Türkiye’de Bulunan Uygur-Doğu Türkistanlı Mültecilerin Durumu Hakkında Rapor, İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği (Mazlum-Der) tarafından hazırlanmış ve 2003 yılı ağustos ayından yayınlanmıştır.
Türkiye’de Bulunan Uygur-Doğu Türkistanlı Mültecilerin Durumu Hakkında Rapor – MAZLUMDER
GİRİŞ
Çin’in farklı etnik kültür ve dini yapıya sahip olan Xinjiang (Sincan / Uygur / Doğu Türkistan) bölgesinde yaşanan sorunlar, Çin hükümetinin baskıları, asimilasyon politikaları ve Çin’in insan hakları karşısındaki tutumu genel olarak bilinmektedir. Sincan bölgesinde yaşanan sorunlar nedeniyle bir çok kişi başta komşu ülkeler olmak üzere farklı ülkelere kaçmak ve sığınmak zorunda kalmışlardır. Çin hükümetinin özellikle siyasi suçlulara karşı işkence, idam ve kayıp edilme yoluna sıklıkla başvurduğunu da hatırlamak gerekir. Bu nedenle ülkesini terk etmek zorunda kalan ve iltica amacıyla başka ülkelere sığınan Uygurlulardan, Türkiye’de bulunan Uygurlu sığınmacıların durumu ve tesbit edilen önemli sorunları aşağıda açıklanmaya çalışılmıştır. Bu bilgiler Türkiye’de yaşayan Uygurlularla yapılan yüzyüze görüşmelerden elde edilen bilgilere göre hazırlanmıştır. Uygurlu sığınmacılara ulaşmak için İstanbul’da bulunan Doğu Türkistan Vakfı görevlileri yardımcı olmuştur.
GENEL DURUM (YAŞAM KOŞULLARI)
Türkiye’de bulunan Uygurlu sığınmacıların hemen hepsinin İstanbul’da yaşadığı sanılmaktadır. Halen sığınmacı olarak Türkiye’de bulunanların sayısı tahminen 300 – 400 kişi civarındadır. Bunlar son 10 yıllık zaman dilimi içinde Türkiye’ye gelmişlerdir. Çoğunluğunun ise 1999 yılından sonra geldiği ifade edilmektedir. Sığınmacıların çoğu 1997 yılında Gulca şehrindeki ayaklanmadan sonra aranmış, sorgulanmış, gözaltına alınmış veya hapse atılmışlar.
Uygur kökenli olarak ise yaklaşık 300-350 aile / yaklaşık 2500-3000 kişi civarında Uygurlu olduğu tahmin ediliyor. Çoğu 1980’den sonra gelmiş ve İstanbul’a yerleşmişler. Uzun süredir bulunanlar Türkiye’ye vatandaşlığına geçmişlerdir.
Uygurlu sığınmacılar, genellikle kiralık ev tutmakta veya kendilerinden önce gelen tanıdıklarının evinde kalmaktadırlar.
Yabancı oldukları için Türkiye kanunlarına göre bir çok işte çalışmaları yasaktır. Çoğu ekonomik olarak zorluk çekmektedir. Geçimlerini genellikle, pazarlarda tezgahçılık, seyyar satıcılık, işportacılık gibi geçici işlerle sağlamaktadırlar.
Uygurlu sığınmacılardan aileleriyle gelen (veya daha sonra ailesi gelenler) vize süresinin aşılması veya benzeri sebeplerden dolayı yasadışı olarak Türkiye’de bulunduklarından resmi ikametgahları sahip değildirler. Bu nedenle çocuklar okullara (ilkokul) kabul edilmiyorlar. İkamet sorunu devam ettiği müddetçe çocukların eğitim kurumlarına devam etmesi mümkün olmamaktadır.
HUKUKİ SORUNLAR
GENEL OLARAK
Siyasi düşünceleri nedeniyle hapis yatanlar, şüpheliler veya yakınları yurtdışına kaçmış olanlara Çin Hükümeti pasaport vermek konusunda sorun çıkarıyor veya vermiyor. Çin’den kaçanlar genellikle sahte pasaportla veya yüklü miktarda para vererek (rüşvetle) elde ettikleri pasaportla yurtdışına çıkabiliyorlar. Bir kısmı da kaçak olarak çıkış yapıyor. Bu çıkışların hemen hepsi karayoluyla yapılıyor.
Çin’e komşu ülkelere geçiş yaptıktan sonra bir kısmı havayoluyla direkt İstanbul’a geliyor. Karayoluyla gelenler İran üzerinden geliyor. İran’daki Türk Konsolosluğundan vize alarak Türkiye’ye geçiyorlar. Çok az sayıda da olsa havayoluyla Urumçi’den Bakü veya Dubai üzerinden İstanbul’a gelenler var.
Ayrıca Çin’deki Türk konsolosluğu Uygurluların az bir kısmına vize veriyor, çoğunun vize başvurusu red ediliyor.
Uygurlular genel olarak Çin’den Kırgızistan’a geçmekte ve oradan diğer ülkelere gitmektedirler. Ayrıca Afganistan, Kazakistan ve Pakistan’a bağlı Azad Keşmir üzerinden de çıkış yapanlar da vardır. Kırgızistan, Pakistan ve Kazakistan’da güvenli bir şekilde bulunma imkanı yok. Çünkü –ifade ettiklerine göre- Çin istihbaratı kendilerini izliyor ve tesbit edildiklerinde Çin tarafından resmi olarak iade edilmeleri (sınırdışı edilmeleri) isteniyor. Her üç ülkeden Çin’e bir çok defa iade olmuş.
Kazakistan, 1997’deki Gulca ayaklanmasından sonra 3 kişiyi Çin’e iade etmiş ve bunlar idam edilmişler. Pakistan 1997 yılında Keşmir’de bulunan 13 kişiyi Çin’e iade etmiş. Bunlardan 12’si idam edilmiş. 1998 yılında da 11 kişinin -bütün çabalara rağmen- Çin’e iade edildiği belirtiliyor. Bazı durumlarda Çin güvenlik görevlileri doğrudan yakaladıklarını götürebiliyorlarmış.
Çin Hükümeti Uygurları daha önce “ayrılıkçı” olarak nitelendiriyordu. 11 Eylül’den sonra “terörist” olarak nitelendirmeye başladı. Çin Başbakanlık Enformasyon Merkezi Uygurlular hakkında “terörist” olduklarına ilişkin kitap, cd vs. yayın hazırlayıp dağıtıyormuş. Örneğin Türkiye’deki Doğu Türkistan Vakfı’nın faaliyetleri de terörist faaliyet arasında gösteriliyormuş.
Örneğin, Türkiye’de bulunduğu sırada yılbaşı partisinde fotoğraf çeken bir Uygurlu dönüşte fotorafları incelenmiş ve bir fotoğrafta TV üzerinde küçük bir Uygur bayrağı göründüğü için 15 yıl hapis cezası almış. Gidenlerin bir kısmından bir daha haber alınamıyormuş. Çin’deki yakınlarıyla telefonla görüştüklerinde konuşmaları dinleniyormuş. Yakınları bazen telefon konuşması bittikten sonra polis gelip telefon konuşması ile ilgili olarak sorguluyorlarmış. Çin’deki birisi ülke dışında bulunan abisine “gelme” dediği için 3 ay hapis yatmış. Gönderilen mektuplar çoğu zaman ulaşmıyormuş.
Siyasi açıdan sıkıntılı olmayanlar -tüccar olanlar- istedikleri zaman Çin’e girip çıkabiliyorlar. Mülteci olarak kaçıp gelenlerin geri dönmesi halinde hapis, işkence, ölüm, kaybedilme tehlikesi ile karşı karşıya olduğu söyleniyor. Siyasi durumu itibariyle dönmesi riskli olduğu halde vatanlarına dönenlere uzun süreli hapis cezası veriliyor, bir kısmından haber alınamıyor.
Sığınmacıların hepsinde ortak bir özellik var, güvensizlik. Çin istihbaratından çok korkuyorlar. Kendi vakıfları olan İstanbul’daki Doğu Türkistan vakfına gelenler foto veya kamera çekimi yaptırmıyorlar. Örneğin yardıma muhtaç birisi için kendi aralarında yardım topladıklarında isim listesi yapılmasına bile karşı çıkmışlar. Yani kendi Vakıflarına bile güvenmiyorlar.
Bu güvensizlik bazen kendi aralarında bile olabiliyor. Sahte pasaportla geldikleri için birbirlerinin gerçek isimlerini bazen bilmiyorlar.
İKAMET
Türkiye’de bulunan Uygurlu sığınmacıların en önemli sorunların başında ikamet sorunu gelmektedir. Yasadışı yollarla veya sahte pasaportla girenler zaten bu sorunu aşamamaktadırlar. Geçici vize ile gelenler ise ikamet belgesi verilmesi sınırlı olmaktadır.
İkamet sorununun kısmi çözümü tanıdık etkili birilerinin devreye sokulması ile mümkün olabiliyor. Mayıs 2003 itibariyle pasaportlu olan 57 kişiye 2003 sonuna kadar ikamet izni alınmış. İllegal giriş yapan 13 kişiye ikamet izni talebi red edilmiş. İllegal olarak bulunanların sayısı tahminen 40 civarında. Bu 40 kişinin durumu yasadışı oldukları için kritik.
PASAPORT
Çin Devleti siyasi mahkum olan veya şüpheli gördüğü Uygurlulara pasaport vermiyor. Bu nedenle çoğu sahte pasaportla Çin’den çıkış yapıyor. Sahte pasaportla çıkıldığı için doğal olarak daha sonra pasaport süresini uzatma imkanı da olmuyor.
Pasaportların süresinin bitmesi de önemli bir sorun. Pasaportu yenileme imkanı olmadığı için hukuki açıdan sıkıntılar yaşanıyor. Çin konsolosluğu pasaportların süresini uzatmıyormuş. Sadece geri dönüş için kullanılabilir olan “beyaz pasaport” veriyormuş.
Bu nedenle, şu anda Türkiye’de bulunan Uygurlu sığınmacıların az bir kısmı dışında pasaport ve ikamet sorunları nedeniyle yasadışı / kaçak konumda.
POLİS
11 Haziran 2003 gecesi İstanbul’da polis Uygurlulara yönelik –ikamet izni olmayanlar için-operasyon yapmış, evlere baskın yapılmış. Üç ev basılmış, 5 kişi gözaltına alınmış. Birbirlerine haber vermeleri nedeniyle diğerleri evlerinden ayrılmış ve gözaltına alınmaktan kurtulmuşlar. Operasyonun zamanı da ilginçtir. 12 Haziran’da Ankara’da yapılacak olan Uygurların Türkiye’ye gelişlerinin 50. yılı nedeniyle Şükran Günü toplantısına denk gelmektedir. Böylece İstanbul’dan toplantıya gitmek Uygurluların çoğu bu nedenle gidememişler.
Gözaltına alınan bazı Uygurlu sığınmacılar diğer yabancı veya sığınmacılar gibi İstanbul Emniyet Müdürlüğünde Yabancılar Polisi’nde ayarca tutulabilmektedir.
UNHCR VE UYGURLU MÜLTECİLER
Tahminlere göre; 2001’de 3, 2002’de 10, 2003’te 4 (Toplam 5-6 aile) UNHCR tarafından gerekli prosedür tamamlanarak 3. ülkeye yerleştirildiği ifade ediliyor. Son 5 ayda bir kişi ve bir ailenin Kanada’ya yerleştirilmesi yapılmış.
3. ülkeye yerleştirme yapıldığında UNHCR’e daha önce başvurmayanlar gelip başvuruyormuş. UNHCR’e başvuranlar daha çok pasaportsuz veya ikametsiz olanlar.
Halen UNHCR’de 40-50 civarında başvurunun beklediği tahmin ediliyor. Başvurucuların çoğu 1997 ayaklanması nedeniyle kaçmak zorunda vatanılarını terk etmek zorunda kalanlar. Çok sayıda kişinin başvurusu red edildiği ifade ediliyor.
İlk başvuranların çoğu red edildiği için daha sonra gelenler UNHCR’e başvurmak konusunda isteksiz davranmışlar. UNHCR’e başvuruda durumu çok zor ve kritik olmasına rağmen hala mülteci statüsü verilmeyenlerin sayısının çok olduğu ifade ediliyor. Türkiye’de yaklaşık 300 Uygurlu sığınmacı olmasına rağmen yaklaşık 50 kişinin UNHCR’e başvurduğunu bunun sebebinin ise UNHCR’in bir çok başvuruyu reddetmesinden kaynaklanan güvensizlik olduğu belirtiliyor. (Bu raporun hazırlanması sırasında, bazı Uygurlu sığınmacılar, başvuruları UNHCR tarafından red edilmiş olduğu için, görüşmek istemediler.)
UNHCR’e başvurupta mülteci statüsü verilen Uygurluların oranı tahminen %10-20 civarında. 1998’den beri yerleştirilen Uygurlu sayısı tahminen 15 kişi olduğu söyleniyor.
Bazı Uygurluların görüşüne göre; UNHCR, bir çok Uygurlunun başvurusunu “bir örgüt veya teşkilata üye olmadıkları için” red ediliyor. Fakat bireysel olarak mücadele edenler, baskı ve zulüm gören çok sayıda kişi Çin’den kaçmak zorunda kaldığı bu durumun göz önüne alınmadığı belirtiliyor.
Uygurlu sığınmacıların çoğu Türk mevzuatında öngörülen ülkeye giriş yaptıktan sonra 10 günlük süre içinde sığınmacı olarak müracaat etme şartını yerine getirmedikleri için –çoğu ilk geldiği zaman bilmediği için- hem Türk idari makamları karşısında hem de UNHCR Ankara Ofisi’ne yaptıkları başvurularda sıkıntı çekiyorlar.
Az sayıda da olsa Avrupa’ya illegal yollardan geçenler de var. Son zamanlarda çok fazla masraflı olduğu için artık tercih edilmiyor.
Uygurlu sığınmacılar, UNHCR’deki görevlilerin kendilerinin yaşadıklarını anlamadıklarını, bütün samimiyetleri ile bütün sıkıntılarını anlatmalarına rağmen bazen inandıramadıklarını söylüyorlar. Örneğin birisi, 6 senedir Çin’den çıkmış ve çoluk çocuğu orada olmasına rağmen Çin’e gidemeyen birisine “Çin’e istersen gidebilirsin” yorumu yapılmasına isyan ediyor. “Eğer gidebilseydim en azından 6 yıldır göremediğim çocuklarım için giderdim, bizim yaşadığımız sıkıntıları anlamıyorlar” diyor.
Ayrıca bazı sığınmacıların iltica statüsü hakkında karar verilmesi çok uzun sürüyor. 2-3 yıl beklemelerine rağmen hala karar çıkmayanlar, veya red kararına itiraz etmiş olup da hala cevap alamayanlar varmış.
Güvensizliğin temel sebebi UNHCR’deki bilgilerin Çin yetkililerin eline geçebileceği korkusu. Ülkelerinde gördükleri yoğun baskı ve Çin istihbaratının yaygınlığı hepsini psikolojik olarak etkilemiş.
UNHCR’de Uygurlu başvurucular için tercümanlık yapan Şevket’e güvenmiyorlar. Sebep olarak da onun vasıtasıyla görüşme yapan hiç kimseye şu ana kadar mülteci statüsü verilmediği ifade ediliyor. Mülteci başvurusu kabul edilenlerin Şevket’in tercümanlık yapmadığı kişiler olduğunu söylüyorlar.
Başvurucular Şevket’in Çin konsolosluğuna bilgi aktarımı yaptığı konusunda endişe duyuyorlar. Görüşmelerde en küçük detayları bile anlattıklarından tedirginlik duyuyorlar. Tercüman konusunda şüphelenmelerinin sebebi olarak da birisi Şevket’i Çin konsolosluğunda görmüş ve kısa bir zamanda ekonomik olarak çok iyi bir hale geldiğini söylüyorlar. Bazı başvurucuların iyi Türkçe bilmesine rağmen yine de görüşme sırasında Tercüman olarak Şevketin çağrılmasından rahatsızlık duyuyorlar. UNHCR’e bu nedenle güvenlerinin yıkıldığını söylüyorlar.
UNHCR’deki Uygurlulara tercümanlık yapan kişiye karşı (o da bir Uygurlu) ortak şüpheleri / güvensizlikleri gerçek de olabilir, Çin istihbaratına karşı paranoya haline gelmiş korkuyarı da olabilir. Uygurlu sığınmacıların bir kısmı, tercümanın Çin konsolosluğu ile organik bağı oldu iddiasındalar.
BAZI BAŞVURUCULAR HAKKINDA
ŞEVKET İMAN
1989 yılında üniversiteden mezun, bir süre öğretmenlik yapmış. 1997 ayaklanmasında kardeşi tutuklanmış. Kardeşi hakkında bir bilgi alamayınca kardeşini arayıp soruşturmuş. Bu araştırma sırasında polisle sorunlar yaşamış. Öğretmenilk yaptığı okuldan atılmış. Çin dışında basılan –yasaklanmış olan- UÇKUN gazetesini dağıtmış.
2000 yılında Çin’den çıkmış. Kırgızistan’dan Kazakistan’a geçmiş. Çin’de yasaklanmış olan 18 kitabı bir kamyoncu ile Çin’e göndermiş, fakat Çin’e girerken kitaplar yakalanmış. Artık Çin’e dönemeyeceğini, dönerse 10-15 yıl hapis cezası verileceği korkusuyla dönememiş. Kırgızistan’a dönmüş ve elde ettiği sahte Kırgız pasaportu ile 12.7.2001’de Türkiye’ye gelmiş. Sahte pasaport nedeniyle dört ay Antalya’da Yabancılar Polisinde gözaltında kalmış. Orada UNHCR’i duymuş ve serbest kalınca gidip başvurmuş. 2-3 ay sonra görüşmeyi yapmış. Görüşmeden 4-5 ay sonra red cevabı gelmiş. İtiraz etmiş, halen –yaklaşık 6 aydır- itirazı hakkında bir cevap gelmemiş. Çin’den ayrıldıktan sonra polisler sık sık evine gelerek ailesini rahatsız etmişler. 2003 Mart ayında eşi iki çocuğunu (8 ve 12 yaşında) yanına alarak Türkiye’ye gelmiş. Çocukları okula kaydetmek istemişler fakat ikamet alamadıkları için kaydedememişler. Şu anda ise eşinin 3 aylık ikamet izin var. Kendisi ise pasaportsuz ve ikametsiz.
MUHAMMET DURSUN AİMAİT
1987 Yılında siyasi açıdan şüpheli görüldüğü için bir buçuk ay hapis yatmış. Çin’de iken Kuyumcu dükkanı çalıştırıyormuş.
1997 yılında Şubat ayında Kırgızistan’a, aradan da Mart ayında Türkiye’ye gelmiş. 20 Temmuz 2000’de UNHCR’a başvurmuş. Görüşmede biraz Türkçe bildiği için ve verdiği bilgilerin 3. kişilerin öğrenmemesi için tercüman istememiş. Halen başvurusu hakkında olumlu veya olumsuz bir cevap alamamış. Çin’de 1987 ile 1997 yılında 180 defadan fazla sorgulanmış. UNHCR görüşmesinde kendisini sürekli izleyen ve sorgulayan karakol ve polisler hakkında ayrıntılı bilgiler vermiş.
Başvurusunun üzerinden üç yıl geçmesine rağmen hala bir cevap alamamasına isyan ediyor. Siyasi sorunu olmayan Uygurluların Çin’e rahatlıkla gidip geldiklerini söylüyor. Giden bazı tanıdıklarına, Çin polisi kendisinin fotoğrafı gösterip hakkında bilgi istiyorlarmış. UNHCR için “Eğer yalan söylüyorsam red etsinler, üç yılda bir karara varamadılar mı?” diyor. 3 yıl boyunca dosyası ile ilgili olarak 2-3 ayda bir defa Ankara’ya gidiyor. Şimdiye kadar yaklaşık 15 defa gitmiş. Bir çok defa da mektup ve telefonla sormuş. UNHCR’de yaşadıklarını bütün ayrıntılarıyla anlatmış. (1988’de kurdukları yasal teşkilatı –derneği-, başkanlığını yapmasını, 1993’te kapatılmasını, arkadaşlarının bir kısmının hala hapiste olduğunu anlatmış.
İki çocuğu hala Çin’de bulunuyor. Çinden ayrılırken biri 3 aylık diğeri ise 3 yaşında imiş, 6 senedir onları göremiyor. Eşi Mart 2003’te Türkiye’ye gelmiş. Eşi pasaport çıkarabilmek için 4,5 yıl uğraşmış. Polisler evlerine gelip “”Yabancı memleketlere kaçanların yakınlarına pasaport vermiyoruz” demişler. Kayınpederinin evine de baskın yapmışlar. En sonunda bir yolunu bularak normalde 20-30 $’a alınabilecekken 1500 $ rüşvet vererek bir şirket / ticari pasaport almayı başarmış.
Çin’deki yakınlarıyla arada bir telefonla görüşüyor, telefonlar dinlenildiği için rahat konuşamıyorlarmış. Gönderdiği hiçbir mektup adrese ulaşmamış.
5 yıldır ikamet alamıyor. En son başvurusunda ikamet izini vermişler, 2003’ sonuna kadar.
AİMAİT’de diğer bazı Uygurlular gibi tercümandan rahatsız. Çin’le çalıştığına dair şüpheleri var. Normalde onun görüşmesine katılmadığı halde dosyasını incelemiş ve niye böyle ifade verdin diye bir şeyle söylemiş. Başvurusunun üzerinden üç yıl geçtiği halde bir cevap alamamasının nedeni görüşmeyi yapan avukattan kaynaklanabileceğini söylüyor. Çünkü ilk görüşmeden hemen sonra “Kate’in dosyaları çok bekliyor, sen de çok beklersin” demişler. Kararın gecikmesi ve çok defa görüşme yapmasına rağmen aynı bilgiler kendisine tekrar sorulduğu için kendi hukuk danışmanı olan Kate (Unhcr görevlisi avukat!) ile tartışmış.
UNHCR’le 11 Eylülden sonra yaptığı görüşmelerde kendisine sık sık sizin teşkilatınızda terörist var mı diye soruyorlarmış.
Ekonomik olarak da sıkıntı çekiyor. Eşi ve kendisi Türkiye’de olması, çocukların Çin’de olması sebebiyle aile bölünmüş.
MUHAMMED EMİN ABDULVELİ
Bağımsızlıkçı siyasi düşüncelerinden dolayı 1990’da 12 ay ve 1993 – 1994’te 18 ay hapis yatmış. Hapiste çeşitli işkencelere ve zorla çalıştırmaya muhatap olmuş. İkinci defa hapse girmesi İslami Islahatçı Partisi ile ilgili olmasından. Abisi bu partinin başkanı imiş. Ağabeyi 12 yıl hapis cezasına çarptırılmış, cezası dolmasına rağmen hala salmamışlar. Üç yıl daha hapis yatacağı söylenmiş.
Abdulveli, 2. defa hapis yatıp serbest kaldıktan sonra evinin çevresindeki 1 km alanın dışına çıkması ve geceleri evden dışarı çıkması yasaklanmış. Bu baskılara dayanamayınca 1994 Mayıs ayında bir kamyon içerisinde kaçak olarak Kırgızistan’a kaçmış. Kırgızistan’da üç yıl kalmış kaldıktan sonra elde ettiği bir Kırgızistan pasaportu ile 1997 Temmuzunda Türkiye’ye gelmiş.Sahte pasaport nedeniyle gözaltına alınmış. 1999 Haziranında UNHCR’e başvurmuş. 2000 yılında da müteci başvurusu kabul edilmiş. Halen 3. bir ülkeye yerleştirilmeyi bekliyor. Kanada, USA ve Norveç yerleştirmeyi kabul etmemişler. Kanada red yazısında “İsterse Çin’e dönebilir, hayati tehlikesi yok” demiş.
İkamet ve pasaportu yok. Eşi 1996’da Çindeki arkadaşlarının yardımıyla Türkiye’ye gönderilmiş. Çin’de hala 3 çocuğu var, Yaklaşık 10 yıldır çocuklarını görmemiş.
GENEL DEĞERLENDİRME VE SONUÇ
Çin’den kaçan Uygurlu sığınmacılar komşu ülkelerde uzun süre kalamıyorlar. Çin’in baskıları nedeniyle özellikle Pakistan, Kırgızistan, Kazakistan ve Özbekistan’da her an Çin’e sınırdışı gönderilme risk var. Çin’e gönderilenlerin çoğu idam ediliyor. İdam edilmeyenleri ise mutlaka işkence ve en hafifinden 15 yıl hapis cezası ile karşılaşabiliyorlar. İade edilenlerin bir kısmından hiç haber alınamıyor.
Bir çoğu kendi pasaportu ile çıakmadığı için sahte pasaportla seyahat etmek zorunda kalıyor. Bu nedenle her an her an sahte pasaport nedeniyle, gözaltına alınma, yargılanma veya hapis yatma tehlikesi ile karşı karşıyalar. Böyle bir risk gerçekleşmezse bile pasaportun süresini uzatma imkanı olmadığından kısa bir süre sonra illegal konuma düşebiliyorlar. Giderek ikamet izni imkanı da olmuyor.
Türkiye’de bulunan Uygurlu sığınmacıların önemli bir kısmı illegal olarak bulunuyor. Yasal olarak Türkiye’ye giriş yapıp ikamet izni alabilenlerin sayısı az. Bunların her an polisle başlarının derde girmesi riski var. Yabancılar polisinde kalanlar normalden farklı bir uygulama ile aylarca gözaltında kalabiliyorlar. Polis, uzun tutulmanın yargısal gözaltı değil, idari tedbir olduğunu, tutuldukları yerin ise misafirhane olduğunu söylüyor. Hukuken yasadışı gözaltıdır, çünkü kişinin özgürlüğü bir yargıç kararı olmaksızın uzun süre sınırlandırılmaktadır.
UNHCR’e karşı düş kırıklığı veya güvensizlikleri var. Çok sayıda Uygurlunun başvurusu red edilmiş. UNHCR görevlilerinin, Çin’de yaşadıkları baskı ve zulümleri, geri dönme halinde karşılaşabilecekleri riskleri anlayamadıklarını düşünüyorlar. Bazı başvurucuların dosyalarının uzun süre bekletilmesi / uzun süre karar verilmemesi de önemli bir şikayet konusu. Ayrıca UNHCR’e verdikleri ayrıntılı bilgilerin Çin devletinin eline geçmesi konusunda endişe taşıyorlar.
Çin hükümetinin yoğun baskılarından dolayı yaşam hakları riske giren, veya işkence veya suçsuz yere uzun süre hapis yatma veya kayıp edilme tehlikesi ile karşı karşıya kalarak ülkelerini terk etmek zorunda kalan ve bir şekilde Türkiye’ye gelen Uygurlu sığınmacılar zor koşullar altında yaşamlarına devam etmektedirler.