Ana Sayfa » Makale » Madımak Katliamının Üzerindeki Zamanaşımı Zırhı

Madımak Katliamının Üzerindeki Zamanaşımı Zırhı

Madımak Katliamının Üzerindeki Zamanaşımı Zırhı / Av. Çağla ÜREDEN

1919 yılında Atatürk’ün yaptığı Sivas Kongresiyle bir milletin kurtuluşunu hazırlayan kararların verildiği ve Cumhuriyetin temellerinin atıldığı Sivas’ta, 30 yıl önce Pir Sultan Abdal Şenliklerine davetli yazar, şair, düşünür ve sanatçılardan oluşan 33 aydınımız ve 2 otel görevlisi Madımak Otelinde diri diri yakılarak öldürüldü. Olay alevlerin küle çevirdiği otelin adıyla, yani Madımak Katliamı olarak anılmaktadır.

Madımak Katliamı davasının kimi sanıklar bakımından zamanaşımı nedeniyle düşürülmesi hususu günümüzde oldukça tartışmalıdır. İnsanlığa karşı işlenen suçlar zamanaşımına tabi değildir, bu nedenle üzerinden ne kadar süre geçerse geçsin zamanaşımı nedeniyle dava düşürülemez. İnsanlığa karşı suçlar, siyasal, felsefi, ırkî veya dinî saiklerle toplumun bir kesimine karşı bir plan doğrultusunda sistemli olarak işlenmesi halinde oluşur.

Madımak Katliamının insanlığa karşı işlenen suçlardan olduğu tartışmasızdır; ancak katliamın yapıldığı 2 Temmuz 1993 tarihinde yürürlükteki 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda insanlığa karşı işlenen suçlar yer almamaktaydı.

Türk Hukukunda insanlığa karşı suçlar ile ilgili madde ilk olarak 5237 sayılı TCK’nda yer alarak 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe girmiş ve zamanaşımına tabi tutulmamıştır. Dolayısıyla bu tarihten önce işlenen bir fiili insanlığa karşı işlenen suç kapsamında değerlendirmek mümkün olmadığı gibi zamanaşımına uğramayacağından da bahsedilemez. Kaldı ki suçun işlendiği zaman yürürlükteki kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanun hükümleri çelişiyorsa sanık lehine hükmün uygulanacağı hem 5237 sayılı TCK’nun 7/2. maddesinde, hem de 765 sayılı TCK’nun 2/2. maddesinde yer almıştır. 765 sayılı TCK’nda insanlığa karşı suçlar düzenlenmiş olsaydı ve bu maddede zamanaşımı süresi sınırlandırılmış olsaydı bile, bu kez de aleyhe kanunun geçmişe yürümesi yasağı gereği insanlığa karşı suçlar bakımından zamanaşımı işlemeyeceğine dair kuralı uygulamak mümkün olmayacaktı. Aynı şekilde, 5237 sayılı TCK’nda yer alan insanlığa karşı suçlara ilişkin madde, “hangi tarihte gerçekleştiğine bakılmaksızın insanlığa karşı suçlar zamanaşımına uğramaz” şeklinde yeniden düzenlense bile, o tarihte yürüklükte bulunan 765 sayılı TCK’nda insanlığa karşı suç fiili düzenlenmediğinden yine zamanaşımını işletmemek mümkün olmayacaktı.

Kişi laik olamayabilir, ancak devlet laik olmalıdır. Gerçekten laik bir devlet olsaydı Madımak Katliamı yaşanmazdı.

Katliamdan bu yana geçen 30 yıl boyunca katliamın kimi sanıkları sigortalı çalışmalarına, evlenmelerine, askerlik yapmalarına, nüfus müdürlüklerine kaydolmalarına ve Emniyet tarafından aranmalarına rağmen bulunamadı; kimileri tek tek firar etti, kimileri de haklarında hüküm verilmesine ömrü yetmeyip eceliyle vefat etti.

İşte geç gelen adalet, adalet olmadığı gibi adaletsizliğin de ta kendisidir ve hatta zulümdür. Öyle ki Madımak Katliamı hakkında adalet geç olsa bile hala gelememiştir.

Madımak Katliamının ilk duruşmasında müdahil avukatlar katliamla ilgili faillerin somut olarak göründüğü fotoğraf ve film görüntülerini mahkemeye sunmalarına rağmen mahkeme yanlı bir tutum sergileyerek bunları delil olarak kabul etmemiştir. Hatta duruşmalar sırasında mağdur avukatları mahkeme salonundan sebepsizce çıkartılmış ve duruşmalara basın yasağı konulmuştur.

Hakimler her ne olursa olsun adaletin doğru tecelli edebilmesi için tarafsız olmak zorundadır. Kendilerini herhangi bir gruba veya zümreye ait hissetmemeleri; herhangi bir ideolojik görüşten, inançtan, cinsiyetten, coğrafi bölgeden, etnik kökenden, statüden etkilenmemeleri ve önyargılı olmamaları gerekir. Kendilerini bunlardan arındıramamış hakimler ya görevini bırakmalı ya da haklarında etkin bir soruşturma yapılarak görevden alınmalıdır.

Zamanaşımına tabi suçlar için adalet tarihe havale edilmemeli, zamanaşımı her durumda başvurulabilen bir maymuncuk olmaktan çıkarılmalıdır. Bunun yerine devletin sorumluluklarını yerine getirmesi ve yargılamayı hızlandıracak etkili çözümler üretmesi gerekmektedir.

Bugün bile Madımak Katliamı sebebiyle tek bir yetkili sorumlu tutulmuş değildir. Yasal düzenlemelerle, davanın zamanaşımına uğramasına sebep olan yetkililer hakkında görevinin gereklerini yerine getirmekte ihmal ve gecikme gösterip göstermediği sıkı bir denetime tabi tutulmalı ve bu ihmal ve gecikme davanın zamanaşımına uğramasına sebebiyet verdiği tespit edilmişse yetkililer hakkında etkin bir disiplin soruşturması yapılarak ağır yaptırımlar uygulanmalıdır. Zira Madımak Katliamı dosyasını bilerek ve isteyerek zamanaşımına uğratan yetkililer sırf görevini ihmal etmemiş, insanlığa karşı suç da işlemiştir.

Her ne kadar suçun işlendiği tarihte hukukumuzda insanlığa karşı suç düzenlenmemiş olsa da sonraki süreçte dosyayı kasten zamanaşımına uğratan yetkililer hakkında insanlığa karşı suç işledikleri kabul edilmeli ve onlar bakımından zamanaşımı işletilmemelidir. Dolayısıyla 5237 sayılı TCK’nun yürürlük tarihi olan 01.06.2005 tarihinden itibaren Madımak Katliamı dosyasında görev alan yetkililer başta olmak üzere, her kim bu tarihten itibaren dosyanın kasten zamanaşımına uğramasına sebebiyet verdiyse insanlık suçu işlemiştir. Buna göre, Madımak Katliamı üzerinden ne kadar süre geçerse geçsin zamanaşımına uğratılamaz.

Madımak Katliamı soruşturmasının ve yargılamasının uzatılarak zamanaşımına uğratılması, sanıkların yakalanmayarak firar etmesi ve cezalarını çekmeye ömürlerinin yetmemesi, hiçbir yetkilinin sorumlu tutulmaması ve suç tarihinde yürürlükteki 765 sayılı TCK’nda insanlığa karşı suç fiilinin yer almaması sebebiyle insanlığa karşı suç olarak nitelendirilemeyerek zamanaşımına uğraması toplum nezdinde adalete olan güveni bir kez daha sarsmıştır.

Madımak Katliamı ülkemiz tarihine kara bir leke olarak geçti. Aydınlığı karartan ateşin yakıldığı günden bu yana 30 yıl geçti ve o ateş hala sönmedi.

Madımak hala yanıyor ve bu yangın ancak adalet yerini bulduğu gün sönecek…

 

Çağla Üreden Hakkında

Bahçeşehir Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk bölümünden 2009 yılında ve Okan Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Ekonomi Hukuku programında yüksek lisans yaparak 2014 yılında mezun olan Çağla Üreden, 2009 yılında avukatlık stajına başlamış, 2010 yılında İstanbul Barosuna 39953 sicil numarasıyla kaydedilerek avukatlık ruhsatını almıştır. 11 yıldır gayrimenkul sektöründe faaliyet gösteren özel bir şirkette avukat olarak çalışmaya devam etmektedir. İstanbul Barosu HFSK(Hukuk Felsefesi ve Sosyolojisi Komisyonu) üyesidir.

 

Bunu okudunuz mu?

Hukuki ve Ticari Davalarda Temyiz Sistemleri ile Usullerinin İşleyişinin Geliştirilmesi

Avrupa Konseyi Hukuki ve Ticari Davalarda Temyiz Sistemleri ile Usullerinin İşleyişinin Geliştirilmesi Hakkında Üye Devletlere …