Ana Sayfa » Evrensel Metinler » Kyzikos Tapınağı Söylevi – Aelius Aristides

Kyzikos Tapınağı Söylevi – Aelius Aristides

Kyzikos Tapınağı Söylevi, Aelius Aristides’in günümüze ulaşan eserleri arasında yer almaktadır. M.S. 2. yüzyıla tarihlenmektedir. Eser, hem bir sanat eseri hem de dönemin dini anlayışına ışık tutan bir belge olarak kabul edilmektedir. Aristides’in etkileyici retorik yeteneklerini gözler önüne seren Söylev, o dönemin dinsel, sanatsal ve kültürel değerlerini anlamak için önemli bir kaynaktır. Aristides’in Kyzikos’taki Tapınak Söylevi Kyzikos’un konumu ve doğası, tapınağın övülmesi, ortak imparatorlar arasındaki uyumun övülmesi, kentlere yapılan uyumu koruma çağrısı ve sonuç bölümlerinden oluşmaktadır. Epideiktik (törensel) söylev özelliği gösteren konuşma; Aristides’in Asklepios’a bağlılığını, hitabet alanındaki başarısını ve Roma yönetiminin imkânlarından sonuna kadar yararlanan yerel bir elit olarak, Roma yönetimi ile yerel halk arasında aracılık görevini icra ettiğini göstermesinin yanında, özellikle Kyzikos hakkında verdiği bilgiler nedeniyle önemlidir.

Söylev’in çevirisini sıra dışı bir şekilde akademik makale konusu yaparak mercek altına alan Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi ESKI ÇAĞ TARIHI ANABILIM DALI öğretim üyesi Dr. Mustafa Türk’ün çabaları tarihsel belleğe ışık tutmaktadır. 

Bu görselin Alt özniteliği boş. Dosya adı: Aelius-Aristides-Konusmalar.avif

Publius Aelius Aristides Theodorus ünlü Yunan hatip, yazar ve sofisttir. M.S. 2. yüzyılın başlarında Mysia’da dünyaya gelmiştir. Antoninus Pius ile ünlü imparator ve filozof Marcus Aurelius dönemlerinden kalma konuşmalarının ve diğer eserlerinin elliden fazlası günümüze yansımıştır. Söylevleri genellikle antik tapınaklara ve tanrılara övgü içermekte, aynı zamanda şehirlerin büyüklüğünü ve kutsal mekanların önemini vurgulamaktadır.

Aristides halk önünde yaptığı bu konuşmayı nerede yaptığı kesin olarak bilinmemektedir. Ancak konuşmanın Hadrianus Tapınağı’nın kuzey tarafındaki alanda (kuzey agora-(Arktonnessos)) yapıldığı tahmin edilmektedir.

Söylevin, Aristides’in Erdek’teki festivale katılması ile bağlantılı olarak gerçekleştirildiği tahmin edilmektedir.

Söylevin yapıldığı yer yarımada ile ana karanın birleştiği yerde konumlanan Kyzikos’tur. Kuzey Agora, bugünkü Balıkesir ilinin Erdek ilçesini ifade eden Kapıdağı Yarımadasındadır. Erdek, Kyzikos Tapınağı Söylevi’nin icra edildiği dönemde de muhtemelen bir yarımada yahut Ada’dır. MÖ 8. yüzyılda Miletoslu göçmenler burayı ele geçirerek Hellenleştirmişlerdir.

Aelius Aristides’in Kyzikos Söylevi, dönemin Kyzikos’unu değerlendirmemize de olanak sağlamaktadır. Appolonis Tapınağı, MÖ 2. yüzyılda, Kyzikoslu Apollonis’i onurlandırmak amacıyla, modern Türkiye’deki Kyzikos’ta inşa edilmiştir. Kyzikos’taki Hadrian Tapınağı “dünyanın sekizinci harikası” olarak tanımlanmıştır. Kyzikos epigramları bu tapınağa yazılmıştır. Erdek – Bandırma kara yolu üzerinde bulunan Kyzikos Ören Yeri , Türkiye Kültür Bakanlığı tarafından koruma altına alınmıştır.

Kyzikos Tapınağı Söylevi

1. Herkes gibi bu durumun konuşma yapmak için yeterli olduğunu düşünüyorum. Çünkü kentin; onuruna bu festivali düzenlediği yapı insanlığın gördüklerinin en büyüğü, gelmiş ve geçmiş zamanların en iyisidir.
Şayet böyle başka bir Hellen kenti varsa o da saygımızı hak eder. Benim sebebim ise özellikle açıktır ve yaşamımın alışkanlığından kaynaklanır.

2. Çünkü Asklepios söylev vermemi emrediyor, bu yüzden sağlık tanrısına ne fiziksel hastalığı bahane edebilirim ne de konunun azametinden ve başarının zorluğundan korkabilirim. Doğrusu Pindaros’un dediği gibi, “tanrı başlangıcı gösterdiğinde hiçbir engel yoktur”. Her şeyden önce, şimdi onu ilk kez deneyimlemiyorum, aksine başkalarınınkinden de değil, bizzat kendi pek çok zor anımda, tamamen umutsuz görünen durumlarda, sadece kötü durumlarda değil, umutsuzluğa kapılınmaması gereken durumlarda da onun ne kadar kolay yardım ettiğini tecrübe ettim.

3. Bana gelince, başka birinin konuşmayı halledeceğinden o kadar eminim ki, tamamen olmasa bile konuşmanın belirli yanlarını doğaçlama yapıyorum. Çünkü konuşmam gereken zamana kadar ne konuşulacağını bilmiyordum, yine de görevlendirenin28 isteği her durumda benim hazırlığımdan daha önemlidir.

4. Zor durumların, çetin denizlerle aynı olmadığına inanıyorum. Çünkü denizler ne kadar büyükse, o kadar çok korkuya neden olurlar. Oysa diğerleri (zor durumlar) bazı açılardan yararlıdır, çünkü birçok yerde çıkış yolu bulmak mümkündür, böylece biri tümüyle ümitsizliğe düşmedikçe, tamamen başarısız olma tehlikesinden kurtulacaktır.

5. Bence Hyperborealıların bile Kyzikos hakkındaki kehanetten ve kentin talihinin kurucudan geldiğinden haberleri var. O diğer kentler için rahipken, bu kent için aynı zamanda kurucudur. Çünkü o diğer kentleri her yere gönderdiği yerleşimciler vasıtasıyla kurmuştur. Ama bu şehrin kurucusu bizzat kendisidir. O halde böyle bir başlangıcı varken ve de böyle bir kurucuya ve tanığa sahipken Kyzikos’un bahtı nasıl açık olmasın?

6. Kentin konumu ve bütün doğası göz önüne alındığında, tanrının ona uygun bir unvan vermiş olduğu anlaşılmaktadır. Yani kara ve denizin görüntüsü örtüşür. Çünkü Kyzikos Asia’nın önündedir ve aslında bir ada olmasına rağmen anakaraya bağlanmaktadır. Bir tarafında Pontos Eukseinos (Karadeniz), diğer tarafında Hellespontus vardır. Yelken açan herkes (bütün denizciler) için adeta iki deniz arasında bir bağlantı noktası, hatta daha fazlasıdır. Denizciler onun yanına, çevresine ve limanlarına yelken açmaktan
asla vazgeçmez. Bazıları arkalarındaki uygun rüzgâr ile kentin adalarından denize açılırken, bu esnada bazıları da limana girip çıkar.

7. Eğer şairler Korinthos’luların kentini, Peloponnessos’daki konumu nedeniyle her iki yöne de yolculuk edenlerin uğrak noktası olduğundan “bahtı açık” olarak adlandırmaya karar vermişlerse, Kyzikos da kesinlikle bu unvanı hak etmektedir. Çünkü denizin ortasındaki konumu, tüm insanlığı bir araya getirir ve sanki Gadeira ile Phasis arasındaki bir tür odak noktası gibi bazılarını iç sulardan dışarıya, bazılarını da dışarıdan içeriye taşır.

8. Gerçi bence uçsuz bucaksız denizin içindeki diğer adalar da böyledir. Homeros Girit’i överken “şarap kırmızısı denizin ortasında” bulunduğunu söylemiştir. Ancak burası daha da fazla ödülü hak ediyor. Burası sadece tek bir denizin orta noktasını tutmamıştır. Doğrusu sadece çevresinde pek çok deniz olduğu söylenemez, bilakis çok yönlüdür, hem kuzeydeki gemiciliğe uygun her deniz için hem de batıya doğru en uzun ve en sevilen deniz yolu için adeta bir başlangıç ve çıkış noktasıdır. Ayrıca özellik ve konumu itibariyle
bunların ikisi arasında yer alan şimdi Propontis olarak adlandırılan üçüncü deniz, kente her olanağı sağlamıştır.

9. Şimdi kentin denizlerindeki durum böyle görünüyor. Fakat karadaki durum da yine bununla benzerdir ve aynı ölçüde değerlidir. Kara çok geniş ve sınırsızdır, öyle ki bu büyüklüğü nedeniyle ona kıta denmesi mümkündür. Doğası çok çeşitlidir ve hepsi birbirinden gayet farklıdır ve hepsi de en iyisi neyse ona meyillidir. Çünkü burada dağlar, başka insanların ovalarından daha fazla işlenmiştir ve ovalar sadece kente değil tüm halka yetmektedir ve ırmaklar, göller, bataklıklar, orman vadileri bu talihli insanlara adeta neşe
vermektedir.

10. Öyle ki biri tüm bu bölgelere yerleşmek isterse, birçoğu deniz sahilinde ve bir kısmı da içerde olmak üzere denizin çevresinde çok sayıda kent olurdu. Yan yana değillerse bunların çoğunun birbirlerinden hiç
haberinin olmaması mümkündür. Şimdi kent karada ve denizde bu özelliklere sahiptir, her iki özelliği rekabet halindedir ve pek çok örnek içinde benzerini bulmak mümkün değildir.

11. Eğer yarımada ile ada arasında başka bir terim yoksa kentin kendisini hem ada hem de yarımada olarak adlandırmak mümkündür. Çünkü boğazdan geçilemez ve burası hiçte dar değildir, bilakis (kent) ana karadan uzaktadır ve iki köprü ile ana karaya bağlanmıştır. Kent bu yönüyle Tyros modelinden, diğer kentlerden ve kıta mahiyetindeki adaların hepsinden daha üstündür.

12. Gerçi Thukydides ana karadan en az yirmi Stadion mesafede bulunan Sicilya’yı övmektedir. Ama bu kent (Kyzikos) kıtadan o kadar uzaktadır ki bir ada olmadığını unutmak bile mümkündür ve eğer birisi set ve köprüleri kaldırırsa ana karadan kente yüzülebilir. Dolayısıyla hem adanın tamamı hem de kent, iki büyük ada olan Girit ve Sicilya’dan özellik bakımından daha az seçkin değildir.

13. Kamu binalarının güzelliğine ve şehrin tüm planına ve büyüklüğüne gelince, hiç kimse ne bunları övemeyecek kadar konuşma becerisinden yoksundur ne de kolayca tarif edebilecek kadar yetkin bir konuşmacıdır. Şimdi geri kalan her şeyi bir kenara bırakıp, özellikle bir yapıya değineceğim.

14. Bu simge bana kurucuyu ve gerçekte kentin bir tanrının eseri olduğunu en güzel şekilde gösteriyor. Adeta bir tanrılar toplantısı gibi, tüm tanrılar için adanmış görüntüsü veriyor. Çünkü kent, bütün tanrılar tarafından parsellenmiş ve paylaşılmış gibidir. Sanki tanrılar kentin kurtuluşu için birbirleriyle rekabet ediyor gibi tapınaklar paylaşılmıştır. Mevcut kanunlar altında Atinalıların kentinden farksız bir şekilde kurbanlar, geçit törenleri, tören alayları ve ibadetler vardır, (…)  Bu akrabalığı en iyi amaçlar için kullanmamaktan çok uzaktır. Ve gerçekten de gücünün geri kalanı, bu şeylerle tutarlıdır. O halde kentin başka yerlerdeki tapınakların ve diğer görkemli kamusal yapıların destekçisi olduğunu söylemekten utanmamak gerekir.

15. Kentin mülkü böyle parlak ve herkesle ortaktır. Ve bu kentin mülklerini ne İtalya, ne uzaktaki Mısır, ne Thyren Denizi ne de şairlerin dediği gibi Syria ve Klikia kentleri yok sayıyor. Ne anakarada ne de adalarda bu şehrin süslemediği hiçbir halk yoktur denebilir. Neden Ionialı’lardan, Aioller’den, adalardan ve yakındaki kentlerden söz edilmelidir? Gençliğin işareti nedir? İyi bir koşucu gibi büyük bir avans vermek ve yine de kolayca yetişmektir. Aynı şekilde, kent tüm insanlığa ihtiyaçları olan şeyleri sağlamasına rağmen, sonunda kendisi kolayca zirvedeki yerini almıştır.

16. Gerçekten anlatılması zor bir duruma geliyorum. Söylemek istediğimi nasıl ifade edeyim? Şimdi, söylediğimde beni mutlu edecek pek çok şey söylemek istiyorum. Çünkü bütün söyleyeceklerim benzer işlere cesaret edenlerin adeta çocuklar gibi olduğunu göstermektedir. İnsan gücünün ötesinde, çılgın bir yapı ortaya konulmuştur.

17. Adanın büyük bir kısmı buraya mı nakledildi yoksa yerinde mi kaldı, bu konuda muhtemelen kesin bir şey söylenemez. Ama sanırım herkes bunun sizinkinden başka bir kentten veya taş ocağından çıkamayacağı konusunda hemfikirdir. Çünkü diğer taş ocaklarının nitelikleri yetersizdir. Eskiden denizciler konumlarını, “Kyzikos burada”, “Prokonnessos orada” şeklinde adaların doruklarına ve görüldükleri yerlere bakarak anlardı. Ama şimdi tapınak tek başına dağların yerini aldı ve kimsenin fenerlere, işaret ateşlerine ve limana girecekler için yapılan kulelere ihtiyacı kalmadı. Tapınak sadece bütün manzaraya hâkim olmakla kalmıyor ve aynı zamanda kenti ve sakinlerinin yüce gönüllülüğünü de ortaya çıkarıyor ve bu kadar büyük
olmasına rağmen güzelliği büyüklüğünün önüne geçiyor.

18. Homeros ve Hesiodos hayatta olsalardı, sanırım Troia surları hakkındaki hikâyeyi buraya kolayca uyarlarlardı. Poseidon ve Apollon’nun, taşları denizin derinliklerinde hazırlayıp, aynı zamanda buraya getirilmesini mümkün kılıp, bir de üstüne kurucudan bekleneceği gibi şevkle bu eseri kent için nasıl görkemli bir şekilde tasarlayıp biçimlendirdiklerini anlatırlardı.

19. Her bir taşın kendi başına ayrı bir tapınak olacak kadar, tapınağın bir mahalle olacak kadar ve tapınak çevresinin ise tek başına ayrı bir kent olacak kadar büyük olduğu söylenebilir.

20. Sağladığı konfor ve lüksü düşünmek isterseniz, bu büyük tapınağı üç katlı evler veya yan yana üç gemi gibi hayal edebilirsiniz. Diğer tapınaklardan kat kat daha büyüktür ve üç katlı bir yapıya sahiptir. Bir kısmı yeraltında görülebilir, bir kısmı tam yukarıda ve bir kısmı da tam ortadadır. Yer altında tapınağı dolaşan kubbeli geçitler vardır ve bu alan ek olarak değil geçit olarak inşa edilmiştir.

21. Bunları konuşarak övmeye gerek yok, o işi geometricilere ve uzmanlara bırakabiliriz. En azından onlar bu büyük eseri ölçebilecek kimseler olarak eğitilmişlerdir. Buna rağmen korkarım ki bu insanlar bile gerçek
ölçüleri bulamayabilirler. Eğer birisi tapınağın kendisinden bahsetmek istemezse, tapınağın inşası için yaptırılan makinalara ve alet edevata bakması yeterlidir. Çünkü bu aletler daha önce henüz insanlar tarafından bilinmiyordu.

22. Sizin başarınızdan dolayı herkes sevinmeli. Çünkü siz o zaman yöneten en iyi imparatorun adını bir yazıta kazıttınız. Sizin; payına iyinin de iyisi düşen yapınız şu an bitti ve tanrılar için her şeyi hak eden bu kadar büyük bir şükran hediyesi teşhir edildi ki daha büyüğünü bulmak kolay değildir.

23. Bu iki imparatorun seleflerinin onların imparator olmasını sağlaması ve ailelerinin durumunun başından beri her iki tarafta nasıl olduğu ve nasıl ve kim tarafından yetiştirildikleri ve eğitimlerinin yüceliği üzerine konuşmak konuşmayı uzatır ve bunu tamamlamak kolay da değildir. Bu toplantıda mümkün olduğunca, herkesin duyması gereken onların en tuhaf övgüleri, hatırlanan çok sayıda şeyleri arasında en mükemmel olanları, asaletleri, eğitimleri, hiç kimsenin gizleyemediği, her kent ve bütün insanlığın hayran olduğu özellikleriyle meşgul olacağız.

24. Onlar, “arkadaşların mülkleri ortaktır” şeklindeki atasözünü en yüksek dereceye çıkardılar. En büyük eylemlerinde bu düşünceye yer verdiler. Fakat bir at sürüsünü veya aletleri ya da birkaç dönüm araziyi paylaşarak değil, hatta en yüksek rütbeye kimin daha önce gelmesi gerektiğini belirleyerek de değil. Öyle bir yüce gönüllülüğün zirvesine ulaştılar ki, tüm toprakları ve denizi bu atasözüne dâhil ettiler ve var olan hiçbir şey aralarında paylaşılmaktan gerçekten kurtulamadı. Çünkü onlar, daha önce istenen ama hiçbir yerde fazla bir beklentinin olmadığı, daha çok tıpkı bir dua gibi mutluluk kavramı olarak gözüken; Homeros’un, “devlette toprak ortaktır ve herkesin ortak kullanımına açıktır” sözünü yerine getirdiler.

25. Komutanlar tehlike zamanlarında diğer komutanları ortak olarak almışlardır ve kriz anlarında kentler birleşmiş, krallar krallarla dostluk kurmuş ve antlaşmalar yapmıştır. Fakat bunlar çoğunlukla bunu zorunluluktan yaptılar. Biz ortaklığın bu noktaya kadar olanını biliyoruz. Ancak şimdi ilk kez bir imparator, başka bir imparatoru, gönüllü olarak tüm imparatorluğa ortak yaptı ve bütün zamanlardaki seleflerinden sadece o, daha fazla güç istemedi, tersine tamamen eşit statüde bir caesar belirledi.

26. İmparatorluğunu paylaştı, ancak imparatorluğun kendi payına düşen kısmını küçültmedi, bilakis şimdi bu suretle hem kendi payını hem de ortak imparatorun payını genişletti. İskender, Darius ile ortaklığı kabul etmeyerek insanları şaşırttı ve belki iyi de yaptı. Çünkü o Asia’yı eşit bir şekilde bölme amacı taşımıyordu. Buna rağmen bana öyle geliyor ki, Dareios’tan çok daha iyi biri olsaydı bile İskender hâkimiyeti ikinci bir kişiyle paylaşmaya hazır değildi. Ama onlar hükümdarlıklarını, sanki insanlık meselelerinin idaresini üstlenmişler gibi, mükemmel adaletin bir simgesi haline getirdiler ve böylece bütün insanların erdem öğretmenleri oldular.

27. Böylesi bir tavır, Kafkasya çevresindeki herhangi bir seferden, Hindistan’ın ve Hazar Kapılarının ele geçirilmesinden ve her türlü insan eyleminden üstündür. Bu tutum, en iyisi neyse ona ve doğaya uygundur.
Çünkü ne eğer varsa Atlantik Okyanusu’nun ötesinden bir toprağı imparatorluklarına kattılar, ne de her biri sahip olduğu imparatorluğu bir şekilde genişletmek ve daha üstün hale getirmek için, kendi topraklarındaki aşırı soğuk veya sıcak nedeniyle yaşanmaz olan ve tanrılar tarafından ılıman hale getirilen bir toprağı keşfetti. Her halükarda benim için; sahip oldukları malları paylaşmaları ve birbirlerine sahip oldukları her şeyden daha çok değer vermeleri, erdem bakımından her şeyden daha üstündür.

28. İşte bu takdire şayandır! Kardeşiyle olmadıkça imparator olmayı kabul etmemeleri, kardeşi olmaksızın yönetmeyi istememeleri, karşılıklı olarak eşitliği savunmaları, birbirlerine çok benzemeleri, tek başlarına tüm insanlardan farklı olmaları, en yüce ortak olmaları, fakat diğer ortağın da aynı rütbeye sahip olması, bütün bunlar takdire şayandır.

29. Perslerin büyük kralı, “kralın gözü ve kulağı” olarak adlandırılan dikkate değer bir şeye sahipti. Bunun aslı astarı vardır belki, ama bana öyle geliyor ki, çoğunlukla diğer tüm insanlardan iki kat daha fazla görüyor ve duyuyormuş gibi görünmesi için söylenen bir zırvalıktı bu.

30. Fakat bu iki imparator, harika bir ölçü ve yüksek bir buluş yaptılar. Çünkü ikisi de birbirinin gözü ve kulağı oldular ve böylece doğal kabiliyetlerini ikiye katladılar. Her şeyi paylaştılar, imparatorluğun korunmasını başka birinin ilgi ve alakasına bırakmadılar, bilakis gerçekten kendi meseleleri haline getirdiler. Ve bu, monarşinin avantajını hiçbir şekilde bozmadı, aksine harika bir monarşi oldu. Çünkü bütün tellerin uyumlu bir şekilde çalışması gibi, iki bedenin bütün istekleri ve iki akıl bir oldu.

31. Hangi müzik şimdi bundan daha iyi olabilir ki? Hangi müzik şöleni Apollon ve Musa’lar için daha kıymetlidir? Hangi ahenk insan ırkı için daha evrenseldir? Amphion ve Zethos’un hikâyesi Thebe’yi kurmalarına kadar geri gider. Oradaki bazı kimseler onlardan birinin müziğini eleştiriyorlar. Ama bunlar tüm kentler ve tüm insanlık adına birlikte müzik yaptılar ve aynı şekilde şarkı söylediler. Şarkıyı sanırım babalarından ve atalarından miras aldılar. Fakat onlar, şarkı söylemeyi sanki planladıkları çocuklarıymış gibi her yönden daha da görkemli hale getirdiler.

32. Onların memleketlerini (Roma’yı) yönetmek için geliştirdikleri bu tutum bana uygun gibi geliyor. Bu, eski âdeti değiştiren tek kenttir. Çünkü ister Hellen ister barbar olsun, az da olsa bir iktidara sahip olan tüm insanlar, kimsenin servetini paylaşmaması ve de hepsinin mümkün olduğunca ayrı  tutulması politikasına sahiptir. Ama tüm insanların içinde yalnızca bunlar en iyi insanlar tarafından ganimet gibi paylaşılsın diye malları ortak yaptılar. Birinin Avrupa’da, Asya’da, Afrika’da veya bizi kısıtlayan sınırlarda, Tanais’de, Maeotis Gölü’nde veya Atlantis Adası’nda ya da her hangi bir yerde yaşıyor olması hiç fark etmez, ancak tüm insanlar ve tüm halklar bu şehirde birbirine bağlıdır ve herkesin kendi alanlarında egemenlini kullanma hakkı vardır. Bildiğiniz gibi bunu kazanan atalarınız bireysel alandaki iktidarı paylaştılar, dünya üzerindeki egemenliklerini paylaşarak erdem bakımından herkesten öne geçtiler.

33. Ve onların bu yaptıklarının en çekici özelliği ise, tıpkı eskiden Romaların yıllarca yaptıkları gibi, ikili yönetimi sunmalarıdır. Şimdi imparatoru hem soyadıyla hem de ortağıyla adlandırmak mümkündür. Böylece onlar hem bütün Roma devlet yönetim biçimleriyle uyumlu bir politika oluşturmaya dikkat etmişler hem de ikiliden beklenenin daha ötesinde hareket etmişlerdir.

34. Nitekim Homeros kralları methederken bir yerde şöyle demiştir; “Zeus tarafından beslenen kralların öfkesi amansızdır”. Yine de bunlar öfkelerinin gücünü ya da gazaplarının aşırılığını imparatorluklarının simgesi haline getirmediler, onun yerine cömertlik ve yüce gönüllülüğün en iyi halini sergilediler ve karakterlerinin gerçekten de tanrısal olduğunu açıkça ortaya koydular.

35. Özetlemem gerekirse, onların düşünceleri ilahidir ve bunun gerçek örneği yukarıdadır ve oradan iktidarlarına bakmaktadır. Tanrıları, tüm dünyayı ve bütün gökyüzünü bir arada tutanın dostluk ve paylaşım olduğu söylendiğinden ötürüdür ki, her şey sonsuza dek kendi yolunda güvenli bir şekilde hareket eder, oysa kıskançlık ve hırs tanrıların evlerinde ve davranışlarında ne vardır ne de sonradan ortaya çıkar.

36. Bazı insanlar, çitler ve duvarlar örer, küçük ve gerçekten geçici bazı mal ve mülklerle zenginliklerini arttırır. Ancak bu adamlar, tüm insanlığa erdem, adalet ve dostluk örneği oldular, gerçekleştirdikleri parlak ve harika zaferleri gerçekten tanrıların elinden aldılar. Bu adamlar ölümsüzlerin tacıyla süslenmiştir, bu adamların birbirlerine oldukları gibi insanlığın da velinimetleri olarak, her şekilde tanrılar için kıymetli olarak görülmeleri uygundur.

37. Nasıl ki okuryazarlar başlarının üzerindeki tahtalara harfleri çocukların olabildiğince uzaktan kopyalayabilecekleri kadar büyük ve güzel bir şekilde yazarlar. Bu adamlar da, her insan onlardan olabildiğince feyz alabilsin ve imparatorları kendi meseleleri için öğretmenleri olarak kullanabilsin diye, insanlık için en adil olanı büyük bir örnekle ortaya koydular.

38. Sesostris’in iki kıtada yaptığı yolculuklarda diktiği sütunlar bunu aşabilir mi, hayır, daha doğrusu buna yaklaşmış gibi görünebilir mi? Hem bu kadar büyük, hem de bu kadar karlı bir zafer kazanan kim var? Diğer yöneticiler halkı korku ile itaat altına alır, ancak bu adamlara tüm insanlar tarafından dualar edilmekte ve şükranlar sunulmaktadır ve bunlar yalnızca gösteriş olsun diye değil, bilakis kalpten en saf duygularla gerçekleştirilir.

39. Bütün dünyayı ellerinde tutan, birlikte kurtaran, birlikte çalışan ve birbirlerine gönderilen ve insanlardan aldıkları şükranları paylaşan iki şifa tanrısının ilişkisini bile hatırlıyorum. Bu iki tanrının gözünde, yüksek şöhreti kim daha çok hak ediyor veya aynı kurtarıcılar tarafından kimin kurtuluşu daha fazla dikkate alınıyor ve kim onların iradesini taklit ederek insanlık yararına en adil dostluğu kuruyor?

40. Tanrılara şükretmeliyiz, lakin imparatorları da tebrik etmeli ve onları dualarımıza katmalıyız, bu çağda yaşadığımız için kendimizi şanslı hissetmeli, ancak kutsamalara ek olarak, bu imparatorluktan hakkınca feyz almalıyız. Bu yapıların sistemi güzeldir ve kitleler üzerinde dikkate değer bir etki sağlar. Ancak tanrının mükemmel ve gerçek bir armağanı olan bu sistem, her iki duyguda, gönüllerde ve yapılarda ahenklidir.

41. Çünkü nasıl ki bu uyumu övüyorsak ve bireysel parçaların bir biriyle ahenkli olmasını savunuyorsak, ahenk ve düzenin hâkim olduğu her yerde güzel bir yaşamın olduğunu düşünmemiz gerekir. Bunlar kentlerin kendi gerçek düzenidir, böylece hem özel olarak insanları hem de kenti korur. Bunun para veya zaman harcayarak edinilmesi önemli değildir, önemli olan çabanızdır. İlla makinalar kurmanız ve bayındırlık işleriyle uğraşmanız gerekmez. Ancak her insanın kendisi için daha iyi olanı seçmesi gerekir.

42. Ve her ne kadar eleştirecek bir şeyim olmasa da şaşırmayın, bir tavsiye vermem gerektiğini düşünüyorum ve tavsiyenin sadece eleştirel konuşmaya gelenlerin davranışı olduğunu düşünmeyin. Ama aynı zamanda methiyeler dizenlerin de işidir; bunu koşucularla ilgili o eski ve iyi bilinen atasözünden öğrenebiliriz. Kimse onlardan sonuncuyu ve de tamamen bitkin olanı yüreklendirmez, bilakis zafere yakın olanı yüreklendirir. Sanıyorum komutanlar, teşvik edici konuşmalarını çok şey söylemenin ya da hiçbir şey
söylememenin bir fark yaratmayacağı askerlere değil, faydalı olacak askerlere yaparlar.

43. Haliyle biz de şimdi size çarpıtılmış ya da kurnazca bir şey söylemiyoruz, ancak aşağı yukarı yaptığınız ve içinde yetiştirildiğiniz şeyleri söylüyoruz, yani yöneticilerinize saygıyı, yasalara uygun davranmayı ve fikir
birlikteliğini. Ki bunlar, pek tabii, her zaman, özellikle de şimdi değerli olması gereken şeylerdir.

44. Şimdi bütün kentleri birbirleriyle kardeş olarak görmelisiniz, isyanı, kargaşayı, birinci olmak için yapılan kavgayı ve dedikoduyu tamamen ortadan kaldırmalısınız, bunların hayvanların hastalıkları olduğunu ve onlara özgü kalması gerektiğini bilmelisiniz. Ancak gerçek barışı, saf dostluğu, adaleti savunmalısınız ve eğer mümkünse ortaklığı büyük bir kazanç olarak görmelisiniz. Birbirinizin şehirlerini ziyaret ettiğinizde “yabancı olduğunuz” şeklindeki eski sözü unutmamalısınız. Ama yabancıları kabul ederken, bazen yenilginin zaferden daha güzel ve daha değerli olduğunu bilerek, kendi haklarınızı bir kenara bırakmalısınız.

45. Bunlar en başından beri en iyisiydi ve şimdiki zamanlara uygundu ve doğrudan kendi tabii avantajına sahipti ve imparatorlara gösterilen saygı açısından olağanüstü bir fark yaratmaktaydı. Çünkü sizin onlara böyle davranarak daha fazla teşekkür edebilmeniz veya onların istediği gibi olmak yerine onlardan istediğinizi elde edebilmek için teşekkür etmeniz mümkün değildir.

46. Yine de dediğim gibi, benim tavsiyem aşağı yukarı sizin eylemlerinizden pek de farklı olmayacaktır. Fakat nasıl tapınağa baktıktan sonra ve kendi eserim olmamasına rağmen onu övdüysem, şimdi de olağandışı bir şey icat etmedim ya da söylemedim. Ama tavırlarınızdan gördüğümü övdüm ve bunu iyiye işaret olsun diye yaptım, yaptım ki konuşmamda olması gereken hiçbir şey eksik olmasın. Şenliğiniz için doğaçlama katkımız bu kadardır, olduğu kadar artık ve zaten belki de bu kadarı yeterlidir.

Bunu okudunuz mu?

Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşme

Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşme, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun 13 Aralık 2006 tarihli ve A/RES/61/106 tarihli …