Laiklik, herkesin birbirinin dinine, inancına, inançsızlığına, yaşam felsefesine ve biçimine karışılmaması ve saygıyı gösterilmesini sağlayacak hukuksal güvencenin devlet tarafından sağlanmasıdır. Laiklik, hukuk ile güvence altına alınan bir rejim öngörmesi nedeniyle tamamen hukuki bir kavramdır; bilimin ve ulusal egemenliğe dayanan hukuk kurallarının temel alındığı bir yaşam biçimidir. Rönesans ve Aydınlanma Çağı’nın etkisiyle Fransa’da gelişmiş ve Avrupa’ya yayılmıştır.
Demokratik toplum olmanın yolu laik bir kültürü şart kıldığı gibi hukukun tanrısal kaynak yerine insanlar tarafından yaratılmasını da laiklik sağlamaktadır.
Laiklik, kişinin istediği din ya da ideolojiye inanması, düşüncelerini açıklayabilmesi, yayabilmesi, ahlak telakkisini dinden bağımsız oluşturabilmesi, dinsel yahut din dışı inanç ve düşüncelere saygı duyulması, başkalarının felsefi düşünce ve dinsel inançlarının aşağılanmaması ve baskı altına alınmamasıdır.
Cumhuriyet Devrimlerinin en önemli iki parçası laiklik ve eğitim birliğidir. Laiklik, toplumun dünya işlerinde dinsel kuralların ya da başka bir ideolojinin baskısı altında kalmamasıdır.
Türkiye’de Laiklik
Türkiye’de laiklik, başka toplumların daha erken dönemlerde tamamladığı aydınlanma ve özgür düşünceyi, bilim ve ifade hürriyetini sağlayarak demokrasiyi yerleştirmek üzere 5 Şubat 1937’de Anayasal hüküm haline getirilmiştir.
Laikliği Türkiye’de, 1937 yılında Anayasal hüküm haline getiren Mustafa Kemal Atatürk, laikliğin yalnız din ve dünya işlerinin ayrılması anlamına gelmediğini, bütün yurttaşların vicdan, ibadet ve din hürriyetinin de laiklik ilkesi ile garanti altına alındığını açıklamıştır. Din ve devlet işlerinin ayrılması din ve ahlak işlerinin birbirinden ayrılmasını da gerektirmektedir.
5 Şubat 1937 : Laikliğin Anayasal hüküm altına alınması
Laiklik İlkesinin Türkiye’de devlet sistemine egemen olması için çeşitli düzenlemeler yapılmış, birçok yasal ve kurumsal değişiklik yapılmış ve 5 Şubat 1937 tarihinde Anayasal hüküm altına alınarak Laiklik devlet yönetiminde temel kural haline getirilmiştir.
1921 Anayasası olarak bilinen Teşkilatı Esasiye Kanunu’nda devletin diniyle ilgili bir madde bulunmamaktadır. TBMM tarafından Saltanat ve halifelik kaldırılmış, Tevhid-i Tedrisat Kanunu çıkarılarak eğitim ve öğretim birleştirilmiş, tekke, zaviye ve türbeler kapatılmış, Medeni Kanun yürürlüğe sokulmuş, Şer’iyye ve Evkaf Vekâleti kaldırılarak Diyanet işleri Başkanlığı ve Vakıflar Genel Müdürlüğü kurulmuştur.
Laiklik İlkesi, 1921 ve 1924 Anayasaları döneminde çıkarılan kanunlarla aşama aşama hayata geçirilmiştir. Çıkarılan bu kanunlar sonucunda dinsel kıyafet, sembol ve işaretlerle sokakta dolaşılması yasaklanmış, ders kitaplarındaki dinsel sembol ve işaretler kaldırılmış, 1924 Anayasasındaki “Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin dini İslam’dır.” hükmü 1928 yürürlükten kaldırılmış ve laiklik ilkesi 1924 Anayasası’na 5 Şubat 1937 tarihinde girerek daha sonraki 1961 Anayasası ve 1982 Anayasasında da laiklik ilkesi korunmuştur.
1961 Anayasasına göre “Türkiye Cumhuriyeti, insan haklarına ve ‘Başlangıç’ta belirtilen temel ilkelere dayanan, milli, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir.”
1982 Anayasasının ikinci maddesi, “Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir.” şeklindedir.
Anayasamızın 174. maddesi, Cumhuriyet Devrimlerini ve laikliği daha kuvvetli bir hükümle koruma altına almıştır: “Anayasanın hiçbir hükmü, Türk toplumunu çağdaş uygarlık seviyesinin üstüne çıkarma ve Türkiye Cumhuriyetinin laik niteliğini koruma amacını güden, aşağıda gösterilen inkılap kanunlarının, Anayasanın halkoyu ile kabul edildiği tarihte yürürlükte bulunan hükümlerinin, Anayasa’ya aykırı olduğu şeklinde anlaşılamaz ve yorumlanamaz.”
Laiklik, kökeni laos olan laikos kelimesinden alınmıştır ve Yunanca’da ‘laos’ kelimesi anlamını taşımaktadır. Fransızcada ‘laicisme’ olarak kullanılan kelimenin İngilizce ve Almancadaki kullanımı ise Latince kökeninden, ‘saecularis’ kelimesinden alınmıştır ve bugünkü Türkçe’ye de dahil olan ‘Seküler’ kelimesinin anlamı “din gibi değişime kapalı olmayan, zamanla değişebilen” anlamına gelmektedir. Laik ise, sözlük anlamı ile ruhani olmayan kimse, dini olmayan fikir, kurum, sistem ve ilke anlamına gelmektedir.
Laiklik, dinsizlik ya da ateistlik değildir.
Dinin siyaset alanında araç olarak kullanılmaması, inançların kişilerin vicdanı dışında başka tesir ve baskılara açık olmaması, herkesin vicdanının emrine uymakta serbest olması ve laikliğin dinsizlikle karıştırılmaması gerekir.
Devlet, tüm vatandaşlara eşit şekilde din ve vicdan özgürlüğünün gerçekleşmesi bakımından tarafsız davranmalıdır.
Laik niteliğe sahip devletlerde insanlar inançlarının gereklerini özgürce yerine getirebilir.
Devlet inanç hürriyetinin koruyucusu olarak tüm inançlara aynı mesafededir. Devlet görevlileri, bir dini yahut inanç sistemini yurttaşlara dikte edemez ve o din yahut inanç siteminin devlete egemen olması yönünde davranamaz. Laik devlet, belli bir dini ön plana çıkararak ona üstünlük tanıyamaz ve hakim bir din belirleyerek onun kurallarını bütün vatandaşlara uygulatmaya çalışamaz. Devlet, kimsenin dinsiz ya da ateist olmasını da öngöremez. Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının ilgisi maddesi “Kimse, ibadete, dini ayin ve törenlere katılmaya, dini inanç ve ibadetlerini açıklamaya zorlanamaz; dini inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz ve suçlanamaz” şeklindedir.