Yeni
Ana Sayfa » Hukuk Felsefesi » Hukuk Felsefesinin Temel Sorunları

Hukuk Felsefesinin Temel Sorunları

Hukuk Felsefesinin Temel Sorunları, Prof. Dr. Vecdi Aral tarafından kaleme alınmış, ilk olarak 1983 yılında Filiz Kitabevi tarafından basılmış ve kitabın ilk versiyonu 1984 ve 1992 yıllarında aynı yayınevi tarafından yayınlanmıştır. Hukuk Felsefesinin Temel Sorunları, 2010 yılında On İki Levha Yayınları tarafından yeniden yayınlanmıştır.

Eser; Bilim, Felsefe ve Hukuk Felsefesini birlikte ele almakta, Hukuk ve Değer, Değer Teorisi, Hukuk ve Ahlak,  Ahlak Teorisi, Objektif ve Yasa Üstü Bir Kavram Olarak Adalet, Değişik Türde Adalet Kavramları, Hukukun Toplumsal İşlevine İlişkin Değişik Görüşler, Çağdaş Hukuk Anlayışı, Doğal Hukuk ve Kabule Değer Doğal Hukuk İlkeleri başlıkları altında Hukuk Felsefesinin Temel Sorunlarını incelemektedir.

Hukuk Felsefesinin Temel Sorunları – Vecdi Aral – On İki Levha Yayınları
Hukuk Felsefesinin Temel Sorunları – Önsöz
“Hukuk, insanın yine insan için meydana getirdiği bir yapıt ve böylece insan yaşamına büyük ölçüde etkili bir olgudur. O, varlığın var olabilmek için sahip olduğu gücün insan yaşamında egemenlik altına alınmasının bir deyimi ve görünümüdür. Çünkü güç, sırf güç olmakla yapıcı olduğu gibi yıkıcı da olabilir. İşte akıl sahibi olan insan, doğada ve dolayısıyla kendisinde mevcut olan bu gücü var edici hedeflere yönelmek, bu yolla insanca bir dünya yaratmak üzere bir düzene sokmuş, bu düzene de hukuk adını vermiştir. Hukuk her şeyden önce, bir kaos ortamında acımasızca yok edici bir iş görebilecek olan kaba gücün bir disiplin altına alınmasını deyimler. Yalnız önemle belirtilmelidir ki, barış sağlamakla görevli olan bu düzen, bu hukuk, bu işlevini yerine getirmek üzere üstün gücün buyruğuna verilmiş olmayıp tersine, güç hukukun buyruğuna verilmiştir.
Hukuk, güç kavramını dışlar. Gerçi hukuk, iyi ya da kötü amaçlı her eylem için zorunlu güce her zaman muhtaçtır, fakat güç mantıken onun içeriğini belirleyemez, hukuk güce teslim edilemez. Hukukta bir meşruiyet, genel geçerlilik sorunu vardır. Meşruiyet tartışmasının dışında kalacak bir güç, insani olarak kabul edilemez. Böyle bir gücün, hukuk olarak kabul edilmesi durumunda, güçlülerin sürekli savaşı sonucu, sürekli olması gereken hiç bir düzen ve barış kurulamaz; kendini haklı gören güç, diğer herhangi üstün bir güce de, kendine bir düzen kurma hakkını teslim etmiş demektir. İşte, sürekli ve insanların içten kabulü ile gerçekleşecek bir barış düzeni olmakla hukuk diye adlandırılabilecek düzen, bu niteliğe sahip olmak için onun, hayvanla ortaklaşa sahip olduğumuz kaba güçten değil, insan yanımızı oluşturan akıl ve vicdandan kaynaklanması zorunlu olur. İnsanın tinsel dediğimiz bu yanında, ide ve değerler bulunur. İnsanın bu yanını, ide ve yüksek değerler oluşturur. Bu değerlerden biri de, ahlâki değerler içinde yer alan adalettir. Buna göre, hukuku hukuk yapan kesinlikle adalettir diyebiliriz. Hukuk olgusu, bir adalet olgusudur; adaletin somutlaşması, onun gerçeklik dünyasında bir görünümüdür. Böyle olmakla adalet, bir yandan da hukuka bir bilim olma niteliğini kazandırmaktadır; çünkü herhangi bir çalışmanın ve onun sonucu olarak meydana gelen düşünsel ürünün bilim adını taşıyabilmesi için, varlığı ya da onun bir görünümünü konu edinmiş olması zorunludur. Adalet de, yukarıda deyimlendiği gibi, varlığın düşünsel boyutunda yer alır; böylece de hukuk bilimine konu oluşturur. Adalet dediğimiz bu düşünsel varlığı araştıran hukuk, kendisi de düşünsel bir yapıda olmakla adaletle olan bağıntısının, mantık ve bilgi teorisi açısından kopmazlığını, koparılamazlığını ortaya koymaktadır.
Hukuk Felsefesinin Temel Sorunları – Vecdi Aral – Filiz Kitabevi
Mantıktaki yeter neden yasasına göre, bir düşüncenin gerekçesi ve geçerliliği ancak yine bir düşünce olabilir; bu düşünce, sonunda apaçık bir düşünceye varıncaya dek yürütülmek gerekir. Adalet, hukukta bu son düşünceyi oluşturur. İnsanların hukuk duygusunda somutlaşan adalet, özünde bir eşitlik düşüncesinden ibarettir. Böylece hukuk, aslında akıl ve anlam taşıyıcısı olmak bakımından özdeş olan insanların, bu özdeşliklerinin eşitlik biçiminde dışlaşması, dışa vurumudur. Bu nedenle, hukukun hukuk olarak bilinmesi ve onun yaşam ilişkilerinin çeşitliliğine göre oluşturacağı kamu hukuku-özel hukuk, nisbi hak-mutlak hak ve bunun gibi çok zengin kavramların hukuk kavramı altında toplanabilmesi, genel olarak hukukun bu özelliğinin ve bundan kaynaklanan ilkelerinin aydınlatılmasına bağlıdır.”

Loader Loading...
EAD Logo Taking too long?

Reload Reload document
| Open Open in new tab

Bunu okudunuz mu?

Su Hakkı

Su Hakkı ve Su Hukukuna ilişkin temel normlar Roma Hukuku döneminde oluşturulmuş, toprağın üstünde ve altındaki …