Men-i İrtikap Kanunnamesi, rüşvetle mücadele etmek üzere 3 Şubat 1855 (15 Cemaziyelevvel 1271) tarihinde kabul edilmiştir. “Men-i irtikâba dâir cezanâme lâyihası”, Takvîm-i Vekâyi‘de yayınlanarak 23 Şubat 1855 (5 Cemaziyelâhır 1271) tarihli iradeyle yürürlüğe girmiştir
Kanûnnâme le rüşvet alan, veren ve aracılık eden kamu görevlilerine caydırıcı cezalar getirilmiş, memuriyetten çıkarılma ve hapis ya da sürgün cezaları öngörülmüştür. Kanun ayrıca, memurların yargılanma yerleri ve usulleri hususunda hükümlere yer vermesidir.
Fasl-ı Rüşvet başlığı altında, rüşvet suçlarının çeşitli türleri ve cezaları belirtilmiştir. 1855 tarihli kanunnamede yer alan hediye konusundaki hükümler, 1850 tarihli hediye nizamnamesi ve 1851 tarihli Kanun-ı Cedid’teki hükümleri teyit etmiştir. Suça ikinci kez karışan kişilere daha ağır cezalar öngörülmüştür; bu cezalar arasında sürgün ve ağır hapis cezaları bulunmaktadır. Rüşvet alıp vermeye yönelik yapılan her türlü anlaşma hem yasaktır hem de rüşvet suçu ile aynı kategoridedir.
MEN’-İ IRTİKAB KANUNNAMESİ ESBAB-İ MUCİBE LAYİHASI (GEREKÇE)
Velinimet-i iri minnetimizi„ nimet-i cihan Padişahımız efendimiz hazretlerinin mebde-i selamet ve saadetimiz olan cülûs-ı feyz-me’nûs-i hümayunlarından beri, ihya-yı din ve devlet ve İbka-yı mülk ve millet içün, nice himmet-bülend pek çok semerât-ı hayriyesi âlemin meşhuru olmuştur. Mülk ve milletin intizam halinin derece-i kemale îsâli çin matlub-i âli-i hazret-i şehinşahi olan neticenin husulü emrinde, mesâi-i mütevaliye masruf olmuş ise de, idare-i memleketin esasi ve kaidesi olmak lazım gelen nizamat ki ahkâmı daimiyyü’l-cereyan olan evamir-i seniyye-i padişahidir, devam ve tamami-i icrasında zuhur eden kusurlar buna mani ve hail olmuştur. Bu dahi esbab-i mütennevieden neş’et edip başlıcaları nizamat-ı mevzuanın icra ve muhafazasına memur olanların menâfı-i mahsusları galebe ederek ihlaline muktedir olmaları veyahut nizamat-ı mevzuanın tamami-i cerayanı içûn mevkufunaleyhi olmak lazım gelen esbab-ı müteselsilenin mefkud bulunması kaziyeleridir.
Birincisi ki menâfı-i mahsusa maddesidir. Bunun tefsiri irtikâb ve İrtişa olup her nizami ihlal ve iler emri işkâl eden dahi budur. Onun içün bu kere te’kid-i nizamat İrade-i hikmet ifadesiyle şerefsudur buyurulan hatt-, humayun-ı Hazret-i Padişahide bu emr-i mekruhun kamilen ve tamamen def ve İmhasına bakılması hususu mahz-ı keramet olan sair mevadda takdim ile emr ü ferman buyurulmuştur. Bunun mazarrat ve memnuiyeti şer’an ve aklen sabit olmakla ve şimdiye kadar bunun üzerine kitaplar kadar şeyleri yazılmış ve pek çok şeyler söylenmiş olmasiyle burada ne yazılsa ve söylense yazılmış ve söylenmiş şeyleri tekrar etmek ve malumu tarif eylemek olacağı bi iştibahtır. İmdi illet matlum ve mühlik olduğu meczum olduğundan şimdi lazım olan şey devasını aramak ve onunda tesirini bulmak kaziyesidir. Bir de İrtişa maddesi şimdi men’ olunacak şey olmayıp her müslüman içûn dinen ve iler insan içûn aklen memnu ve mezmum bir madde olduğundan başka nizamat-ı mevzua-i ahire ile dahi bu memnuiyet mükerreren te’kit ve mücazat, teşdid ve eyman-ı gılâz ile teşyid olunmuş iken malum olan eseri görülemediğinden bunun esbabı aranıldığı halde, çünkü her hüsn-i harekat mükâfat ile davet olunduğu gibi her kabahat mücazat ile men’ olunabilip mükâfat ve mücazat bir kâide ve nizam üzerine mübteni olmak lazım geldiği misillu, her kaide ve nizamin devam üzere cereyanı ve kuvveti dahi ahkâmında asla istisna olmamakla hasıl olup, mesela her bir nizamın tutulmamasına sebep irtişa ve irtikâb maddesi olduğu cümle tarafından itiraf ve tasdik olunur iken men’i zamanında yapılan nizamın temel tutamaması ol nizamın kaidesi olan mücazat icra olunmamasından veyahut emr-i rüşvetin nevi ve miktarında ve mürteşi (rüşvet alan) ve râşinin (rüşset verenin) şahsında istisna olunmasından neş’et eylediği kaziyeleri olduğu anlaşılıyor. Halbuki bir nizamda edna mertebe raiyetsizlik vukuu, onu kamilen ihlale sebep olur. Ayniyle bir lokma, nakz-ı savme bâis olup bir sofra taam yemekten hiç fark olamaz. Bu cihetle her nizam cüzi ve külli ahkâmında riayet ile ve sebeb-i muhafaza-i nizamat olan men’-i irtikâb ve irtişa nizamı ise kâide-i asliyesi olan mücazatın icrası ile sabit şibr-i karar olabilir.
Rüşvet içûn yine bir niza m yapılsa bunun içûn şimdiye kadar yazılmış olan cezaların az çok teşdidinden ibaret olup, halbuki evvelkilerin noksanı mücazatının za’fında olmayıp, adem-i icrasında olduğu emr-i muhakkaktır, terasız ceza yalnız bir vaid (tehdit) derecesinde kalır ise, ol halde “Laanallahurraşi ve’l-mürteşi-Allah rüşveti alana da verene de lanet etsin” tehdidi hikmet-bedîdinden kuvvetli bir şey bulunup yazılamaz. Benabîrin men’-i sahih, rüşvet mürtekibinin emr-i mücazatında ahkâm-ı kanuniyenin tamam-i icrasından başka şeyle hasıl olamaz. Bu kaide esas-ı madde olduğu halde, irtişâya sebep veren hâlâtın dahi bulunup ortadan kaldırılması men’inin esbab-ı asliyesinden olacağı bi iştibahtır. Çünkü rüşvet iki şey için yani ya def-i mazarrat veyahut celb-i menfaat zımnında verildiğinden, bir kimse hod be hod fenalık etmeye veyahut bir faide vermeye muktedir olamadığı anlaşıldıkda, kimse kimseye bir akçe vermez. Menba-ı merhamet ve ma’delet olan zat-ı Hazret-i Şehinşahinin tesisine muvaffak buyuruldukları Tanzimat-ı Hayriye’den evvel can ve mal ve namusça kimsede emniyet olmadığından yani her memur-ı mütecebbir, bir adamın canına ve malına ve namusuna doğrudan doğruya suikasda muktedir olduğundan ol vakit her bir adam bu üç şeyden tehlikede gördüğünü muhafaza içûn akçeler vermeye yani canını veya ırzını ve malını satın almaya mecbur olur idi. Hamd olsun şimdi mücerred saye-i Hazret-i Şehinşahide bu şeyler içûn herkesin nâil olduğu emniyet-i kâmile, bu babda rüşvet vermenin ihtiyacını def eylemiş olduğundan, şu günde hiç bir kimsenin hiç bir kimseye bunun içûn rüşvet vermediğine katiyyen hüküm olunabilir.
Defi mazarrat içûn vukubulan emr-i irtişanın esbab-ı külliyesinin indifaıyla başluları mündefı’ olup eğerçi bir adam hakkı olduğu bir maddede memur ve hâkimin hükm-i hodkârisi mazarratından kurtulmak içûn akçe vermesi kalmış ve bu mm dahi mazarratı bedihiyattan bulunmuş ise de, evvelki hallere kıyas olunamayacağı misillû, celb-i menfaat emrinde olan irtişanın keyfiyet ve kemiyetiyle dahi muvazene olunamaz. Bu cihetle şimdi madde-i irtişada asıl at oynatılan meydan, celb-i menfaat ciheti yani şuna buna akçe vererek devletten akçe kazanmak suretidir. Bunda ise madde-i irtişanın zaten mel’uniyetinden başka devlete olan mazarratı cihetiyle iki başlı bir beladır. Bunun fesadı dahi râşi ile mürteşi beyninde olan rabıta-i maneviye-i menfaatin maddeyi mektum tutturmaya sebeb olmasıdır. Def-i mazarrat maddesinde vukubulan emr-i irtişâde bu suret olamaz idi. Mesela mukaddem bir şahs-ı mütecebbirin pençe-i kahrından canını kurtarmak içûn birisi akçe verse, selamete çıktıktan sonra mürteşisini söylemek ihtimali var idi. Halbuki mal-i devleti gasb içûn alınıp verilen rüşvette, râşi ile mürteşi şerîk-i töhmet olduklarından ile’l-ebed ketm-i râzı mucib olur. Bu yolda olan irtişanın menba ve masdarı ise, iltizamat maddesi yani bir takım varidat-ı devleti muvakkaten şuna buna satmak keyfiyetidir. Bunda ahalice ve memleketçe olan mazarrat mertebe-i bedehatte olup, ona dair bir şey söylenmeye hacet görünemez. Lâkin asıl zamanede rüşvet kapısı bu madde olduğundan ve buna nice te’viller ile anahtar uydurmak kabil idüğünden rüşvetin men’-i küllisi içûn bu kapının bütün bütün sed ve bend edilmesi elzemdir. Bu hasıl olur ise, devlet bir büyük bela ve mazarrattan kurtulmuş ve emr-i irtişanın külliyâtı mündefi olmuş olur. Ve büyük akçeler bu yolda alınıp verildiğinden, burası kapanır ise bir takım ufak tefek şeyler kalıp maslahat bu mertebeye indikde kolaylıkla ahkâm-ı kanuniyeyi icra kabil olabileceğinden ve bir iki mücazat ile göz korkacağından az vakit içinde şu madde-i kerihenin indifa-ı kâmili mümkün olabilir denilir.
Emr-i irtişaya sebep veren hâlâtın biri dahi rütbe ve memuriyet için alınıp verilen akçe keyfiyetidir. Kuru rütbenin hiç faidesi olmadığını herkes bildiğinden rütbe isteyen memuriyet tahsili içûn bir serrişte-i iddia kazanmak efkârında olup, memuriyet içûn akçe verenler dahi sadece bir sebeb-i taayyüş bulmak içûn olmayıp, verdiği akçenin bir kaç katını o dahi şundan bundan almak ümidiyle olduğu emr-i aşikârdır. Maaşı muayyen olan bir memuriyeti tahsil içûn bir adam alacağı aylığın iki üçünü peşin verse, onu çıkardıktan sonra iki üç katını almaz ise, memuriyeti niçûn tahsil etmiş olur? Bu cihetle men’-i irtişa içûn rütbeye ve memuriyete istihkakın derecâtını tayin ile bunlara neyi, akçe ile olmayıp hüsn-i hizmetle olmasının bir çaresini bulmak emr-i ehemdir. Çünki irtikâb demek yalnız nakden akçe veya zî-kıymet hediye almak manasına olan rüşvete münhasır olmayıp, her ne suretle olursa olsun, Devlet-i Âliyeye ve İbadullaha mazarratı olan bir maddeyi ligarazın yapmak dahi büyük bir irtikâbtır. Nâehil olan bir adama rütbe ve memuriyet tahsiline çalışmak elbet bir menfaat-i mahsusaya mübteni olacağından, ortada akçe bulunmaması bâdi-i i’tizar olamaz. Zira bir rüşveti men’ eseri olan mazarratı def içûn olduğundan, bu mazarrat ne ile hasıl olur ise onun imhası lazımdır. Mesela âlet-i câriha ile kati etmek ile tesmimin (zehirlemenin) hiç farkı olmayıp men’ olunan telef-i nefis maddesidir. İşte bu mütalaata mebni, Menba-i irtişâ-yı nakdi olan hâzinece iltizam-ı emval hususunun refi lâzimeden olduğu misillû, mastar-ı ırtikâb-ı manevi olan iltizam-ı eşhas usulünün dahi refi pek ziyade düşünülecektir.
Bir de halkı irtikâbdan kurtarmak içûn bir takım taayyüş kapıları açıp ve usul ve idare-i zatiyeyi yoluna koyup, herkesi geçinmek içûn bab-ı devlete düşürmekten ve yağman-giran gibi mal-i hâzineye üşürmekten kurtarmak ve ehil olarak istihdam olunan memûrîn-i devleti ihtiyacen veya ihtiyaten irtikâba sevkeden hâlâttan beri eylemek dahi bu yolda iktiza eden tedâbîr-i külliye ve asliyedendir. Şimdiki halde ehl-i İslamın bir tabakası ya doğrudan doğruya devletin memuriyetinde veyahut devlet memuriyetinde bulunanların hizmetinde bulunarak geçinmeyi itiyat edinmiş ve bir kere bu yola girdiği halde, başka suretle taayyüş etmeyi hatırlarından çıkarmış olmakla, mesela devletin büyük küçük on bin memuriyeti var ise yüzbin talibi olup, bu memuriyetlere lüzumu olan on bin kişi istihdam olunsa 90 bini açıkda ve açlıkda kaldıklarından herbiri bir vasıtaya teşebbüs ile esbab-ı intiaşı tahrime mecbur olmaktadır. Memuriyetler içûn bu kadar talip yani müşteri bulunması, bazargâh-ı irtişanın bittab’ revacına bâis olduğu gibi, bunca aç ve muhtacın söz ve güzârına dahi kulak asmamak kabil olmadığından, eseri yine devletçe muzır olan şefkat-ı zaruriye ile nâehlin istihdamına mecburiyet hasıl ve çünki muhtacîn güruhundan herbirisi bu suretle müstahdemin dairesine konulsa ve o daireden çıkarılan öbür güruha dahil olarak bu devir ve teselsül ile aleddevam tebdil-i memûrîn gibi bir usul-i muzırra ile ihlal-i umûr olunmaktadır. Bunun içûn ihtida vesile-i istihdam addolunan meratib-i divaniyenin bezlden kurtarılmasıyla beraber, her rütbe istihkak-ı sahih üzerine verilir ise hizmet ve memûrîn içûn dahi müstahak ve ehliyet eshabı tedarik olunmuş olacağı cihetle bu maddenin bir kavi ve müstemir usule konulması farz derecesinde bir şeydir.
Bu halde gerek mevcut olup memuriyet bulamayanlar ve gerek rütbeye ve o tarik ile memuriyete nail olamayacaklar içûn dahi başkaca taayyüş kapıları açmak lâzımedendir. Zira her hangi sınıfdan olur ise olsun kesret üzere bikâr adam bulunması devletçe muzır bir keyfiyettir. Memuriyet ve hizmet istihkak ve ehliyete ve sadakat ve hüsn-i harekete tahsis olunduğu halde, bunları dahi kayd-ı ihtiyaç ve ihtiyattan kurtarmak içûn layıkı veçhile geçindirmek ve hüsn-i hizmet ettikçe nâil okluğu memuriyeti bila- sebep elinden gidermemek içûn emniyet verilmek lazımdır. Çünkü şimdi her memur elinde olan hizmetin yarına kalacağını bilmediğinden ve bir diğerine destres oluncaya değin pençe-i zarurete düşeceği gözü önünde olduğundan, artık ne yol ile olur ise olsun, İşsizliği zaman içûn zahire tedarik eder gibi rüşvet almaktan ve çalıp çarpmaktan geri durmadığı misillû, bulunduğu işde kiracı ve belki gündelikçi gibi hareket eylemektedir.
Ehil olarak istihdam olunan memûrîni dahi devletin verdiği vazife-i muayyene ile geçindirmek içûn yeni bir yol açılmak lazımdır. Çünki eser-i itiyad olarak bir takım masarif-i zâide halkı ya medyûn seyahut irtikâba mecbur eylemekte olup, ezcümle kesret-i etba٠ münasebetiyle herkes aldığım ve kazandığını şuna buna yedirmek halinde olduğu derkârdır. Bu hademe maddesi dahi ayniyle devletin zaruri geçindirmesini düşündüğü adamlar gibi olup mesela pek çok kimse vardır ki dâiresini taklil edüp bir suret-i mazbutaya koymak ister. Lâkin nasıl bir takrib dairesine girsin? Birtakım adamları kovsa bunların sokaklarda kalacağı mütalaasıyla nâ-çâr beslemeğe muhtaç olup mansıbda iken bir ordu kadar halkı idare eylediği misillû, ma’zûliyetinde dahi yine bir çoğunu evinde tutmaya mecbur olur. Bu şeylerin hepsine sebep, halkın medar-ı taayyüş-i aslisi olmak lazım gelen ticaret ve hiref ve sanayide olan müşkülat ile devlet hizmetinde veyahut hademe-i devletin hizmetkarlığında görülen sühûlettir. Binanaleyh halka başka tarik ile geçinmek mümkün olduğunu göstermek içûn ticaret ve sanayi ve hirfete sühulet ve revaç vermek ve bir de hüner ve maarif ve ticaret ve sanayide ikmal-i maharet dahi mucib-i şeref ve temeyyüz olduğunu anlatmak lâzımedendir. Bunların ilerlemesi ise ihtida ziraat ve ticaretki memâlik-i Devlet-i Alİyyenin en büyük şeyidir.Onlara her güne suhulet ve emniyeti vermekle hasıl olur. Suhulet-i sermayeye muhtaç olanlar ucuz akça bulmak içûn ve ticaret sandıklan yapılmasına ve mahsulünü kolaylıkla nakl ve füruhat eylemek içûn yollar ve limanlar tesviye olunmasına menûttur. Emniyeti dahi herkese devlete verdiği teklifden başka mal ve mülkünden sahihen mutasarrıf olup bir dava ve nizaı zuhurunda hak ve adi üzere görülmek içûn muhik ve âdil mahkemeler olmasına ve nizamat-ı mevzuanın tamami-i cereyaniyle saye-i devlette her suretle emin ve müsterih olmalarına mütevakkıftır.
Hülasa-i kelam, memûrînin irtikâb ve irtişâdan men’i, Tanzimat-ı matlubenin esası olmakla beraber daima umûr-i devlet bir daire-i müteselsile şeklinde olarak her bir taraf müsavi tutulup tanzim olunmaz ise, lazım olan kuvvet hasıl ve tanzim olunan cihetinin bile yoluna girmesi kabil olamaz. Binanaleyh bâlâda ta’dad olunan şeyler birbirine lazım ve melzum kabilinden olup men’-i irtikâb içûn yapılacak nizam ve kanunun devam ve icrasının mevkufunaleyhi olduğundan bunları dahi beraber düşünmek ve tedâbir-i kaviyyesine teşebbüs eylemek farizadan oluğu misillû, memûrîn içûn kabahat yalnız irtikâb ve irtişâ maddeleri olmayıp onlara müteallik olan sair töhmetlerin cezalarını dahi tayin ile memûrîn içûn bir başka ceza kanunu yapılması ve muamelat-ı umumiyeye müteallik olan kanun-ı cezanın dahi ıslah ve tashihiyle ikisi birleştirilerek umumi bir CEZA KANUNNAMESİ tanzim kılınması icab-ı hal ve maslahattan ve men’-i irtikâb maddesi yapılacak şeylerin esası yani beyan olunan dairenin mihveri makamında olarak eh emmi mühimme takdim kâid esince evvel be evvel onun içûn yapılması lazımgelen nizamın te’sisi farizadan bulunduğundan, mukteza-yı emir ve irade-i seniyye üzere onun müzâkeresine şuru’ ve ibtidar olunup netice-i mütalaa ve mübahase-i âcizânemiz olmak üzere yapılan CEZA-NAME LÂYİHASI, işbu mazbata-i çâkiranemiz ile beraber takdim olunmuştur.
İrtikâb iki kısım olup, birisi rüşvet ve diğeri mal-i devleti sirkat olduğundan, lâyiha-i mezkurede bunlar ayrı ayrı iki fasılda gösterilerek herhalde asıl madde tayin-i ceza keyfiyeti bulunduğundan tabiatıyla ibtida cezanın şiddet ve sureti dermayan-ı bahs olup, irtikâb, her emri ihlale sebep olan bir madde olmakla devletçe pek büyük cünha olduğundan, mürtekibi mücazat-ı ebediyeye layık olup, fakat bu derece şiddet, icrasını rütbe-i imtinaa getirerek yapılan nizamın mensûh kalmasını mucib olacağı lecârüb-i kesîre ile malum olduğundan ve kanunca esas ise ahkâmında istisna vuku bulmamasından olup, halbuki icrada görünen müşkilât bu esası ihlal edeceğinden, mücerred emr-i icrayı derece-i imkâna getirmek içûn cezanın her derece-i irtikâbda te’bidinden sarf-ı nazarla başka yolda şiddet verilmesi ve eğerçi ale’l-ıtlak irtişâ kerih madde ise de, devletin emin diyerek bir işe memur ettiği adamın mal-i devleti sirkat etmesi daha büyük bir fezahat olacağından, sirkat yolunda olan irtikâbın teşdid-i cezasıyla irtişâ maddesi hazine-i celileyi ızrar içûn vukubulmuş ise mürtekibinin sârık cezasına müstahak olmasıyla ve rüşvet için tayin olunan cezalardan daha ağır bir cezayı icabedecek sair cinayet içûn alınıp verilmiş ol cinayet içûn olan cezanın tayin kılınmasıyla emr-i irtişanın eserine göre mücazatı derece derece teşdid olunması daha münasip gibi görünmüş ve ESKİ CEZA KANUNNAMESİNDE madde-i irtişada müttehem olanların ref’i rütbe tarikiyle şahıslarına göre te’dip kılınması sureti gösterilerek bu cihetle zî- rütbe adamların mücazatında kanunen fark ve tefavüt hasıl olmuş olup, ancak bu misillû ahkâm-ı kanuniye istisna kabul etmeyeceğinden ve münteşir olacak kavanini elfaz-ı istisnaiyeden kurtarmak lâzımeden olduğundan şahsına göre tabirinden sarf٠ı nazarla icab-ı veçhile istimal olunmak üzere mücazatınm tenvi’i tercih kılınmıştır.
Bu cihetle şahs-ı mürtekibin kadr٠i zatisi içûn kanupcn fark gösterilmeyip ale’l-umum ilk defada iki nevi ceza yani hapis veyahut nefiy suretleri tayin olunduğu gibi ber-vech-i muharrer emr-i cezanın defa-i ûlâda te’bidinden sarf-ı nazarla mahdut müddetler tayin olunmak istenilmiş ise de KAVANİN-Î SÂBIKADA mürteşinin yalnız almış olduğu rüşvet akçesinin istirdadiyle iktifa olunmuş iken bu kere onun bir misli daha alınması sureti bu yüzden yine mücazatı teşdid edeceği mütalaasıyla beraber, vakıa töhmetçe bir kuruş almakla bir milyar almak bir olup mücazatında tesâvi lazım gelir ise de, mesela 100 kuruş rüşvet almış bir adamla 100 bin kuruş almışın beyninde yine fark-ı külli olduğundan, mal-i irtişanın iki katı alınmasında 100 kuruş alan 100 kuruş ve 100 bin kuruş alan 100 bin daha ilavesiyle vereceğinden ve bir de bâlâda beyan olunduğu vechiyle emr-i irtişâ sirkate veyahut âher cinayete sebep okluğu halde bittab’ onun mücazatı ağırlaşıp bunların berüsünde olan irtişâde ilk def a ile tekerrürün farkı olmak lazım geleceğinden, rüşvet ile müttehem olanların ilk defasında rütbe ve memuriyet ve maaşlarının nef ve kat’ıyla bir sene hapis veyahut iki sene nefiy ile mücazat olunup, mükerrirlerinin min-ba’d devlet hizmetinde kullanılmamak şartıyla cezaları teşdid olunmuş yani kürek cezasını ilavesiyle beraber hapis ve nefiy cezalarının müddetleri dahi tezyid kılınmıştır.
İşte bunun içûn Lâyiha-i ma’ruzanın irtişâ faslına dahil olan1.ve 2. ve 3. maddelerinde mürteşi ve râşinin ve ikisi arasında vasıta olan râişin cünhaları ilk defa olduğu halde bir sene hapis veya iki sene nefiy ve tağrib ile beraber mürteşiden mal-i rüşvetin iki katı alınıp, birisi kendisinin mücazat-ı nakdiyesi ve diğeri râşinin ceza-yı nakdisi olacaktır. Bunlar eshab-ı rütbe ve tarikten olduğu halde ref i esas-ı ahkâm-ı cezaiyeden olup fakat içlerinden islah-ı nefis edip de yine rütbe almaya ve bir hizmete girmeye sâlih olabilenler içûn dahi mücerred kanunda istisna ve ahkâmında halel vukua gelmemek içûn 4. maddesinde dahi bu makulelerin haklarında olacak muamele ve 5. maddesinde dahi mürteşi ve râşi ve râiş ashab-ı rütbe ve memuriyetten olmadıkları halde dûçar olacakları cezalar tayin kılınmıştır.
6. ve 7. maddelerinin ahkâmı, râşi ve mürteşi ve râiş güruhunun mükerrirleri haklarında terettüp edecek mücazat-ı kanuniyeyi havidir. Fezahat-i irtişâyı mükerrir olarak mürtekib olanların cezaları ilk dereceden eşed olmasının lüzumu bâlâda beyan olunmuş ve bu suret umur-ı vâzıhadan bulunmuş olduğundan olbabda isbat-ı lüzum zımnında tafsilata hacet görünmemiştir.
8. ve 9. maddelerinden dahi nisa tâ’ifesinin madde-i irtişâda müdahele ve tavassutları vukua gelir ise mürteşiye ve râşiye ve râişeleri ve bunların zevçleri haklarında olunacak muameleler beyan olunmuştur.
Her ne kadar henüz para alınmamış ise de rüşvet içûn senet teati olunmuş veyahut bir mukavele-i sahiha sebkat etmiş ise, bu dahi ayniyle rüşvet telâfisi demek olacağına ve bundan dolayı kanunda bir güne sarahat olmadığı halde, bu misillû bir hal vukuunda türlü tevilat ve bir takım müşkilat zuhura geleceğine binaen, 10. maddede dahi bu husus tasrih ve tayin kılınmıştır. Ve bazan rüşvet verişi mecburi ve ıztırarı olmak mütaalasına mebni, bu yolda akçe verenler veyahut kendilerinden akçe istenmiş olanlar içûn, bazı kuyud ile istisna gösterilmesi iktiza-yı ma’deletten bulunduğundan 11. ve 12. madde ile bunlar haklarında olınacak muamelât irâe olunup: Çünkü mürteşiyi def etmek kadar râşinin dahi önünü kesmek lazım geleceğinden, bu cihetle bir adam kendisine rüş٧et arzolundukda veya verildikde başka yerden duyulmaksızın gelir haber verir ise tahsıne seza olacağı gösterilmesinde ehl-i ırzı teşvik ve râşiliği tahvif kazayayı nâfiası derkâr olmasıyla 13. maddede dahi bu keyfiyet yazılmıştır.
Rüşvet denilen şey yalnız nakden akçe almak olmayıp ligarazın her güne nâmeşru olan temettü dahi rüşvet olacağından ve mübayaat ve muamelat-ı saireden adeta rüşveti burnuna koyup tevilat ile akçe almak kabil göründüğünden bunun dahi men’i lazım gelip fakat bununla mübayaat ve muamelat-ı adiyeye bir güne halel ve suûbet getirilmesi dahi câiz olmayacağından, bunun üzerine tetkikat-ı arnika icrasıyla 14. maddede lazım olan kuyud-ı ihtırazıyenın derciyle beraber böyle müevvel olarak yapılan mübayaat ve muamelat-ı irtişâiyenin suret-i memnuiyeti ve mürtekiblerinin mücazatı gösterilmiştir.
İltizam usulü ber-vech٠i meşruh, masdar ve menba-ı irtişâ olmasıyla bunu kapayıp hem devletçe ve hem halkça menfaatii ve emniyetli bir başka usul bulunması lâzımeden olup fakat vâridat-ı devletin en büyük bir şubesinin emr-ı tahsilini başka bir surete koymak pek çok mütalaat ve tetkikat icrasına mütevakkıf olduğundan ve bu dahi evvelbe evvel yapılacak şey ise de nasıl olsa yapılıncaya ve yerleşinceye kadar biraz vakit geçeceği cihetle o zamana değin usul-i haliyenin cereyanı tabiat-ı maslahattan olacağı misillû bi’l-farz ileride ÎLTÎZAM USULÜ ilga olunsa yine bir takım vâridat olur ki onların bila-mahzur maktûan ihalesi kabil olacağından ve bir de memûrin-i devletin iltizam almaktan men’inde olan (aide ile ol takdirde emval-i devletin münhasıran âdi iltizamcıların elinde kalacağından hasıl olacak mahzur, bi’l-müvazene usul-i mevzua ve nizamat-ı müessesesine tatbikan herkesin iltizam almaklıkda muhtar olması korkulan fesadı mehma emken dâfi’ gibi göründüğünden, hem şimdi cari olan usul bakı oldukça meşhud olan uygunsuzlukların önünü kesmek ve hemtie ileride yine maktuân ihale olunan şeylerde irtikâbı men’ eylemek içûn, furûrât-ı maslahata girişilmeyerek kâide-ı külliye olmak üzere iltizam tarikinde olan usul-i irtişâiyenin memnuiyetiyle mürtekiblerinin mücazatı 15. maddede beyan ve tasrih kılınmış ve 16. maddede dahi ihalat-ı (asidenin icrası ıçûn rüşvet alan memurlar emval-i devleti sârık hükmünde olacağından bunların sirkat cezasına müstahak olacakları gösterilmiştir.
17. maddede dahi çünki bazı rüşvetin devletçe fitne ve fesad ve halkça katl-i nefs gibi cinayat-ı cesime içûn alınıp verilmesi mülahazasına mebni rüşvet alan memurlar emval-i devleti sârık hükmünde olacağından bunların verilmiş olan rüşveti teâti etmiş olanlar ol cinayetin mücazatıyla te’dip olunacağı beyan olunmuştur.
Hidamât-ı devlette bulunan ecnebiler haklarında dahi bir şey denilmesi lazım geldiğinden 18. maddede dahi bunların haklarında olunacak muamele tayın kılınmıştır.
Bundan sonra emval-i mîrîyeden sirkat faslına girilip, kâffe-i memurin saye-i merâhimvaye-i Şahinşâhîde vazife-i muayyeneye nail olduklarından cümlesinin en büyük vazifeleri emval-i devleti kendi malından ağır bilmek ve belki canı gibi muhafaza etmek iken devletin malını sirkat eylemek, pek büyük fezahat ve melanet olduğundan sirkatin tayin-i cezası emrinde güzerân eden mübâhesâtın neticesi olmak üzere 19. ve 20. ve 21. maddeleriyle dahi bu makuleler min-ba’d hizmet-i devlette kullanılmama- ları şart-ı evvel olmak üzere rütbe ve tarikinin refiyle üç sene içûn haps olunmak veyahut yedi sene içûn nefiy kılınmak mücazatı tahsis edilmiştir.
Ashab-ı matlup yedinde bulunan mîrî düyûnu sirki ve senedâtından kırma tarikiyle akçe alındığı yani ashab-ı matlube alacağı sairlerinden evvel verilmek üzere uyuşularak bir miktarı tenzil ile ita olunup devletten tamamı alınarak, ashab-ı matlûba verilenden üst tarafı irtikâb olunduğu malum olup, bu dahi hem sirkat ve hem de pek büyük fesadlı bir şey olduğundan 22. maddede dahi bu emr-i mekrûhu mürtekib olan memûrînin mücazatı ve 23. de bunların müteallikat ve mensubatlarının bu fezahata cesaretleri vukuunda görecekleri te’dibâtı tayin olunarak bununla sirkat faslı hitam bulmuştur.
Buna zeyl olmak üzere HEDÂYÂ maddesi ayrıca bir fasıl yapılarak yazılıp şöyle ki: İş görmek içûn alınıp verilen zî-kıymet hedâyâ adeta irtişa olduğundan bunu alıp verenlerin te’dibatı irtişa ahkâmına bittabi dahil olur ise de bu hediye maddesi mukaddema mahsusen men’ olunmuş olduğu halde, mukabele veçhile ve suver-i uhrâ ile yine teati olunmakda olduğu mi- sillû düğünlerde eskiden verilen hediyelerin bir kaç katı payendaz ve sair suretlerle taife-i nisa tarafından verilmekte olduğuna ve bu ise zaten ihlal-i kaide eylediğinden başka âr-ı akran belasiyle herkes haremleri eliyle bir çok masraflara girip, memûrini irtikâbdan men’ dahi esbabım yani ihtiyacatını def ile hasıl olacağına binaen: Bunun az çok hedâyânın memûrîn tarafından alınıp verilmesi kamilen ve külliyen men’ edilerek ve haremler marifetiyle verilen hedâyâ dahi bu memnuiyete ithal kılınarak ve hedâyâ٠yı Tesmiyenin kabulü mutlaka emir ve irade ve ruhsatı seniyye-i Hazret-i Şâhâneye muhtaç olduğu tekit olunarak bunların ahkâmı dahi hedâyâ faslına dahil olan 24. ve 25. ve 26. bendlerde beyan ve tasrih olunmuştur.
Kâfle-i cinayet ve enva-ı cünha ve kabahatler mürtekiblerinin evvel emirde bil-etraf ve bervech-i hakkaniyet muhakeme ve töhmetleri sabit ve mütehaklık olmadıkça ve onun üzerine irade-i adalet-ifade-i Hazret-i Şehinşahi celâdet-efza-yı sünuh ve sudur buyurulmadıkça tayin olunan cezalarla mücazatları caiz olmayacağı derkâr olduğundan, bu kâide-i külliyenin dahi ayrıca bir fasılda tekrarı sırasında; o makulelerin nerelerde muhakemeleri lazım geleceğinin ve taşralar memurlarından hangilerinin Dersaadet’te ve kimlerin mahalleri mecâlis-i kebîresinde istintak ve muhakemeleri münasip olacağının tasrih ve tayini ileride bir güne karışıklık ve tereddüde mahal kalmamak içûn elzem görünmüş ve Mecalis-i Kebire-i Eyâlât azasından bu misiliü müttehem zuhurunda muhakemesi kendi bulunduğu meclisde olsa ya icra-yı nüfuz ederek mücazat-ı mükerrereden kurtulması veyahut rüfekası kendisini garaz ve nefsaniyet ederek bigayr٠ı hakkın mağdur olması hatıralarına binaen; onların dahi Meclis-i Vâlâ-yı Ahkâm-ı Adliye’de muhakemeleri sureti tercih olunup Fasl-ı Muhâkemâta dahil bulunan 27. ve 28. ve 29. ve 30. maddelerde dahi bunlar gösterilmiştir.
Çünki yeniden bir nizam ile nizamat-ı mevzua-i kadimede bulunan ahkâmdan biri tahvil ve tağyir olundukta nizam-ı cedidde onu beyan eylemek lazım geldiğinden ve mevcut olan CEZA KANUNNAMESİ ileride tashih ve İslah olunacak ise de ol vakte kadar ahkâmının bittabi cereyanı lazım gelip, bunda ise irtişâ ve sirkat maddelerine dâir ahkâm-ı cezaiye olup, onların hükmü bu nizam-ı cedid ile münfesih olduğunu bildirmek iktiza eylediğinden madde-i mahsusa deyu en sonra yazılan maddede dahi bu suret ifade ve tayin kılınmıştır. Bâlâda arz ve beyan olunduğu veçhile bir kimsenin almış olduğu rüşvet akçesi iki kat olarak yani bir misli dahi zam ile mürteşiden alınıp asıl mal-i rüşvet râşinin verdiği akçe olmakla, bu onun ceza-yı nakdisi ve misli olarak alınacak akçe dahi mürteşinin mücazatı olacaktır. Alınıp verilen akçelerin böyle iki kat olarak istirdadı mürteşi ile beraber râşinin dahi tedibini mucib olacağından başka akçeyi candan muazzez olan namusa tercih edenlerce en tesirli ve şiddetli mücazat olacağı ve miktarı rüşvete göre cezanın tefavütü bu tarikle tayin olunabileceği cihetle hem bu rüşvet maddesinde ve hem de emval-i devletin sirkati töhmetinde bu mücazat esas olarak ittihaz olunmuştur.
Serîka olunan (çalman) şey devletin malı olup zararı ona ait olmasıyla gümrükten mal kaçıranlar hakkında cari olduğu gibi sârıkdan alınacak akçenin hazine-i celileye teslimi lazım geldiğinden, buna dair maddelerde bu suret tasrih olunup, fakat emr-i irtişâda doğrudan doğruya zarar devlete ait olmadığından ve bu yolda alınan akçeyi saye-i şevket-vaye-i Hazret-i Şahanede hazine٠i celilenin kabule tenezzül etmeyeceği misillû aklı ermez kimseler indinde dahi bu şey bir irad içün yapılmış mülahazasının varid olacağı tahattur kılındığından bu suret münasip gibi mütalaa olunarak bu makule nükud-ı me’huzenin suret ve mahall-i hıfz ve sarfı hakkında dahi mahsusu bir nizam yapılması tasavvur olunmuştur.
İşbu mütalaat ile yapılan CEZANAME LÂYİHASININ sebk ve hükmü eikâr-ı acz ve sâr-ı âcizânelerimizin eseri olup noksanı ind-i abîdânemizde müsellem ve meczûm olduğundan ikmali ârâ-yı hakaik intima-yı vükela-yı fiham üzerine şerefsudur buyurulacak emir ve ferman-ı hikmet-beyan-ı Hazret-i Hilafet-Penahiye mütevakkıf ve menût idüğü muhât-ı ilm-i âli buyuruldukda her halde emir ve ferman Hazret-i Men Lehü’l-emrindir.
15 Cemaziyelevvel 1271
Safvet | İbrahim Edhem | Mehmet Fuad |
Mehmet Rüşdü | Mustafa Hıfzı | Mustaf Muhammeda Hıfzı |
Es-Seyyid Muhammed Emin Ali
|
Es-Seyyid Muhammed Emin Ali
MEN’-l ÎRTÎKÂB kanunnamesi
(MUCEBINCE AMEL OLUNA)
FASL-ı RÜŞVET
MADDE 1 — Mürteşi yani gerek bizzat doğrudan doğruya ve gerek adamlar, marifetiyle bi’l-va-sıta rüşvet alan tebea-i şahaneden her kim ve hangi milletten olur ise olsun ve herhangi rütbe ve mansub ve memuriyette bulunur ise bulunsun ibtida almış olduğu rüşvet kendisinden istirdad ile beraber zecren tamam bir misli daha ahz ve istifa kılına ve bundan maada şahs-ı mürteşi erbab-i mansıb ve memuriyetten ise mansıb ve memuri- yetinden çıkarılarak ve üzerinde bulunan rütbe ve tarik ref ve maaş kat’ edilerek, bu cünhayı eğer ilk defa olarak İşlemiş ise bir sene devlet mahbeslerinde veya iki sene müddetle ve vatanin gayri bir yere nefiy oluna.
MADDE 2-Râşi yani rüşvet veren tebca-i şaltaneden her kim ve herhangi milletten olur ise olsun ve herhangi rütbe ve mansıb, ve memuriyette bulunur ise bulunsun verdiği rüşvet akçesi bend-i evvelde beyan olunduğu üzere mürteşiden alınarak kendisi bulunduğu mansıb ve memuriyetinden çıkarılıp üzerinde olan rütbe ve tarik ref ve maaşı var ise kat’ olunup bu cünhayı eğer ilk defa olarak İşlemiş ise kezalik bir sene hapis veyahut iki sene müddetle nefiy kılına.
MADDE 3— Râiş yani rüşvet alıp verenin arasında vasi ta olan tebca-i Devlet-i Aliyyeden her kim herhangi milletten olur ise olsun ve iler hangi rütbe ve mansıb ve memuriyette bulunur ise bulunsun, bulunduğu mansıb ve memuriyetten çıkarılıp üzerinde olan rütbe ve tarik ref ve maaşı var ise kat’ olunup bu cünhayı eğer ilk defa olarak İşlemiş ise bir sene liapis veyahut iki sene müddetle nefiy oluna.
MADDE 4—Mevadd-I sabıkada beyan kılındığı vechile mürteşi ve râşi ve raişden devletçe rütbe ve tariki olanların rütbe ve tariki ref olunacak olup firkat bu cünhayı ilk defa olarak İşlemiş iseler ıslah-ı nefs eyledikleri devletçe layıkıyla sabit ve mütehakkık olduktan sonra tashih-i rütbe ve tarikleri ve maaş ve memuriyete nailiyetleri caiz olabilir ise de, bu müsaade inkıza-yı muddet-i cezadan itibaren en ekâllı dört sene-i kamile geçmedikçe tecviz olunmaya.
MADDE 5 —Mürteşi ve râşi ve râiş, erbıb-ı rütbe ve memuriyetten olmadıkları halde dahi yukarıki maddelerde beyan olunduğu üzere rüşvet akçesi mürteşiden iki kat olarak alınıp kendileri kezalik zikrolunan maddelerde muayyen olan müddetlerle ya hapse konulalar veyahut sürgüne gönderileler.
MADDE6—Bir şahıs bir kere irtişâ töhmetiyle müttehem olup te’dibat-ı kanuniyesini gördükten sonra ikinci defa olarak tekrar bu fezahati irtikab eylediği halde, almış olduğu rüşvet kendisinden iki kat olarak istirdad bir de kendisi iki sene küreğe vaz’ veya beş sene nefiy oluna ve erbabı rütbe ve mansıb ve memuriyet ve ashab-ı, maaşdan olduğu takdirde, rütbe ve mansıb ve memuriyeti ref’ ve maaşı kat’ olunup ahir ömrüne kadar bir daha hiçbir vesile ve cihet ile rütbe ve mansıb ve memuriyet ve maaşa ve devletçe hizmete na’iliyeti kat’an caiz olmaya.
MADDE 7—Mükerrir olan râşi ve râiş dahi iki sene küreğe konula veyahut buna bedel beş sene nefye gönderile ve bu makulelerin dahi ahir ömürlerine kadar devlet hizmetlerinde istihdamları caiz olmaya.
MADDE 8—Mürteşi nisa taifesinden olduğu ve kocası olup da madde-i irtişada onun dahi ilminin lâhık bulunduğu bi’l-isbat tebeyyun eylediği surette alman rüşvet kezalik iki kat olarak kendilerinden tahsil olunup, kocasıyla beraber haklarında I. maddede beyan olunan mürteşi cezalan icra oluna ve mürteşiyenin kocası olmadığı veyahut olup da madde-i İrtişâdan haber ve rızası bi’l-muhakeme tahakkuk etmediği surette yalnız kari hakkında mücazat-ı nakdiye icrasından sonra zikrolunan I. maddede muharrer olan hapis cezası icra oluna.
MADDE 9— Râşiye yani rüşvet veren ve râişe yani Vasıta-İ rüşvet olan kanlar ve bunların kocaları haklarında dahi bir sene hapis veyahut buna bedel iki sene nefiy cezalan icra kılına.
MADDE 10—Rüşvet olarak henüz akçe ve eşya alınıp verilmesi olmayıp da, fakat olmayıp da senet veya tahvil verilmiş veyahut senet dahi alınmayarak rüşvet teatisi üzerine yalnız bir mukavele-i mahsusa vukubulmuş olduğu ve bu mukavelenin fiile çıkmaması râşi ve murteşinin defi ine muktedir olan adıkları bazı mevani’den neş’et eylediği bi’l-muhakeme sabit ve mutehakkık olur ise, bu makule mukavelelere biaynihi rüşvet alınıp verilmiş nazariyle bakılıp bunu mürtekib olanlar haklarında mürteşi ve râşi ve râiş cezalan icra oluna. Şu kadar ki bu halde cezayı nakdi olmak üzere mukavele olunmuş olan rüşvet mikdarı akçe raşiden ve bir misli dahi murteşiden ahz ve tahsil olunacaktır.
MADDE 11 —Bir adam can ve mal ve ırzını velhasıl menfaati meşruasını mahafaza içün birine rüşvet vermeye mecbur ve muztar olur da ba’dehu keyfiyeti canib-i hükümete haber verir ise, vermiş olduğu akçe bi’1- istirdad kendisine ita olunup bu rüşveti almış olan şahıs hakkında mürteşî İçin 1. maddede muayyen olan mücazat-ı nakdiye ve te’dibat-i saire tamamiyle icra kılına. Ve bu adam öyle mecburen verdiği rüşveti bervech-i muharrer vaktiyle yani sebeb-i mecburiyet ve kendisince olan havfve haşyet mündefi olduğu anda Dersaadet’te ise bâarzuhal Makam-ı Âli-i Sadarete ve taşralarda bulunduğu takdirde, vali ve mahalleri meclislerine haber vermeyip de âher tarafından duyulduğu takdirde, adeta râşi mücazatıyla te’dip oluna.
MADDE 12—Bir adamın hakka makrun bir işi olup da onun rü’yet ve tesviyesi zımnında müracaata mecbur olduğu memur tarafından akçe istenilir ve o dahi gelir haber verir ve isbat eyler ise, maslahatı ber-vech-i hakkaniyet görüldükten başka kendisinden istenilmiş olan akçe, talibinden ahz ile nefsine mükâfaaten kendisine ita oluna ve rüşveti talip olan hakkında mürteşi mücazatı icra kılına.
MADDE 13—Her ne husus için olur ise olsun kendisine rüşvet arz olunan kimesne ol rüşveti gerek almazdan mukaddem ve gerek aldıktan sonra, âher tarafından duyulmaksızın nihayet iki ay zarfında Dersaadette Makam-ı Vekalet-i Kübraya ve taşralarda ise bulunduğu mahallin en büyük memuruna ve meclisine haber verir İse, hakkında muamele-i tahsilliye icra oluna ve rüşvet-i ma’ruzanın miktarı kadar akçe mücazaten ahz olunarak râşi olan kimesne hakkında 1. maddede beyan olunan sair tedibat dahi icra kılma.
MADDE 14—Bir güne garaz-ı fasit ve sebeb-i memnu tahtında olmayan mübayaat ve muamelat-ı âdiyede bila-istisna herkes muhtar olmakla olbabda hiç kimsenin bir kayıt ile mukayyet olmaması umur-ı rabiyyeden olup, fakat rüşvet yolunda bir mülk veya bir malı vakit ve mahalce değerinden fark-ı fahiş ile dûn veya ziyade bahaya alıp satmak müevvel olarak rüşvet ahz ve i’ta eylemek olduğundan o yolda satılan emlak ve emvalin kıymet-i sahıhasıyla bey’ olunduğu fiyat beyninde olan tefavüt mürteşiden iki kat olarak istirdad bu muarnelat-ı irtişâiyede bulunanlar haklarında yukarıki bendlerde muharrer olan râşi ve mürteşi cezaları tamamiyle icra kılına.
MADDE 15—Devlet-i Aliyenin maktuiyet veçhile verilen emvalinin esas-ı nizam-ı ihalesi mutlaka müzayede-i aleniye ve sahihadır. Büyük ve küçük memûrin-i Devlet-i Aliyye ve sairleri taraflarından bila-müzayede iltizam alanlar veya csna-yı müzayedede taliplerini ürkütenler veya tahammülü derecesine vardırmamak içim icra-yı nüfuz veyahut i’mal-i hiyel ve tedlis ile kapatanlar ve kapattıranlar ve bu makule fesadlı halatta nam-ı müstear ile müşterek olanlar ve her cins ve sınıfdan buna sebep ve vasıta bulunanlar, bu hareketlerinden hazine-i Devlete arız olmuş olan zarar evvel be evvel kendilerinden tazmin ettirildikten ve erbab-ı mansıb ve memuriyetten iseler, ulunduktan mansıb ve memuriyetten azl olunduklarından sonra bir sene müddetle hapse konulalar veyahut buna bedel iki sene içûn nefy ve tağrib edileler.
MADDE 16—Varidat-I devletin ihalesi hizmetinde bulunan memur iter kim olursa olsun, varidat-i devleti aher talip var iken birinden rüşvet alarak dun paha ile ihale eder ise, bunu intikali eden memur, emval-¡ devlet sanki hükmünde olarak sirkat faslına dahil bulunan ıg. maddede beyan olunan cezalar ile mücazat oluna.
MADDE 17 —Bir kimse diğer bir kimseye bir cinayeti işletmek içûn rüşvet verir ve ol cinayet bâlâda zikrolunan rüşvet cezalarından daha bir ağır cezayı icabeden cinayetlerden olur ise, ihtida mürteşi yani akçeyi alıp cinayeti işleyenden, yalnız teâti olan akçe alındıktan sonra kendisi ve gerek râşi yani akçeyi verip ol cinayeti İşletmiş olan kimse ve bunlar arasında vasıta var ise CEZA KANUNNAME-l HÜMAYUNUNDA ol cinayeti işleyen ve işleten ve vasıta olanliir haklarında muayyen olan cezalar ile mücazat olunacaklardır.
MADDE 18– Düvel-İ ecnebiye tebeasından Devlet-i Aliyye hizmede ve miri ile ticaret ve ahz ü i’ta maslahatında bulunanlardan mürteşi ve râşi ve râiş kabahatlerinden biriyle müftehem olanlar olup da bu töhmetleri subut bulduğu halde, o misillular herhangi hizmet ve maslahatta iseler ondan çıkarılıp fimaba’d Devlet-i Aliyyenin bir hizmetinde ve bir maslahat ve muamelatında kullanılmayacak ve töhmet-i sabiteleriyle haklarında verilen karar müteallik olduğu sefarete resmen beyan olunacaktır.
FASL-I sirkat
MADDE 19 —Her kim emval ve eşya-yı miriyeyi nakden ve aynen sirkat eder ise sirkat etmiş olduğu şey iki kat olarak âhizinden istirdad ve hazine-i devlete teslim olunup fimaba’d hidemat-ı. Devlet-i Aliyyede kullanılmamak üzere kendisi ashab-ı rütbe ve mansibdan ise rütbe ve mansıbı ve nez’ olunarak ve devletten maaşı olduğu takdirde o dahi kat’ edilip kendisi bir sene müddetle küreğe vazı veyahut üç sene müddetle hapis veya beş sene nefiy oluna ve sirkat töhmetiyle müttehem olan kimse rütbe ve maaş ashabından değil ise, hiç bir vakitte rütbe ve memuriyete nail olması ve bir memuriyette kullanılması caiz olmaya.
MADDE 20—Her kim Devlet-i Aliyye hesabına olarak iştirasına veyahut bey’ine veya imaline memur olduğu iler nevi eşyanın bey’ ve ,şirasında ve paha ve miktarında ve imalinde fesad karıştırarak her ne surette olur ise olsun irtikâb eyler ise sârık olacağından bend-i sâbıkada tayin olunan mucazatı göre.
MADDE 21— Bu makule sarıklar erbab-ı rütbe ve memuriyetten olmadıkları halde dahi yukarıki maddelerde beyan olunduğu üzere emval-i mesrûka iki kat olarak alınıp kendileri kezalik zikrolunan maddelerde muharrer müddetlerle küreğe veya hapse konula veyahut sürgüne gönderile.
MADDE 22—– Memûrîn-i Devlet-i Aliyyeden ashab-ı matlup yedinde bulunan mîrî düyunu sirki ve senedatından kırma tarikiyle akçe alanlar veyahut ashab-ı matlubenin alacaklarını te’diye mukabelesinde kendilerinden ziyade ve sair hedâyâ ahz ve kabul edenler olduğu halde haklarında evvelki bendlerde tayin olunan sarık mücazatı icra oluna.
MADDE 23—Bu misillû memûrînin daireleri tebeasından ve müteallıkat ve mensubatlarından kendilerinin müsaadesiyle sirki kırmasına icra edenler olur ise, sarık cezasıyla mücazat olunup buna müsaade eden memur dahi mansıbından azl ile müsaadesiyle alınmış olan akçenin bir katı zecren kendisinden istifa ile hâzineye teslim kılına.
FASL-I HEDÂYÂ
MADDE 24 —Erbab-ı ihtiyacın atiyye ve sadaka itasına vesile ittihaziyle getirdikleri meyve ve sair me’kulat ve meşrubat gibi kalilü’l- mikdar şeylerin semenin itasıyla kabul ve tevkifinde ve muhabbeten beyne’l- ehibba teati olunan kezalik bazı meyve ve sair me’kûlat ve meşrubat misillû eşya-yı cüz’iyenin dahi ahz ve kabulünde be’s olmayıp bunlardan ve muhtacin ve müstahıkkine ve hademeye hasbice verilen atâyâ ve bahşişlerden maada sair suretlerle alınıp verilecek külli ve cüz’i hedâyâ, memûrîn-i devlet ve haremleri ve daireleri halkı haklarında rüşvet addolunarak alan ve veren ve vasıta olanlar rüşvet faslında beyan olunan cezalar ile mücazat oluna.
MADDE 25—Devletçe alınıp verilmesi usul-i cariyeden olan hedâyâ-yı samiye ve aleniyenin kabul ve itası mutlaka irade-i seniyye-i Hazret-i Hilafet-Penahi ve ruhsat-ı sariha-i Cenab-ı Zıll-ı İlahiye menüt olmakla, bila ruhsat-ı seniyye o misillû hedâyâyı gerek doğrudan doğruya bizzat ve gerek adamları marifetiyle bi’l-vasıta ahz ve ita edenler haklarında dahi mürteşi ve râşi cezaları icra kılına
MADDE 26—Her nevi düğünlerde ve akit cemiyetlerinde hademe-i devlete mahsus olmak üzere gerek haremler tarafından ve gerek erkekler cânibinden bulunan hademeye adi bahşiş itasından maada payendaz namiyle ve sair te’vilat ve esâmi ile bir akçelik kimseye hediye ita ve kabûlü kat’â câiz olmayacağından bunun hilafında hareket edenler dahi râşi ve mürteşi cezalarına dûçar olalar.
FASL-İ USUL VE MAHALL İ MUHAKEMÂT
MADDE 27– İşbu babda muharrer olan töhmetler erbabı haklarında muayyen olan cezaların icrası kendilerinin evvelemirde kemal-i hakkaniyet ve bî tarafane bi’l-muhakeme kabahatlerinin sübutuna ve ba’de’s-sübut hâkipâ-yı Hazret-i Mülûkaneye arz ile irade-i seniyye şerefsuduruna vâbeste ve menûttur.
MADDE 28—Dersaadette bulunan memûrîn-i Devlet-i Aliyye ve sairleri ile taşra valilerinden ve defterdarlar ve mal müdürleri ve kaymakamlar ve mecalis-i kebire a’zasından bu töhmetlerle müttehem olanların muhakemeleri mutlaka Dersaadette Meclis-i Vâlâ-yı Ahkâm-ı Adliyede icra olunacaktır.
MADDE 29—27. ve 28. maddelerde beyan ve ta’dad olunan memurinden maada taşralarda olan küçük memurlar ve kaza müdürleri ve evrad-ı ahaliden töhmet-i irtikâbı mürtekib olanların muhakemeleri, her eyalet merkezinde bulunan Meclis-i Kebirde rü’yet olunup kararını mutazammın vürud edecek mazbata Meclis-i Vâlâ-yı Ahkâm-ı Adliyede dahi bi’l-mütalaa tasdik olunduğu halde atebe-i ülya-yı Hazret-i Hilafet- Penahiye arz ve takdim ile istizan kılınacaktır. Gelen mazbata ve evrakdan sübut-ı töhmet hakkında Meclisi Vâlâya kanaat gelemediği surette müttehemin Dersaadet’e Celbiyle Meclis-i mezkûrda bir kere daha istintak ve muhakemesi câiz olacaktır.
MADDE 30 —Bu misillü mevadd-ı memnûadan dolayı vükela-yı Devlet-i Aliyyeden birinin muhakeme ve istintakı lazım geldikde, Meclis-i Tanzimat’ta bi’l-icra yapılacak mazbatası Meclis-i Vükelada dahi tetkik olunarak hâkipa-yı adalet intima-yı Hazret-i Mülûkaneye ref ve takdim edilecektir.
MADDE-İ MAHSUSA
Bâlâda muharrer olan füsul-i erbaanın havi olduğu mevadd-ı muhtelife üzerine mevcut olan Ceza Kanunname-i Hümayununda muharrer ve şimdiye kadar mer’iyyü’l-icra olan ahkâm-ı cezaiye, bunun her yerde ilanı gününden itibaren ilga olunup ba’d-ezin işbu nizam ile amel ve hareket olunacaktır.
15 Cemaziyelûla 1271
Safvet | İbrahim Edhem | Mehmet Fuad |
Mehmet Rüşdü | Mustafa Hıfzı | Mustaf Muhammeda Hıfzı |
Es-Seyyid Muhammed Emin Ali
|
“İŞBU NİZAMNAME LÂYİHASININ HAVİ OLDUĞU MEVÂDDİN CÜMLESİ ÎTTİFAK-İ ARAÎLEMECLİS-Î UMUMİDE KABUL KILINMIŞTIR’’
Gurre-i Cemaziyelâhir 1271 Meclis-i Umuminin elli üyesinin imzası. Hayrullah, Abdullatif ve Ahmet Tevfik isimli üç üye ise şu muhalefet şerhini düşmüşlerdir. “15. maddede memûrînin iltizam almasına mesağ gösteren fıkra müstesna olmak üzere mevadd-ı sairenin cümlesi makbûlümüzdür.” (Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Dosya Usulü No: 65/1-3) |