Ana Sayfa » Hukukbook » Madımak Davası Garabetleri

Madımak Davası Garabetleri

Madımak Davası Garabetleri / Avukat Aslı Ağar 

 Bundan tam 30 yıl önce, 2 Temmuz 1993 günü, Sivas’ta 33 insan yakılarak katledildi.

Pir Sultan Abdal Şenlikleri düzenlenmişti. Şenlikler nedeniyle çoğunluğu Alevi ve sol görüşlü olan 51 kişilik grup Sivas’ta bulunuyordu. Şenlikler Atatürk Kültür Merkezi’nde gerçekleşiyordu. Dört gün sürecek şenliklerin ikinci günkü kısmı maalesef gerçekleştirilemedi çünkü Türkiye’nin kara lekesi olan Sivas (Madımak) Katliamı işte bu ikinci günde, cuma namazı çıkışında başladı. Yazar, şair, düşünür ve sanatçılardan oluşan 51 kişilik grubun 33’ü kaldıkları Madımak Oteli’nde yakılarak katledildiler. Olaylar sırasında 2 otel görevlisi ve 2 gösterici de öldü ve toplamda 37 kişi yaşamını yitirdi.

Olayın ve dava sürecinin tüm detaylarını kronolojik olarak anlatan eski parlamenter ve avukat Şenal Sarıhan’nın makalesini okumanızı özellikle öneriyorum.

Sivas Katliamı Davası: 30 Yılın Kısa Öyküsü

O gün hem Atatürk Kültür Merkezi’ne hem de Madımak Oteli’ne saldırı düzenlendi. Saldırılar sonucu vefat edenlerin dörtte üçünün 25 yaş altı olması, en küçüğünün 12 yaşında bir çocuk olması beni ayrıca kahretmektedir. O tarihte ben de 10 yaşında bir çocuktum. Yaşları bana çok yakın olan, kim bilir bir araya gelsek çocuk halimizle oturup sohbet edeceğimiz, oyun oynayacağımız çocuklar öldürüldü.

Maktullerin çoğunluğunun 25 yaşın altında gencecik insanlar, çocuklar, kadınlar olduğu Sivas Katliamının failleri; kim olduklarını bilmedikleri, tanımadıkları insanlara saldırmış, onları diri diri yakmış ve yaptıkları eylemin videolarından gördüğümüz kadarıyla büyük bir keyif almış, heyecanlanmış ve asla durmamışlardır.

Evet! Kime saldırdıklarını bilmeyen faillerin tek bildikleri oradakilerin sol görüşlü oldukları, Alevi olduklarıydı, kişisel husumeti olan insanlara değil tamamen siyasi saiklerle laik Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı bir saldırı düzenlediler.

Ne acıdır ki olaylar canlı yayında televizyondan izlendi.

Peki bu saldırı bir anda mı gelişti yoksa önceden planlanarak, hazırlık yapılarak mı gerçekleştirildi?

Olayların başlangıcında öncelikle Cuma namazından çıkan 600 kişilik bir grup Atatürk Kültür Merkezi’ne geldi. Başta 600 kişi olan grubun sayısı giderek 1000–2000-3000 ve en nihayetinde Madımak Oteli’nin önüne gelince 15.000 kişiyi buldu. Bu ana kadar devlet yetkilileri hiçbir önlem almadı. Halbuki dava dosyasında mevcut bilgilere ve emniyet tutanaklarına göre; olaydan bir gün önce Sivas’a 200’e yakın araç geldiğini, bu araçlardan inenlerin yatılı Kuran kursu binalarına yerleştirildiğini öğreniyoruz ve yine emniyetin faksına “Müslüman Kamuoyuna” başlığıyla bir bildirinin fakslandığını ve bu bildirinin tüm kamu merkezlerine ve işyerlerine dağıtıldığını biliyoruz.

Bildiride şu şekilde ifadeler yer almaktadır: “İslamın peygamberini ve kitabını, izzetini korumak için uğurda verilecek canlarımız vardır. Gün, Müslümanlığın gereğini yerine getirme günüdür. Çirkin küfürlerin hesabını sorma günüdür. Şeytanın dostlarıyla savaşın.”

Bildirinin devamında Aziz Nesin’e de meydan okunmuştur. Tüm bunlara rağmen emniyet tarafından herhangi bir güvenlik tedbiri alınmadığını görüyoruz. Aynı şekilde Cuma namazından çıkan 600 kişilik grubun Madımak Oteli önüne geldiğinde artık 15.000 kişi olana kadar da beklendiğini, grubu dağıtmak ve olayların gelişmesini önlemek adına herhangi bir önlem alınmadığını, bu kişilerin hangi örgütten olduğunun araştırılmadığını görüyoruz. Olayların gelişmesi ve kalabalığın 15.000 kişiye varmasıyla askerden yardım talep edilse de belki havaya ateş açılarak dağıtılabilecek bu kalabalık için adeta hiçbir şey yapılmadı.

Televizyonda da katliamı herkes canlı canlı izledi.

Madımak Oteli önünde atılan sloganlara bakacak olursak göreceğiz ki bu eylem her ne kadar farklı din ve inançtan, farklı siyasi görüşten aydınlara yapılmış gibi görünse de direkt olarak laik Türkiye Cumhuriyeti’ne ve Cumhuriyet Rejimine karşı yapılmış bir eylemdir.

Sloganlar kan dondurmaktadır.

Faillerin Cumhuriyet değerlerine ve Atatürk’e karşı attığı sloganlar gösteriyor ki; aslında şeriatçı bir eylem gerçekleştirilmektedir. Sloganlara gelecek olursak; “Yaşasın Hizbullah!” “Şeriat gelecek yüzler gülecek.” “Laiklik gidecek şeriat gelecek.” “Şeriatçı devlet kurulsun.” “Yaşasın şeriat!” “Muhammed’in ordusu laiklerin korkusu.” “Cumhuriyet burada kuruldu, burada yıkılacak.” Ayrıca oradaki Atatürk heykeline de saldırmışlardır. Her şey apaçık ortada değil mi?

Sivas Katliamı, Madımak Oteli’nin içindeki insanlarla birlikte ateşe verilip yakılması ve insanlarımızın öldürülmesi, çocukların öldürülmesi! Bu vahşet herkesin malumu. Ben şimdi biraz da katliam sonrası dava sürecinden bahsetmek istiyorum. Bu aşamada da çok sayıda hukuk skandalı yaşanmıştır.

Yukarıda da bahsettiğim üzere 15.000 kişi toplanarak bu saldırıyı gerçekleştirmiş olmasına rağmen faillerin sadece bir bölümü –onlar da Sivas’ta yaşayanlar– yakalanarak gözaltına alınmıştır. Sadece 128 kişinin gözaltına alındığı kayıtlara geçmiştir. Çok ilginçtir ki itfaiye merdiveniyle kurtarılan Aziz Nesin’e saldıran Refah Partili Belediye Meclis Üyesi Cafer Erçakmak gibi çok sayıda saldırgan hiç yakalanmamıştır. Bu kadar çok sayıda eylemcinin olduğu Sivas Katliamı’nın iddianamesinin olaydan 18 gün sonra hazırlanarak davanın açılmış olması da soruşturmanın ne kadar eksik yapıldığının hatta SORUŞTURMAMAnın göstergesidir. Halbuki biliriz ki ülkemizde iki üç kişi hakkında bile bir iddianame hazırlanması aylarca sürmektedir.

Olayın televizyonlarda gösterilmesine, video kayıtlarına alınmasına, güvenlik kameraları gibi birçok görüntülü ve sesli kayıt olmasına, çok sayıda delile erişme imkanı bulunmasına rağmen 15 bin kişiden yalnızca 128 kişi ile yetinilmesi, bu eylemin arkasındaki kişi ve örgütlerin araştırılmaması, sanıklara sorulmaması bu katliamın üzerinin örtülmesi çabasından başka bir şey değildir bana göre. Şimdi gelelim açılan davalara…

Öncelikle belirtmek gerekir ki olay tarihinde yürürlükte olan kanun gereğince, terör eylemi nedeniyle gözaltına alınan şüphelilerin avukat yardımından faydalanamayacağı düzenlemesi mevcut iken bu şüphelilere avukatlarıyla görüşüp hukuki görüş alma imkanı sağlanmıştı. Bu duruma o dönemin Sivas Baro Başkanı itiraz etmiştir. Gerçekleştirilen eylemin siyasi bir eylem ve insanlığa karşı işlenmiş bir terör eylemi olduğu belirtilmiştir. Ancak bu şekilde şüphelilere avukat ataması kaldırılarak avukatla görüşme yasağı konulabilmiştir.

2 Temmuz 1993 Sivas Katliamının gerçekleştirilmesinden sadece 18 gün gibi kısa bir süre sonra 3 ayrı dava açılmıştır.

İlk dava Sivas Ağır Ceza Mahkemesi’nde açılmıştır. Açılan dava basit “adam öldürme” olarak geçmekte yalnızca “yakarak” ifadesi de eklenerek yakarak adam öldürme olarak geçmektedir.

İkinci dava ise Sivas Asliye Ceza Mahkemesi’nde açılmıştır. Bu dava da toplantı ve gösteri yürüyüşüne aykırılık olarak görülmektedir.

Bir diğer dava ise Sivas’ta DGM bulunmadığı için Kayseri Devlet Güvenlik Mahkemesin’de(DGM) açılan davadır. Davaların Sivas’ta açılmasına mağdur avukatları itiraz etti çünkü dava süreci uzun ve yıpratıcı olacaktı.

Eşi, çocuğu, kardeşi böyle bir eylemle vahşice öldürülmüş aileler için her duruşmaya, olay yerine, Sivas’a gitmek manevi olarak çok zordu, üstelik kurbanların ailelerinin büyük bir çoğunluğu Ankara’daydı. Nitekim avukatların itirazı üzerine davalar Ankara’ya gönderildi ve Ankara’da görülmeye başlandı. Ankara 3. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gelen davada mahkeme başkanı, bu eylemin basit bir adam öldürme olmadığını, siyasi bir eylem olduğunu belirterek görevsizlik kararı vermesi üzerine dava Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi’ne gönderilmiştir. Ancak DGM tarafından dava kabul edilmemiş ve gerekçe olarak da bu eylemin sıradan bir adam öldürme olduğu, siyasi bir eylem olmadığı öne sürülmüştür. En nihayetinde dosya uyuşmazlık yargılaması için Yargıtay’a gitmiş, nihayet mağdur avukatlarının da talebiyle Ankara DGM’de görülmeye başlanmıştır.

Duruşmalar da çok yıpratıcı geçmiştir. Sanıklar mahkemeyi tanımamış, mağdurlara, tanıklara ve avukatlara saldırmış, duruşma salonunda namaz kılmış, duruşma salonunda Atatürk, Cumhuriyet gibi ifadeler geçtiği anda olay çıkarıp taşkınlık yaratmışlardır. Mahkeme ise sanıklara cezai yaptırım uygulamak yerine duruşmaların basına kapalı olarak gerçekleştirilmesine karar vermiştir. Avukatlar bu duruma itiraz ederek “duruşmalara basın alınmayacaksa biz de duruşmalara katılmayacağız” diye itiraz etmiş olsalar da avukatların bu talebi dinlenmemiştir. Basına kapalı yapılan duruşmalara protesto amacıyla avukatlar karar gününe kadar katılmama kararı almıştır. Yargılama sonunda Ankara 1 Nolu DGM, ilk kararında 26 sanık hakkında indirimler de uygulayarak adiyen adam öldürme suçunu işledikleri gerekçesiyle 15 yıl hapis cezasına hükmetmiştir. 37 sanık hakkında beraat kararı verilmiş, 60 sanık ise 3’er yıl hapis cezası almıştır.

Ancak Yargıtay 9. Ceza Dairesi, 99 sanık hakkındaki kararı bozdu. Yargılama yeniden yapıldı. İkinci yargılama 1997 yılında tamamlandı. Bu kez mağdur avukatlarının talebi üzerine, saldırının adiyen adam öldürme değil anayasal düzene karşı yapıldığını kabul eden mahkeme 38 sanığın idamına karar verdi. 29 sanık hakkında anayasal düzeni bozmaya yardım suçundan 7 yıl 6 ay hapis cezası verildi. 14 sanık hakkında da beraat kararı verildi. Bu kararı da Yargıtay 9. Ceza Dairesi 50 sanık yönünden bozdu. Bozmaya gerekçe olarak sanıkların doğum kayıtlarında Nüfus Müdürlüğü mührünün okunaksız olduğu, nüfus kayıtlarındaki cilt numaralarının karara yanlış geçirildiği gibi gerekçeler gösterildi.

2000 yılında biten üçüncü yargılamada ise mahkeme, 38 idam kararını tekrar etti. Diğer sanıkların üçü hakkında 20, biri hakkında 15, 13 sanık hakkında ise 7 yıl hapis cezasına karar verdi. Bu süreçte ceza hukuku sistemimizde idam cezası kaldırıldığı için idam kararları müebbet hapis cezasına dönüştü.

Yargıtay 2001 yılında bu kararı onadı ve hükümler kesinleşti ancak yargılamalar bitmedi. Hala firari sanıklar vardı. Onların ayrılan dosyaları devam ediyordu. Ayrıca Pişmanlık Yasasının çıkmasının ardından çok sayıda hükümlü Sivas’ta örgütlü olarak hareket edildiğine dair itiraflarda bulunmak üzere mahkemeye başvurdu. Örgüt bağlantılarını anlatan bir kısım sanık olaylara karışan Hizbullah, İslami Hareket Teşkilatı ve Kaplancılar gibi örgütlerin üyelerinin isimlerini vermelerine rağmen başvuruları reddedildi. Bir kısım sanık da örgüt bağlantıları olduğunu reddetti. Mahkeme tarafından, eylemi gerçekleştiren kişilerin örgütler tarafından yönlendirildiği görmezden gelindi.

Firari sanıklardan yakalandıktan sonra kayıplara karışan isimler oldu. Bazı isimler ise hiç yakalanamadan kaçtı. Davanın asli faillerinden 7 kişinin Almanya’da, 2 failin de Suudi Arabistan’da oldukları, iltica ettikleri ortaya çıktı.

Davanın bir numaralı sanığı Cafer Erçakmak’tı. Olayları önceden kışkırttığı ve Aziz Nesin’in itfaiye aracıyla indirilirken darp edenler arasında olduğu biliniyordu. 18 yıl boyunca firari olarak arandı. Hakkında kırmızı bülten çıkarıldı. Almanya ya da Fransa’da olduğu iddia edilse de bu süreçte nerede olduğu tespit edilemedi. Ancak Sivas’ta yaşadığı ve 2011’de emiyete 500 metre uzaklıktaki çocuğunun evinde öldüğü ortaya çıktı. Cesedi mezarından çıkarılarak DNA incelemesi yapıldı ve cesedin Cafer Erçakmak’a ait olduğu tespiti yapıldı. Ölümünün tespiti nedeniyle hakkındaki dava düştü.

Hukuk skandallarından biri de o dönem milletvekili olan Şevket Kazan’ın davada sanık avukatı olarak yer almasıydı. Halbuki milletvekillerinin devlet aleyhine işlenen suçlarla ilgili olarak avukat olarak dosyaya vekalet vermesi, savunma yapması hukuken mümkün değildi. Mağdur avukatlarının itirazı sonucu mahkeme tarafından Şevket Kazan’ın duruşmalardan çıkarılmasına karar verildi. Davada 600 kadar mağdur avukatı görev alırken sanık avukatları da azımsanmayacak kadar kalabalıktı. Hatta bu avukatların aralarından sonradan maalesef bakanlık ve milletvekilliği yapanlar, devlet yönetimine yerleştirilenler oldu.

Sivas Katliamı Davası şu anda ne aşamada?

Halihazırda 3 sanık hakkında (Murat Sonkur, Murat Karataş, Eren Ceylan) yargılama devam etmektedir. Mayıs 2023’te görülen son duruşmada, bir sonraki duruşma 14 Eylül 2023 tarihine ertelenmiştir. Bu sanıklar firari olup iade edilmemişlerdir. Bu davada sanıklar hakkında tüm deliller toplanmış olup avukatlar zamanaşımı tehlikesi nedeniyle yokluklarında karar verilmesini talep etse de mahkeme sanıkları dinlemeden karar veremeyeceğini belirtmiştir.

Yargılama devam ederken 2005 yılında yürürlüğe giren TCK’ya göre insanlığa karşı işlenen suçlar zamanaşımına girmemektedir. Ancak Sivas Katliamı davası bu kapsama alınmadı. Zamanaşımı kararlarını veren Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi gerekçeli kararında Sivas’ta meydana gelen olayların siyasal, felsefi, ırki veya dini saiklerle, toplumun bir kesimine karşı bir plan doğrultusunda sistemli işlenmediğini belirterek; “Dolayısıyla olayın insanlık suçu kapsamında değil terör suçu kapsamında değerlendirilmesi gerektiği anlaşılmıştır” ifadesini kullandı.

Bu süreçte mağdur yakınları 17 kez TBMM’deki partilerden bu ve benzeri olayların insanlık suçu sayılarak zamanaşımının bu suçlar için geçerli olmamasını talep etti. Verilen önergeler AKP tarafından reddedildi.

Sivas Katliamı’nın üzerinden tam 30 yıl geçti ve avukatlar en azından devam eden bu son davada yapılan eylemin insanlığa karşı suç olarak kabul edilmesini talep etmektedir. Mahkeme bu konuda henüz bir karar vermemiştir. Daha önce insanlığa karşı suç talepleri kabul görmediği için mahkemenin, 2 Temmuz 2023 tarihi itibariyle davanın zamanaşımına girip girmediği yönünde bir tespiti olacağı belirtilmektedir. Bu vesileyle 14 Eylül’de görülecek olan duruşma çok önemlidir. Ayrıca Mayısta görülmüş olan son duruşmada, bir sonraki duruşmanın 30 yıllık sürenin dolduğu 2 Temmuz 2023 tarihine yakın bir tarihe değil de 14 Eylül’e ertelenmiş olması en azından bu dava yönünden suçun insanlığa karşı işlenmiş suç olduğunun kabulü ile zamanaşımına tabi olmayacağı yönünde karar verilmesi hususunda umut vermeye devam etmektedir.

14 Eylül 2023’te görülecek olan duruşmada verilecek kararı ben de merakla bekliyor ve zamanaşımına tabi olmadığına karar verilmesini umuyorum…

Sivas Katliamı’nda canlarını kaybetmiş insanlarımızın ailelerini, kendi imkanlarıyla Madımak Oteli’nden çıkarak canlarını kurtarmış ve 30 yıldır bu travmaya rağmen yaşama tutunmuş insanlarımızı ve başta Sayın Üstad Şenal Sarıhan olmak üzere 30 yıldır hukuk mücadelesi veren, adaletin tecellisi için emek veren tüm avukat meslektaşlarımızı takdir ediyorum. Adaletin peşinde koşan ve asla pes etmeyen insanlarımız iyi ki varsınız…

Not: Madımak Katliamı ile ilgili olarak sanal Madımak Kütüphanesi oluşturulmuş olup olayla ve dava süreciyle ilgili birçok bilgiye ve katliamda can verenlerin biyografilerine ulaşabileceğiniz link: https://kutuphane.madimak.org/tr

Avukat Aslı Ağar Hakkında
Avukat Aslı Ağar

12 Aralık 1982 Kocaeli doğumlu bir Kadıköylüdür. Avukat, arabulucu ve patent vekilidir. Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi ve İstanbul Bilgi Üniversitesi Ekonomi Hukuku Yüksek Lisans Programı mezunudur. İstanbul Barosu Kadıköy Bölge Temsilcisi olarak görev almıştır. Özyeğin Üniversitesi ve Goldman Sachs Vakfı işbirliği ile düzenlenen 10.000 Girişimci Kadın programından mezun olmuştur. Önce Çocuklar ve Kadınlar Derneği gönüllü avukatlarındandır. 2017 yılında İstanbul Barosu’ndan İzmir Barosu’na nakil olmuştur. Halihazırda İzmir’de serbest avukatlık yapmaktadır. 1 kız çocuğu, 1 kedi ve 1 balık annesidir.

Bunu okudunuz mu?

Tahir Taner

Prof. Dr. Mehmet Tahir Taner, (D. 28 Mart 1883, Eskişehir – Ö. 12 Eylül 1962, …