Türk Medeni Kanunu, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde 22 Kasım 2001’de kabul edilen ve 1 Ocak 2002’de yürürlüğe giren 4721 sayılı kanundur. Yeni kanun 17 Şubat 1926 tarihli ve 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi‘ni yürürlükten kaldırmıştır. Başlangıç hükümleri dışında, kişiler hukuku, aile hukuku, miras hukuku, eşya hukuku ve borçlar hukuku olmak üzere beş kitap ve 1030 maddeden oluşmaktadır.
Türk Medeni Kanunu Gerekçesi
Türk hukuk devriminin temel taşlarının en büyüğü olarak nitelendirilebilecek olan “Türk Kanunu Medenîsi”, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından 17 Şubat 1926 tarihinde kabul edilmiş, 4 Nisan 1926 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanmış ve Borçlar Kanunu ile birlikte 4 Ekim 1926 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Türk Kanunu Medenisinin ve onun yerini alacak olan Yeni Türk Medeni Kanununun amacını ve işlevini iyice kavrayabilmek, özellikle Türk Ulusu için arzettiği önemi belirtmek üzere, dönemin Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt imzasını taşıyan ve o günün diliyle ve mükemmel bir üslupla kaleme alınmış olan gerekçenin yeni kuşakların anlayabileceği şekilde sadeleştirilmiş hâlinden özetle aşağıya alınmıştır.
“Günümüzde Türkiye Cumhuriyetinin tevdin edilmiş bir Medenî Kanunu yoktur. Yalnız, sözleşmelerin küçük bir kısmına değinebilen Mecelle vardır. 1851 maddedir. 20 Nisan 1869 tarihinde yazılmaya başlanmış ve 16 Ağustos 1876 tarihinde tamamlanarak yürürlüğe konulmuştur. Denilebilir ki: bu kanunun günümüz ihtiyaçlarına uyan ancak 300 maddesidir. Geriye kalanı Ülkemizin ihtiyaçlarını ifade edemeyecek kadar ilkel bir takım kurallardan oluştuğundan uygulanamamaktadır….
Ulusal toplum yaşamının düzenleyicisi olan ve yalnız ondan esinlenilmesi gereken tedvin edilmiş bir medenî kanundan Türkiye Cumhuriyeti’nin yoksun kalması ne yüzyılımızın uygarlığının gerekleriyle ne de Türk devriminin hedeflediği anlam ve kavramla bağdaştırılabilir. Yüzyılımızın devletini ilkel siyasal kuruluşlardan ayıran niteliklerin birisi de, toplumun kaderine uygulanan kanunların akılcı bir zihniyetle hazırlanıp tedvin edilerek konulmasıdır. Göçebe dönemlerde hükümler tedvin edilmiş değildir. Hâkim gelenek ve göreneklere dayanarak hüküm verir. Mecelle’nin anılan 300 maddesi bir yana bırakılmak koşulu ile Medenî Kanun içine giren sorunları çözmek için Türkiye Cumhuriyeti Hâkimleri derme çatma eski hukuk kitaplarından ve din esaslarından çıkartılan bilgilerle yargı işini görmektedirler. Türk Hâkimi hükümlerinde belli bir içtihat, bir söz ve bir esasla bağlı değildir. Bundan dolayı herhangi bir sorunu çözmek için Ülkemizin bir yerinde verilen bir hüküm ile aynı koşullar altında doğan aynı sorunda diğer bir yerde verilen hükümler ekseriya birbirinden farklı ve çelişkili bulunmaktadır. Sonuç olarak Türkiye halkı, adaletin uygulanmasında kuralsızlık ve sürekli kargaşa karşısındadır. Halkın kaderi belli ve yerleşmiş bir adalet esasına değil, rastlantı ve talihe bağlı, birbiriyle çelişkili ortaçağ fıkıh kurallarına bağlı bulunmaktadır. Cumhuriyet, Türk adaletinin bu karışıklıktan, yokluktan ve pek ilkel durumdan kurtarılmasını devrimin ve yüzyılımız uygarlığının gereklerine uyan yeni bir Türk Medenî Kanununun hızla vücuda getirilmesini ve uygulamaya konulmasını zorunlu kılmıştır. Bu amaçla hazırlanan Türk Medenî Kanunu, medenî kanunlar içinde en yeni, en eksiksiz ve halkçı olan İsviçre Medenî Kanunundan alınmıştır. Bu görevi Adalet Bakanlığı tarafından verilen direktifler içinde Ülkemizin seçkin uzman hukukçularından oluşan özel bir komisyon yerine getirmiştir.
Hukuk Ansiklopedisi Herkes İçin Adalet