belli değer yargılarını hatırlatmaya devam etmemiz gerekiyor.
HD (Hande): Şu an ki popüler kültür de zaten bunu yönlendiriyor, dediğiniz gibi… Siz aslında buna karşı bir “başkaldırı” da yapıyorsunuz.
İA: Topluma, istikrarla ve ısrarla, biraz da sosyal medya gücüyle, sürekli belli değerleri hatırlatıyor, hatırlatmayı prensip edinmeye çalışıyor; göz ardı edilen, görmezden gelinmeye çalışılan konuları gündeme getiriyoruz. En azından kendi takipçi kitlemize… Örneğin felsefe ve mantık olmadan hukukun olamayacağını her daim hatırlatmak görevimiz. Evrensel normlar olmadan hukukun var olamayacağını, var olsa bile adalet üretemeyeceğini hukukçulara hatırlatmak da öyle. Bu bağlamda hukuk felsefecilerine ve hukuk felsefesine okuyucuyu teşvik etmek de misyonumuzun bir parçası.
HD (Hande): Düşünüyorum da, hukukla ilgilenmesem bile hukuk filmlerine dair olan bölümü takip ederdim. Yalnızca filmleri izlemek isteyen ya da hukuk ve film bağını kurmaya çalışan biri olsaydım burayı takip ederdim. Bence sizin belirttiğiniz gruplar haricinde birçok insan bu ansiklopedide ilgileneceği bir alan bulabilecektir.
İA: Evet, tek başına hukuk filmleri kategorisi bile önemli bir kategori. Sadece oraya odaklanılsa ve dünyada sinema ile hukukun bağını kuran bütün filmler ve tiyatro oyunları bir araya getirilse muhteşem olur. Sinema ile adaletin ve hukukun bağını kuran çok önemli filmler var. Tiyatro oyunları da var tabi bunun içerisinde. Sinemayla adaletin ve hukukun bağını kuracak muhtemelen binlerce demeyeyim ama yüzlerce filmvardır.Bunlarınhepsininincelenmesiçok önemli bir uğraş olacaktır, diye düşünüyorum. Hukuk ile sanatın bağını kuran bir eseri de anmadan geçmeyelim: Yener Ünver ve Özlem Yenerer Çakmut öncülüğünde hazırlanan “Hukuk ve Sanat” bu anlamda önemli bir çalışma. Hukuk ve Sanat kitabına hayran kaldım. Orada Meriç Renkver’in kaleme aldığı bölümde hukuk ve sinemayı incelemişler. Hukukçu da değil. Kendisiyle tanışmayı mutlaka isterim. Hukukçu olmadığı halde hukuk filmleri üzerinden, adalet ve hukuk üzerine inceleme yapmış.
HD (Selin): Sinemayla ilgili Sevtap Metin’in Hukuku Sinemada Görmek başlıklı Tekin Yayınları’ndan basılmış bir çalışması da var. Sevtap Hoca’nın aslında İstanbul Üniversitesi’nde bir dersindeki öğrencileri ile birlikte hazırladığı bir kitap. O da çok güzeldi. Biz de onun atölyesini yapmıştık.
İA: Burada bir anekdotu anlatmadan geçmek istemem. Emin Artuk Hoca’yla bir röportaj yaptık. Henüz yayınlanmadı ama ansiklopedinin röportaj serisinden yayınlanacak. Ona hukukçu öğrenciler ne yapsınlar, ne tavsiye ediyorsunuz diye bir soru yöneltmiştik. Normalde bir hukuk hocasından, şu kitabı okusunlar gibi bir cevap beklersin. Hoca ise müzelere gitsinler efendim dedi. Hukukçulara müzeye gitmeyi, sanat eserlerini incelemeyi ve arkeoloji ile ilgilenmelerini tavsiye etti. Gerçekten bizde eksik olan da bu belki. Üniversitede öğrenciler felsefe, sosyoloji, hukuk tarihi gibi alanlardan zaten kaçarlar, sevmezler, benim gözlemim bu en azından. Çok az bir kitle ilgileniyor bu alanlarla.
HD (Selin): Hukuk açısından bu derslerin zorunlu olması gerektiği konusuna çok katılıyorum. Hakikaten hukuk çok sosyal bir bölüm. Hukukun hangi alanında çalışıyorsanız çalışın; yargıç, savcı, avukat veya akademisyen olabilirsiniz ama hukukçunun her zaman dayandığı nokta toplum. Toplumun en çok yansıdığı yer de sanat olduğu için bu derslerin olması önemli. Mesela biz atölyelerden birini resimle ilgili yapmıştık. Hukukun edebiyata, resme ve sinemaya yansısı çok fazla. Devletin, devlet idaresinin, iktidarın, iktidar biçimlerinin, hukukun alanlarının, yasanın, cezalandırmanın vb. bunların hepsinin yansısı çok fazla ve sanatın diliyle çok daha doğal halde görünüyor. Dolayısıyla hukukçular ve hukuk öğrencileri bunlardan bağımsız değil, bilakis bu nedenle sanatın kimi alanlarına ilişkin dersler zorunlu olarak fakültelerde verilmeli.
İA: Kesinlikle. Bu anlamda hukuk tarihi, felsefe ve sosyoloji de önemli. Mesela feminizmin nasıl doğduğunu hukukçuların bilmesi gerekir ki, kadın haklarını anlayabilsin. Ya da siyahi birinin birçok ülkede -batı ülkelerinde- kamu yönetiminde görev almasının eski olmadığını bilmesi gerekir. Tıpkı bir Ermeni ya da Roman kökenli bir Türk yurttaşının nasıl ki yargıç olamaması insan hakları bağlamında yadırganıyorsa, ABD’de de bir siyahinin yargıç olabilmesinin çok eski olmadığının bilinmesi lazım. Hukukçunun, evrensel hakların çok da eski olmadığını görmesi, sanki yüzyıllardan beri olan haklar gibi davranmaması, bu hakların her an elden gidebileceği riskini göz ardı etmemesi ve toplumsal sorumluluk sahibi olması gerekir.
HD (Hande): Tam da bu konularla ilgili alt başlıklarınızda da çok fazla detay var.
İA: Özellikle kurumdan bahsetmek isterim, ansiklopedi fikri başladıktan sonra çeşitli araştırmalar yaptım. Fiziki olarak Türk Hukuk Kurumu bu alanlarda zamanında çok çalışmış. Gerçekten çok çalışmış. Özellikle 1950’ler ve sonrasında çok çalışmışlar ama ondan sonra sebebini bilmediğim bir şekilde, bu çalışmalar azalmış. Son zamanlarda Kurum’un çabalarının arttığını biliyorum. Bunun yanında bir sürü girişimler olmuş hukuk ansiklopedisi adıyla. İnternette de olmuş. Birileri başlamış ama bir süre sonra âtıl kalmış, duraksamış, sönümlenmiş ve bitmiş. İnternet sitesinin adını almışlar ancak üç beş madde girmişler ve öyle kalmış. Uzun soluklu olamamış, çok uzun sürmemiş, hep yarım kalmış ama fiziki olarak hukuk ansiklopedisi daha önce üretilmiş, hatta birkaç tane var.
Bu araştırmaları yaparken hukuk alanında yayıncılık yapan, bu konularda kafa yoran başkaları olmuş mu, bunu araştırdım öncelikle. Yapan birileri varsa tekrar yapmaya gerek yok. Yapılıyorsa ona katkı verirsin, başka bir şekilde yardımcı olursun. Ansiklopedi düşüncesinden sonra gerçekten iyice araştırdım bunu ve gerçekten olmamasına çok şaşırdım. Bir hukuk bilgi bankasının kamuya açık şekilde olmamasına inanamadım. Yani gerçekten yok muymuş dedim, olmadığını tespit ettim. Yurt dışına da baktım ama bu formatta yok. Bizim gibi bir sürü kategoriyi bir araya getiren bir portal yok. Mesela makaleler yayınlayan, binlerce makale yayınlayan siteler var ve tabi ki mükemmel çalışmalar var.
Bir hayalden bahsedeyim; her ülkeden önemli hukukçuların, adını kalın harflerle tarihe yazdırmış hukukçuların biyografilerinin ve eserlerinin olduğu bir platforma ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Dolayısıyla bunu global olarak birilerinin yapması gerekiyor. Evrenselleşen bir dünyada hukukçuların ve aynı alanda çalışanların birbirine entegre çalışmaları gerektiğini düşünüyorum. Birbirleriyle iletişim kurmasını, aynı alanlarda çalışan uzmanların birbirinden haberdar olmasını mesela Venezuela’da insan hakları alanında çalışan birisiyle buradaki bilim insanının birbiriyle entegre olması, Kore’deki hukuk tarihçisi ile Irak’takinin, Rusya’daki hukuk felsefecisi ile Brezilya’dakinin birbirini tanıması, aynı alandaki eser sahiplerinin birbirini öğrenmesi ve interaktif iletişime geçebilmesi gerekiyor. Günümüzün teknolojisi bunu sağlayabilir.
Uzun açıklamanın arasına bir hayal de karışmış oldu. Bununla birlikte, Ansiklopedi fikri başlayıp araştırma yaparken gördüğüm sitelerin içerisinde forum sitelerinin ve makale sitelerinin ve içtihat sitelerinin yoğun olduğunu gördüm. Hatta bu siteler için de Ansiklopedi’de sayfalar açtık. Abartmış olmayalım ama Hukuk Defterleri’nin internet sitesini gördüğümde işte bu dedim, yani gerçekten kaliteli bir hukuk sitesi bu dedim. İlk başta dergi olarak algılamadım tabi, portal olarak algıladım. Dedim ki gerçekten en niteliklisi bu! Bunlarla tanışabilsek, acaba kim bunlar diye düşündüm. Bir süre sonra başka bir vesile ile Hukuk Defterleri ile tanıştık. Nasıl oldu bilmiyorum ve bir süre sonra gerçekten Hukuk Ansiklopedisi, Hukuk Defterleri’ni kardeş portal olarak benimsedi, her zaman da destek olmak istedi. Bildiğim kadarı ile hukuk yayıncılığında sayılı yayından birisi Defterler!
HD (Hande): Çok teşekkür ederiz, Hukuk Defterleri Dergisi’ne sayfalarınızda da çokça yer verdiniz, veriyorsunuz. Bununla birlikte, Türkiye’deki bütün hukukla ilgili yayınlara, dergilere de sitenizde yer veriyorsunuz. Daha önce bunu yapan bir site ya da yayınevi olmadı. Onların bilgilerine yer veriyorsunuz ve bizim bile sonlarına denk geldiğimiz kimi hukuk dergilerine yeni kuşakların erişmesine veya onları araştıran gençlerin nereye bakacağını bilmesine imkân tanımış oluyorsunuz.
İA: Evet, hukuk dergileri kategorisini geliştirmeye devam ediyoruz. Üniversitelerin klasik anlamda birkaç ayda bir bastığı fasiküller ve akademik dergiler mevcut ancak onlar sosyal dergicilik yapmıyor. Daha çok akademik yayınlar yaygın, onları da kaç kişinin okuduğunu bilmiyoruz. Bu anlamda Güncel Hukuk Dergisi kapandığında hepimiz üzülmüştük. Neyse ki Defterler bir boşluğu dolduruyor.
HD (Hande): Haklısınız, ne yazık ki hukuk ve siyaset alanında veya hukuk ve toplum, hukuk ve sanat alanında dergiler neredeyse hiç kalmadı. Oysaki bu alanda bizim bir geçmişimiz, külliyatımız var ama bunlar hep sönümlendi. Bu açıdan şu anda var olan bir iki dergiyiz, ama bu külliyatı bilmeyenlerin internette, sizin sitenizde topluca bunları görebilmelerinin, en azından gelecek nesiller için önemli olduğunu düşünüyorum. Bizim geçmişimizin ve bir külliyatımızın olduğunu, Türkiye’de hukuka, topluma bir nosyonla, başka bir yerden bakan hukukçuların bir geçmişinin ve aslında bu anlamda bir devamlılığın olduğunu göstermek açısından da çok değerli.
İA: Tam da ansiklopedinin aslında ana misyonu diyebileceğimiz bir konuya temas ettiniz. Hafıza aktarımı, yani toplumun belleğinde var olanı görünür kılma çabası da diyebiliriz buna. Aslında var, bir yerlerde bir kütüphane köşesinde, internetin dibinde bir yerde, bir pdf dosya olarak gömülü bir yerde bazı bilgiler var. Bir pdf dosyasında kocaman beş yüz sayfanın dip köşesindeki güzel bir bilgiyi bulup çıkarıp, buyurun okuyun arkadaşlar diyoruz. 1970’te yazılmış muhteşem bir kitap var diyelim ki, hukuk kitapları kategorisinde görünür kılıyoruz ve gündeme getiriyoruz. Hukuk kitapları kategorisi de çok geniş bir alan, belki binlerce kitap vardır. Her biri için ayrı ayrı tanıtım sayfası yapılacak zaman oldukça. Ansiklopedi 100.000 sayfa olduğunda hukukçuların okuması gereken kitapların konu dizinli listeleri de oluşturulabilir. Örneğin 1970’lerde yazılmış o zamanın en iyi hukukçuları o kitapla tedrisat almışlar. Ne muhteşem kitap demişler ama kitap şimdi piyasada yok, yazarı ölmüş, yeni baskı yapan bir yayınevi de olmamış. Aslında güncellemeye bile ihtiyacı olmayan bir kitaptır belki ama böyle yok olan değerlerimiz var. Belki bunları ön plana çıkararak, gün ışığına çıkararak, yayınevlerinin bunları yeniden basmaları da sağlanabilir. Böylece yeniden basılması gerekenler listesi bile oluşturulabilir.
Evet, kategorilerimiz ilk başta azdı tabii. Türkiye’de bu kısırdöngüde, kadına değer verilmeyen bir toplumda, kadınların da neler ürettiğini göstermek adına kadınları zaten her zaman en başa koyuyoruz. Siteyi açan ilk başta bu ülkenin çalışkan kadınlarını görüyor. Hep kadınları görüyor ve görecekler. Dolayısıyla bu toplumda kadınlar var mesajını vermek istiyor Ansiklopedi. Ansiklopedi’de ilk başta kadın hukukçular diye bir kategori açtık. Ayrıca geniş hukukçu biyografileri var. Burada da tabii ki Ansiklopedi’nin kendi değerleri çerçevesinde öncelik sıralamasını yapıyoruz.
Sonuç itibariyle Ansiklopedi’de yer almak isteyenin hukuk kültürümüze bir değer katmış olması gerekir. Hem ülkeye bir katkısı olsun, hem hukuka bir katkısı olsun, hem de bir çizgisi olsun istiyoruz. Bu anlamda, hukuka az çok hizmet etmiş herkesin biyografisini ansiklopediye koymayı hedefliyoruz. Kategorilerden bir tanesi de buydu. Bunun yanında, yine hukuk ve sanat, hukuk tiyatrosu, hukuk tarihi vb. birçok kategorimiz de bulunuyor …
HD: Şu ana kadar iki söyleşi kitabı çıktı değil mi? Hukuk Ansiklopedisi olarak sadece söyleşiler yayınlamayı mı planlıyorsunuz ya da başka kitap planlarınız var mı?
İA: Elbette ki var ama röportajlar sonradan ortaya çıktı. Ansiklopedi ilk başta hiç bu tarz toplumla ya da insanlarla doğrudan diyaloğa girmeyi hedeflememişti. Dolaylı ya da doğrudan ilişkiye girmeyi hedeflemeden tamamen nötr bir bilgi bankası şeklinde ilerlemeyi seçmişti ama bir süre sonra kendiliğinden gelişen süreç yaşandı. Hukukçuların biyografisini yazarken, biyografisini yazdığımız kişilerden de fikir alma gereği oldu. Kurumları tanıtırken, kendilerinden doğrudan bilgi alma gereği doğdu. Bu arada onlarla etkileşime girince acaba onların görüşlerini yansıtsak mı diye bir düşünce oluştu ve Hukuk Ansiklopedisi’nin tırnak içerisinde söylüyorum “magazin”i oluştu. Ve karşımıza röportaj kitapları çıkmaya başladı.
Yeniden keşfetmemiz gereken bir bellek var. O belleği muhakkak yeni kuşağa aktarmamız lazım. Yeni kuşak, tüketim kültürünün ve hukukun ticarileşmesinin trajedisini yaşıyor.
Müktesebatı öğrenme gereği de duymuyor. İçtihat zannedilen sıradan yargı kararları üzerinden bir hukuk okuması ile karşı karşıyayız. Belki hızlı ve yoğun kent yaşamının ve daralan ekonomik alanların, okumak için zamanı kısıtlaması da söz konusu olabilir. Ama yine de hukukun hafızasını canlandırmamız ve hukuk nosyonunu öne çıkarmamız gerekir. Hak üzerine inşa edilmiş hukuk sisteminin ticarileşmesini ve hukuk bilgisinin sadece tüketilmek üzere edinilmesine karşı dur demek gerekiyor. Sizin gibi dergiler de aslında bunu yapmaya ısrarla devam etmek zorunda.
HD (Selin): Söyleşilerle, hukuk alanında sözlü tarih çalışması yapıyorsunuz. Röportajların altında bir eksikliği de tarif etmiş oldunuz. Röportaj yapılan kişiye dair kaynak azlığından ötürü doğru sorular sormakta da sorun doğabiliyor. Aslında biz de sizle bu amaçla röportaj yapıyoruz. Röportajda o kişiyi daha iyi aktarmak amacıyla doğrudan kaynağa başvuruyor olmak, sözlü tarihi üretmek açısından da çok değerli.
İA: Hukukçularla yapılan röportajlarda, dolaylı bir şekilde onları anlatmaktansa, doğrudan kendisine müracaat edip hem fikirlerini yansıtmak, hem de biyografilerini birlikte oluşturmak şeklinde bir format ortaya çıktı. Mesela geçen ay aramızdan ayrılan Atilla Sav üstadımızla da röportaj yapmak üzere sözleşmiştik, maalesef yapamadık. Yaşamını yitirdi. Çok üzüldük. Eğer yapmış olsaydık hukuk tarihine bir dipnot düşmüş olacaktık. Çünkü Atilla Sav hakkında açık kaynak çok fazla yok ve Türk hukuk tarihinde iz bırakmış bir kişilik.
Röportajlar bu şekilde değer üretmiş kişileri topluma lanse etme görevini, toplumun bu insanları daha çok tanımasını amaçlıyor. Birinci kitap olarak yayınladığımız, Hilmi Şeker Röportajı, toplumun daha çok tanıması gerektiğini düşündüğümüz bir hukukçunun vicdanından yükselen akademik bir çığlık idi. Sıradakiler de öyle. Emin Artuk Hoca, toplumun az tanıdığı bir kişi, çünkü medyatik değil ama onun daha çok tanınması gerektiğini düşündüğü için Ansiklopedi onunla röportaj yaptı. Vedat Ahsen Coşar ile de yaptık. Çevre davaları denildiğinde ilk akla gelen isimlerden Senih Özay ile de yaptık. Çin’de yaşayan Türk yazar Ali Rıza Arıcan ile Doğu Asya Hukuk Sitemi ve Toplum Yapısı üzerine geniş bir mülakat yaptık. Hukuk Ansiklopedisi’ni az sayıda kişi okusa da, yarın günde bir milyon kişi okusa da bu değerlerimizi yansıtmaya devam edeceğiz. İnsan için, hukuk için, demokrasi için çalışan Bahri Belen’i de hukuk yayıncılığında bir boşluğu dolduran diğer kişileri de unutmayacağız. Ticari davranmayan ve değer üretenlere karşılıksız desteğimiz devam edecek.
HD (Hande): Geçmiş dönem de hukuka ve hukuk mücadelesine çok büyük katkısı olan ama pek tanınmayan insanlar da var. Çoğu vefat etmiş olabilir ama hala yaşayan şu anda aktif olmadığı için belki bilmediğimiz meslektaşlarımız var… Aslında onları da keşke bu çalışmaların içine katabilsek ya da Ansiklopedi’yle daha da ön plana çıkabilseler. Ansiklopedi veya söyleşiler belki buna da bir vesile olur.
İA: Biraz önce de söylediğim gibi, sürekli topluma bunu hatırlatma görevi ve misyonunu önemsiyoruz. Özellikle sosyal medyada sürekli gündemde tutuyoruz. Bülent Tanör’ün yaşamını bu toplumun bilmesi lazım, öğrenmesi lazım. Çünkü temel bir sorun var. Tanör bütün dönemlerde zulme uğramış. Sadece bir dönemde değil. Niye bütün dönemlerde zulme uğruyor? Bunu toplumun düşünmesi lazım. Bunu topluma sürekli hatırlatmamız ve düşünmesini sağlamamız lazım.
Çünkü bu toplumun zihninin altında bilime düşmanlık var. Düşünceye düşmanlık var. Toplumdaki bu düşünceye ve bilime düşmanlık tarihsel bir geçmiş taşıdığı için devlete de yansıyor. Devlet tartışmasına girmek istemiyorum elbette. Devlet bu toplumun devletidir, devlet insanlar, binalar ve kanunlardan oluşan bir yapı. Yani Amerika gelip yukarıdan bize devletçilik yapmıyor. Bu toplumun ürettiği bir şey, dolayısıyla bu toplumun devletidir. 1971 Muhtırası da, 12 Eylül Darbesi de Amerikan darbesi olarak tanımlanır, ama Bülent Tanör bütün dönemlerde zulüm görmüştür. 28 Şubat döneminde de zulüm görmüştür. Saygıdeğer eşi Öget Hoca 2016’da üniversiteden ihraç edilmiştir. Bilim düşmanlığını Amerika bize zorla dikte etmiyor ki! Gelişen bütün olaylar toplum sosyolojisi ile doğrudan uyumludur. Bu nedenle bilim ve düşünce düşmanlığını yok etmek için tüm aydınların çalışması gerektiğini düşünüyorum. Bu ülkede, şiddet içeren hiçbir fikirleri olmamasına rağmen Sabahattin Ali de, Nazım Hikmet de üstelik Cumhuriyet Halk Partisi dönemlerinde zindanlarda çürümüştür. Eğer toplum şiddet içermeyen düşünceye dahi düşman olmasaydı, bu iki kişi de Bülent Tanör de zulüm görmezdi. Kadın düşmanlığını da eklemeden edemeyeceğim.
HD: İbrahim Bey, Ansiklopedi’de en son hukuk takvimi kısmını da açtınız değil mi?
İA: Evet, Ansiklopedi’de açtığımız son kategori bu. Oldukça ilgi de gördü. Hukuk tarihine hizmet edecek. Ancak ondan daha önemli kategorilerimiz var. Hukuk felsefesi ve sosyolojisi bizim hukukçularımızın kaçtığı bir alan. Felsefenin ve sosyolojinin hukukla bağını pek çoğu kurmak istemiyor, oysaki içinde yaşadığımız ve bütün hukukçuların şikâyet ettiği, sızlandığı adaletsizliklerin ve her şeyin temeli felsefedir. Hukukçular özenle kaçıyorlar hukuk felsefesinden ve sosyolojisinden. Hukukçular, toplumun sosyolojisini, yargıçların sosyolojisini, adalet personelinin psikolojisini ve geçmiş uygulamaların felsefi ve toplumsal temellerini düşünerek ortak bir akıl üretme yoluna gitseler, belki de içinde bulunduğumuz kaotik sorunların çoğu çözülebilir. Olaylar ve tarihsel süreç hakkında düşünerek bu konularda kafa yormak, öneriler ortaya çıkarmak ve sorunların çözümü için daha köklü akılcıl önermeler getirmek gerekiyor. Bu ancak Hukuk Felsefesi ve Sosyolojisi ile mümkün. O yüzden de bu kategoriyi hukukla felsefenin bağını güçlendirmek için açtık. Hukuk ve Felsefe Dergileri kategorimiz de mevcut. Orada bir liste oluşturarak hepsinin kurumsal biyografisini ve tarihçesini çıkarıyoruz.
HD: Çalışmalarınızı yaparken eskiden görülmüş davalardan da kimi kesitler sunuyorsunuz ve kitaplardan, o dönemki hukukçulardan, dönemin hukukçularının yaptıklarından bahsediyorsunuz. Bir bakıma onları tekrar hatırlatmış oluyorsunuz. Eski dönem ve yeni dönemin bir karşılaştırmasını yapmak hukuk alanında mümkün mü? Sizce bir süreklilik mi yoksa kopuş mu? Geldiğimiz nokta nedir?
İA: Aslında süreklilik var. Toplum sosyolojisi de devamlılığın nedeni. Bugünkü kuşaklar şu an yaşananların ilk defa bugün yaşandığını zannediyorlar ancak başka versiyonları daha önce yaşanmış süreçler tekrarlanıyor. Başka bir dozajda, başka bir türde. Belki daha yoğundur, belki daha az yoğundur, belki hakikatle bağı kopuktur. Ama her halükârda benzer kötülüklerin her devirde yaşandığını söyleyebilirim. 1972’de İstanbul’da yüzbinlerce eve baskın yapılıp aramalar gerçekleştirildiğini toplum çabuk unutuyor. 12 Eylül döneminde İstanbul Baro Başkanı’nın yapılan muamelelerden kanser olduğunu unutuyoruz. Sabahattin Ali, Nazım Hikmet ve Tanör, bu çerçevede çok önemli figürlerdir. Her devirde kötü olduğumuzun fotoğrafıdır bu. Bugün başka bir şekilde, başka versiyonla karşı karşıyayız. Bugün hakikatle bağı kopuk bir dünyada yaşıyoruz ve dünyada ilk defa yaşanan bir süreç var. İnternet çağı, bilginin bu kadar dolaşması, toplumların iç içe geçmesi, görevi halka sadece doğru bilgi vermek olan medyanın lümpenleşmesi, kırsal kesimden şehirlere aşırı bir göç yaşanması ve kentlerin büyük bir köye dönüşmesi, kuralsızlığın kural haline gelmesi… Türkiye özelinde söylüyorum. Burada akıl, mantık, nedensellik bağı vb. her şeyin yok olduğu, daha saçma sapan bir durumla karşı karşıyayız. Dincilik ve faşizm soslu vahşi kapitalizm diyebileceğim, yeni ve garip, kötücül bir dönem yaşıyoruz. Bu çok özel ve ekstrem bir durum, ama sizin sorduğunuz soruya gelirsek, tarihsel olarak da bence aynı şeyleri yaşıyoruz. Zamanında vatan haini ilan edilen Bülent Tanör’ün 1971’de, 1980’de ve 1999’da yaşadığı garabetin aynısını, 2016’da yaşayan sevgili eşi Öget Öktem Tanör dedi ki: “Bülent yaşasaydı şu an hapiste olurdu.” Bu insanlar bilim ve düşünce üretmekten başka ne yaptı?
HD: Söyleşimizin sonlarına gelirken, Hukuk Ansiklopedisi olarak bundan sonraki projeleriniz, yapmak istediklerinizi sormak isteriz.
İA: Aslında standart bir şekilde devam etmek istiyoruz. Hukuk Ansiklopedisi’nin önünde sınırsız bir hukuk bilgi kaynağı var. Bu sınırsız kaynaktan toplumun, hukukçuların, hukuk ile içli dışlı insanların ya da hukuki bilgiye ihtiyaç duyan kesimlerin istifade etmeleri için mümkün olan en geniş kaynağı bir araya getirmek istiyoruz. Mümkünse bu bilgi kaynağını sonuna kadar ücretsiz şekilde sunmak istiyoruz.
Wikipedia ve benzeri portallarda hukuk alanında yeterli bilgi olmadığını düşünüyorum. Bildiğim kadarı ile Google geçtiğimiz yıllarda tüm Dünya Anayasalarının İngilizce versiyonlarını bir araya getirme projesi başlatmıştı. Sonucu ne oldu bilmiyorum. Bizim hedeflerimizden bir tanesi de Dünya Anayasalarının tamamının Türkçe versiyonlarını Ansiklopedi’de bir araya getirerek hizmete sunmak. Hatta bu yöndeki çabaları nedeniyle Sayın Doç. Dr. Ali Asker’e özel bir ödül verdi Ansiklopedi.
Evrensel belgeleri, tüm etik beyannameleri, tüm uluslararası sözleşmeleri bir araya getiriyoruz. Bütün ulusal ya da uluslararası kuruluşların etik beyannamelerini, yargı etiği, tıp etiği, basın etiği belgelerini topluyoruz. Bunlara üniversitelerin etik beyannameleri de dâhil. Bunu bir sürü kurum yapıyor ancak sadece kendisini ilgilendiren konularla ilgili sözleşmeleri, beyannameleri koydukları için tamamını bir arada görme şansımız yok. Daha önce yapılmayan bir çalışma olarak her şeyin aynı ortamda olduğu bir bilgi havuzu yapıyoruz. Bütün evrensel kültürün, bütün dünyadaki metinlerin, kayda değer belgelerin bir arada olduğu bir havuz oluşuyor ve zamanla da büyüyor. İnsanlığın ortak mirasını ve müktesebatını hukukçulara sunmak ve sürekli hatırlatmak ansiklopedinin önemli misyonlarından bir tanesi.
Bu metinlere uyulsa da uyulmasa da, bir araya topluyor ve toplumun okumasını, bu kuralları içselleştirmesini istiyoruz. Hatta biz bunları yayınladığımız zaman alay eden insanlar olabiliyor. İnsanlarda inanç yok olmuş. Toplumun inancı kalmamış, nasıl olsa bu kurallara uyulmuyor neden gündeme getiriyorsunuz diyorlar.
Sınırlı sayıda da olsa makale yayınlamaya da başladık. Keşke mümkün olsa da Türkiye Barolar Birliği’nin daha önce yaptığı Hukuk Fakülteleri kalite ölçümlerini de bilimsel standartlara ve somut verilere uygun şekilde her yıl yapabilsek. Ancak bu çok zor bir iş. Umarım bir kuruluş bunu her yıl yapar ve biz de yayınlarız.
HD: Bu keyifli sohbet için teşekkür ederiz İbrahim Bey, son söz olarak okuyucularımıza bir şey söylemek ister misiniz?
İA: Ben umutlu olmak gerektiğini düşünüyorum. Okuyucularınıza Hukuk Ansiklopedisi çalışmasında ortaya çıkan bir sonucu söylemek isterim. Bu ülkenin kötülüklerle anılan hafızası çok güçlü ama bu ülkenin önemli bir birikimi de var. Bunu açıkça görüyoruz. Bu ülkenin kaynakları çok çeşitli, toplum çok renkli ve geçmişimizde, bugün de kıymetinin bilinmesi gereken çok önemli bir hafıza var. Hatta ve hatta hiç beğenmediğimiz, şu anda da adaletsizlik ürettiğini düşündüğümüz kurumların internet sitelerine girip baktığımızda, hafızanın hala yerinde ve canlı olduğunu görürüz. Toplumun birikiminin kısa sürelerde yok olmayacağını düşünüyorum. O yüzden Hukuk Ansiklopedisi çalışması ısrarla devam edecek; hukukun hafızasını, toplumun belleğini ve kültürel birikimini hatırlatmaya, biriktirmeye ve topluma sunmaya devam edecek. Benzer çalışmaların da artmasını dilerim.
Hukuk Defterleri’nin okuru bol olsun diyorum.
HD: Sizin de okurunuz bol olsun. Çok teşekkür ederiz.