Romalıların Yükselişi ve Çöküşü 1734 yılında Montesquieu tarafından yazılmıştır. Montesquieu’ya göre Roma, yükselişini önce kralların kişisel değerlerine sonra da imparatorluğun ve cumhuriyetin erdemlerine borçludur. Bu değerler, disiplin, kanunlara saygı, yurdunu sevme, eşitlik duygusu, senatonun ölçülü davranması ve sözünü geçirmeyi bilmektir. Roma’nın çöküşü; imparatorluğun gelişigüzel bir şekilde büyümesinin, uzak ülkelerde yapılan savaşların, imparatorluğun savunmasında barbarlara güvenilmesinin ve törenlerin bozulmasının bir sonucudur. Montesquieu’nun kitabı yazdığı dönemin koşulları göz önünde bulundurulduğunda, aydınlanma düşüncesinin sahip olduğu genellemeci ve yer yer ortaya çıkan indirgemeci yaklaşımlar ön plandadır. Montesquieu’nun diğer kitaplarında olduğu gibi Romalıların Yükselişi ve Çöküşü isimli eserinde de Türkler ve doğu toplumlarıyla ilgili değerlendirmelerinde oryantalist …
Devamını oku »Modernite ve Aydınlanmanın İktidarı Üzerine
MODERNİTENİN VE AYDINLANMANIN İKTİDARI ÜZERİNE – Av. Vedat Ahsen c Coşar Ernest Gellner, milletleri, milletlerin doğuşunu ve özelliklerini, milliyetçiliğin kökenleri ile dayandığı siyasi, felsefi ve sosyolojik temelleri araştırdığı “Nations and Nationalism/Milletler ve Milliyetçilik” isimli eserinde, vahşi kültürler ile bahçe kültürlerini inceler, bunların bir karşılaştırmasını yapar ve şunları yazar: “vahşi kültürler, bir kuşaktan diğer kuşağa, kendilerinin veya başkalarının tasarımı, nezareti, gözetimi, beslemesi olmaksızın kendilerini yeniden üretirler. Başkalarının tasarımına, nezaretine, bakımına, gözetimine ve beslemesine gereksinimi olan bahçe kültürleri ise, ancak uzmanlaşmış kişiler tarafından yetiştirilebilir. Aksi halde, bahçe kültürleri yok olmaya mahkumdurlar.” Leeds Üniversitesi’nde sosyoloji profesörü olan Zygmunt Bauman’un, modernite, post-modernite kavramları ile …
Devamını oku »Konuşulmadıkça Belirsiz Bir Metafora Dönüşen Anayasal İlke: Laiklik
Konuşulmadıkça Belirsiz Bir Metafora Dönüşen Anayasal İlke: Laiklik – İbrahim Aycan Kafasını kuma gömmüş bir toplum ile karşı karşıyayız. Anayasanın en başında büyük ve kalın harflerle yazılı olan temel bir kuralın her gün çiğnendiği, çiğnendikçe adeta yokluğa mahkûm edildiğinin varsayıldığı bir dönemde yaşıyoruz. Herkesin temel güvencesi, yaşamının, düşüncelerinin, inançlarının ve hayallerinin garantörü olan laiklik ilkesi her ne kadar anayasal ve yasal güvence atında olsa da fiili olarak her gün ayaklar altına alınmakta, insanlığın ve içinde yaşadığımız toplumun ortak müktesebatı yok sayılmakta ve sanki bu durum normalmiş gibi kafalar kuma gömülmektedir. Çare bu değil! Çare bu olmasa ve çarenin ne olduğu …
Devamını oku »Aydınlanma Çağı
Avrupa’da krallıklar ve monarşiler dönemi 1789 Fransız Devrimi’ne kadar devam etmiş, monarşi döneminin bitmesinden itibaren modern devlet anlayışı ortaya çıkmıştır. Fransız Devriminden sonraki siyasal süreç modern devlet anlayışının ikinci aşaması olarak kabul edilmektedir. Egemenlik, meydana gelen gelişmeler sonucunda kraldan alınarak topluma devredilmiş ve egemenliğin demokratik olarak dağıtılması amaçlanmıştır. Egemenliği kullanan devlet organlarının kullanabileceği yetkilerin sınırsız ve denetimsiz olduğu dönem sonlandırılmış, belirli sınırlar dahilinde kullanılabilen egemenlik birçok denetim araçları ile meşruiyet temeline oturtulmuştur. Sınırlı egemenlik anlayışı, egemenliğin sınırlandırıldığı ve demokratik ilkelerle yürütüldüğü bu dönemin siyasal iktidar tipi ulus devlettir. Aydınlanma dönemi yada diğer ifadesi ile aydınlanma çağı, dinsel dogma ve tanrısal …
Devamını oku »Aydınlanma
1. Aydınlanmak işi veya durumu: Bakmakla yetinmenin gerçek ilerlemeye yani içteki aydınlanmaya engel teşkil ettiğini bir kavrayabilsek! –İ. Özel. 2. mec. Bir sorun üzerine gereği kadar bilgi edinme, tenevvür. 3. fiz. Bir yüzeyin, karşısına konulan eşit ışık kaynaklarının sayısı ile orantılı olarak aydınlık görünmesi. 4. İnsanın geleneksel görüşler, yetkeler, bağlılıklar, tasarım ve ön yargılardan kendini aklıyla kurtarıp yalnızca usuna dayanarak yaşamı kavramaya ve düzenlemeye çalışmasıdır. Aydınlanma inanmak değil bilmek ister; sorup soruşturmadan, körü körüne bir şeyi doğru saymaz. Kant aydınlanmayı “İnsanın kendi suçu ile düşmüş olduğu bir ergin olmayış durumundan çıkması” diye tanımlar. 5. XVII. yüzyıldan beri Batı düşüncesinde ağır basan, kilisenin doğaüstü gerçeklik anlayışı ile …
Devamını oku »