Kemalpaşazâde Said Bey, 12 Ocak 1848 (5 Safer 1264) tarihinde İstanbul’da doğmuştur. Tanzimat döneminin önemli devlet görevlilerinden Ahmed Kemal Paşa’nın oğludur. Asıl adı Mehmed Said olup sürekli lastik ayakkabı giydiği için Lastik Sait Bey lakabı ile anılmıştır. Modern görüşlü babası sayesinde iyi bir eğitim almıştır. İlk eğitimini özel hocalardan almış, Arapça ve Farsça öğrenmiştir. Babasının Elçi olarak bulunduğu Berlin’de aldığı eğitim sayesinde Almanca’yı öğrenmiş, ayrıca Fransızca’sını da geliştirerek çok sayıda dile vakıf olmuştur.
Kemalpaşazâde Said Bey, eğitiminin ardından 1868 yılında bugünkü karşılığı ile Danıştay olan Şûrâ-yı Devlet’te memuriyete başlamış, 1874 yılına kadar muavin, kâtip ve başkâtip olarak görev yapmıştır. Ardından Hariciye Nezâreti(Dışişleri Bakanlığı) Matbuat Kalemi’nde müdür yardımcısı ve kalem müdürü olmuş; 1885 yılında ise Şûrâ-yı Devlet Muhâkemat Dairesi üyeliğine getirilmiş; Muhâkemat Dairesi reisi, ve 1894 yılında da da Bidâyet Mahkemesi reisi olmuş, bu görevle eşzamanlı olarak İntihâb-ı Me’mûrîn Komisyonu üyeliğinde bulunmuştur.
Sürgün Kararı ve Yeniden İstanbul’a Dönüşü
Kemalpaşazâde Said Bey, memuriyetten çıkarılarak müebbet hapisle cezalandırılmış, kalede hapsedilmesine karar verilerek, 20 Kasım 1899 tarihli sürgün kararı mazbatası ile Yemen’e sürülmüştür. Sürgün kararının gerekçesi, devlet ve saltanat aleyhine neşrolunan muzır neşriyata muavenet ve dedikoduya sebebiyettir. Cezasını, Yemen kenti Sana’da geçirmiştir.
1908 yılında İkinci Meşrutiyet’in ilan edilmesinden sonra çıkarılan genel af sonucunda Kemalpaşazâde Said Bey İstanbul’a dönmüş, 14 Aralık 1908 tarihinde Şûrâ-yı Devlet Tanzimat Dairesi başkanlığına getirilmiş, bu görevde iken 3 Şubat 1913 tarihinde yaş haddinden emekli olmuştur.
Memuriyetleri sırasında Mekteb-i Sultânî ve Mülkiye’de kitabet ve tercüme; İstanbul Hukuk Fakültesinde ise 1885 yılından 1914 yılına kadar aralıklarla Hukuk-ı Siyasiye-i Osmaniye(Kamu Hukuku) ve Hukuk-u Esasiye derslerini vermiştir.
15 Mart 1921 tarihinde vefat etmiş, Süleymaniye Camiinde babası Kemal Paşa’nın yanına defnedilmiştir.
Yazın Hayatı ve Gazeteciliği
Kemalpaşazâde Said Bey, genç yaşlarından itibaren başladığı yazın yazın hayatına emeklilik sonrasında da da devam etmiş, anıları yazmış, röportajlar vermiştir.
Türkiye’de gazeteciliğin ve yazarlığın öncülerinden sayılmaktadır. Tasvîr-i Efkâr’da Nâmık Kemal ile birlikte çalışmış, Âyîne-i Vatan gazetesinde yazılar yazmış, İstanbul Gazetesi’nde başyazar olarak görev almıştır.
Hakāyiku’l-vekāyi gazetesini çıkarmış, Vakit gazetesinin yayınlanmasına yardım etmiş, Vakit’in devamı olan Tarîk gazetesini çıkarmıştır. Vakit ve Tarîk gazetelerinde başyazarlık yaptığı sırada Şark ismiyle Beyoğlu’nda yayın yapan gazetede kendi imzasını kullanmadan“İcmâl-i Ahvâl” başlığı ile devletler arası ilişkiler, iç ve dış politika hakkında yazılar yazmıştır.
Yabancı gazeteleri takip etmiş, özellikle Avrupa’daki gelişmeleri ve uluslararası ilişkileri yazılarında işlemiş; Journal de Constantinople isimli gazetede, Avrupa gazetelerinde Osmanlı Devleti aleyhine çıkan yazılara cevap vermiştir. İkinci Abdülhamid döneminde, 1899 yılında başlayan sürgün yıllarına kadar birçok gazete ver dergilerde yazıları yayınlanmıştır.
Arap dilinin üstünlüğünü ileri sürenlere karşı, yabancı kelime ve kavramlardan arındırılmış temiz bir Türkçe’yi ve Türkçe’nin sadeleştirilmesi gerektiğini savunmuştur.
Bağımsız bir şiir kitabı bulunmamakla birlikte beyit ve kıtalardan oluşan şiirleri gazetelerde yayınlanmış; devlet adamlarını eleştiren ve muhalif tavır takınan bir yol izlemiştir.
Kemalpaşazâde Said Bey’in Eserleri
1. Fezâil-i Ahlâkıyye ve Kemâlât-ı İlmiyye (Bilimler ve Sanatlar Üzerine Söylev)
Bu eseri, J. J. Rousseau’nun ilimler ve sanatlar hakkındaki ünlü eserinin çevirisidir. John Jack Rousseau’nun eserinin Türkçe tercümesi ve yazarın bazı ilave ilave ve tenkitlerinin bir aya getirilmesiyle oluşmuş bir eserdir. Eser her biri ayrı bir kitap halinde basılmış; fakat birbirinin devamı şeklinde üç ciltten oluşmaktadır.
2. Hukūk-ı Düvel (Cebrail Gregor ile birlikte yazmıştır)
Devletler hukuku alanında ilk Türkçe eserdir. Kitap, devletler hukukunun tarifi, kısımları, kaynakları ve tarihi ile devlet, saltanat, millet, kavim, ırk gibi kavramlar üzerinde durmuştur.
3. Garâib-i Âdât-ı Akvâm
4. Dârü’l-kütüb
Kemal Paşazade Said beyin makalelerinden oluşmaktadır
5. Mehâkim
Dönemin mahkemelerine ilişkin genel bilgiler, devlet kurumlarının görev ve yetkileri ile hapishaneler hakkında bilgiler içermektedir.
6. Vazîfe-i Adliyye-i Etıbbâ
7. Galatât-ı Tercüme
Fransız alfabesindeki harf sırasına göre on sekiz defterden oluşturulan, kelime ve terimlerin tercüme hatalarını ve yanlış kullanımlarını örneklerle göstere bir eserdir. İlk baskısı 1889 yılında yapılmıştır.
8. Sefir ve Şehbenderler
Eser, diplomasi mesleği, diplomatlar ve devletler arası ilişkilerde diplomatların misyonlarına ilişkindir.
9. Ahmed Midhat Efendi Hazretleri’ne Arîzadır
Galatât-ı Tercüme’nin on dördüncü defteri üzerine Ahmed Midhat Efendi’nin yazdığı bir makaleye cevaptır.
10. Teşhîr-i İzmihlâl
Bidâyet Mahkemesi reisliği ve İntihâb-ı Me’mûrîn Komisyonu üyeliği sırasında, komisyon hakkında eleştiriler içeren eleştiri ve görüşlerdir. Sadrazama sunulmak istenen görüş ve düşünceleri daha sonra yayınlanmıştır.
11. Medhal-i Usûl-i Mes’ûliyyet-i Vükelâ
Milletvekillerinin işledikleri suçlardan doğan sorumluluklarına ilişkindir.
12. Kāmûs-ı Saîd
Bu eser Yemen sürgünü nedeniyle yarım kalmıştır. Maarif Nezareti adına Faransızca’dan Türkçe’ye Kamus hazırlanmış ancak 22 forması basılabilmiştir. Çok geniş olarak tasarlanan eser Amphotère kelimesine kadar olan maddeleri kapsamaktadır.
Filiz Anadol tarafından yüksek lisans tezine konu olan ve 91 Osmanlı Devlet adamının hayatlarını yazdığı “Terâcim-i Ahvâl-i Muâsırîn” adlı biyografik bir çalışması bulunmaktadır.
Kemalpaşazâde Said Bey’in ayrıca; Bulunsun; Bu da Bulunsun; Tatbîk-i Kavâid-i Fenn-i Kitâbet ve Numûne-i Muharrerât-ı Devâir-i Hükûmet; Usûl-i Maîşet-i İnsan; Teşebbüsât-ı Cürmiyye; Târîh-i Hukuktan Bir Sayfa; Hukūk-ı Siyâsiyye-i Osmâniyye Dersleri ve Bir Mazbata-i Sâlifü’s-safsata Sûretidir başlıklı basılmış eserleri bulunmaktadır.
“Arapça isteyen Urban’a, Acemce isteyen İran’a. Frengilerse Avrupa’ya! Biz Türküz, bize Türkçe elzem.”
Kemalpaşazâde Said Bey
Dâireler dâire-i irtikâb
Tâlib-i mansıb gezinir bâb bâb
Boğdu bizi tavsiye-i intisap
Ver bize ey Âsaf-i zî-şân cevap
Böyle mi memur edelim intihap
İffet ve kudret sözü efsane hep
Rağbetimiz câhil ve nâdâna hep
Boşta kalan müflis, divane hep
Söyle bize söyle fehâmetmeâb
Böyle mi memur edelim intihap
Der birisi bende-i Lütfü Ağa
Diğeri de çâker-i Rif’at Paşa
Ey koca devlet yine sen çok yaşa
Sormayacak mı bize Mevlâ hesap
Böyle mi memur edelim intihap
Hazret-i mahdûm-i Sadaret-penâh
Yani o Cavid-i bilâ destgâh
Söktürerek ettiriyor halka âh
Ey peder-i pür keder-i ızdırap
Böyle mi memur edelim intihap
Câh-i riyasette Ebu’l-Laklaka
Destine layık koca bir şakşaka
Ördeğe benzer, ediyor vakvaka
Eyle bu serden bizi de behre-yâb
Böyle mi memur edelim intihap
Oldu nişanlar çocuk âyinesi
Kande nişan ü kıymet dirînesi
Hergelenin dopdoludur sinesi
Takmaktan eylerken ecânib hicâb
Böyle mi memur edelim intihap
Pek çoğu zahirde taassub-güzîn
Halbuki bî-behre-i iman ü din
Yok bu ahaliye zahîr u muîn
Ey koca derya-dil-i feyz-i iktisap
Böyle mi memur edelim intihap
Dairelerde doludur bu’l fodûl
Ma-sadak tam zulûm ve cuhûl
Devletin ahvaline hayran ukûl
Göster â devvar bize re’y u sevâb
Böyle mi memur edelim intihap
Cümle Müslüman süferâ yek- ayar
Ancak iki Rum’da var iktidar
Ak sakalınla utan ey ihtiyar
Eylemiyor mu sana vicdan i’tâb
Böyle mi memur edelim intihap
Âh maarifteki bu Andreas
Milleti tahrip ediyor ez-esâs
Şaşkına döndü bu cehaletle nâs
Hep dükâdan çıkmakta ehl-i şebâb
Böyle mi memur edelim intihap
Melhame Paşa ile Mahmud Celal
Oldu iki vasıta-i cem’-i mâl
Verdiğini etmiyor alem helâl
Pek mi uzaktır şafak-ı inkılâp
Böyle mi memur edelim intihap
Bey, Paşa’da kalmadı hiç terbiyet
Hazret-i casus en a’lâ sıfat
Yaklaşıyor dâhiye-i akîbet
Kangreni gösteriyor iltihap
Böyle mi memur edelim intihap
Zam ne demek para eğer yok ise
Borç ödenir akçe eğer çok ise
Bin açı var ger birisi tok ise
Ey vükelâ ma-ya’nihi hoş-habâb
Böyle mi memur edelim intihap