Hukukçu, oyuncu, yönetici ve gazeteci Ali Gazanfer Sirmen, 10 Kasım 1939’da İstanbul’da dünyaya geldi. Liseyi Galatasaray Lisesinde leyli meccani(yatılı) olarak okudu. Ardından İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesini bitirdi ve doktora eğitimi için Paris’e gitti. Türkiye’ye döndüğünde 27 yaşında köşe yazarı oldu.
1965 yılında Avukat Mine Sirmen ile evlendi. 1966 yılında Akşam gazetesinde köşe yazarlığı yaparak başlayan Sirmen, daha sonra Yeni Ortam, Milliyet ve Cumhuriyet gazetelerinde çalıştı.
Askerlik görevini, Madanoğlu Cuntası davasında yargılanmakta iken istihbarat şubesinde yaptı.
1972 yılında kurulan Barış Derneği’nin ve 1989 yılında Ada Dostları Derneği’nin kuruluşunda yer aldı. İstanbul 2 Numaralı Sıkıyönetim Mahkemesi tarafından, 23 Şubat 1982 tarihinde, Barış Derneği’nin 44 yöneticisi hakkında, tutuklama kararı verildiğinde, Orhan Adli Apaydın, Mahmut Dikerdem, Reha İsvan, Erdal Atabek, Aykut Göker, Tahsin Usluoglu, Haluk Tosun, Şefik Asan, Aybars Ungan, Ali Taygun, Uğur Kökden, Metin Özek, Niyazi Dalyancı, Ataol Behramoğlu, Gencay Saylan, Ergun Elgin, Orhan Taylan, Hüseyin Bas, Nedim Tarhan, Mustafa Gazalci, İsmail Hakkı Öztorun, Nurettin Yılmaz, Kemal Anadol ve Melih Tümer tutuklanarak cezaevine konuldu ve yargılandı. 10 Mart 1986’da da Erdal Atabek ve altı kişi ile birlikte tahliye edildi. Dava sonunda tüm sanıklarla birlikte beraat etti.
Özgürlüğünün elinden alındığı dönemde Samim Lütfü mahlasıyla Kelepçeli Yazılar yazdı ve daha sonra bunu kitaplaştırdı.
1990 yılında ”Erkeklere Mahsus” adlı ilk kitabını yayınladı.
Bekri Çeşnici mahlasıyla lezzet eleştirileri yaptı.
1998 yılında yayınlanan İkinci Bahar televizyon dizisinde Antepli bir komiseri canlandırdı. Cumhuriyet adlı filmde ise, Cumhuriyet gazetesinin kurucusu olan Yunus Nadi Abalıoğlu’nu canlandırdı.
SkyTürk televizyon kanalında Siyah-Beyaz isimli programı ve Cem TV’de Prof. Dr. Süheyl Batum ile Ayıptır Söylemesi isimli tartışma programını sundu.
2007 yılında Sevgiliye Mektuplar adlı 2. kitabını yayınladı.
2015 yılında Türkiye Gazeteciler Cemiyeti tarafından Burhan Felek Basın Hizmet Ödülü’ne layık görüldü.
24 Ocak 2018 tarihinde; Antalya Barosu tarafından, öldürülen gazeteci, yazar ve hukukçu Uğur Mumcu anısına her yıl verilen özel ödüle layık görüldü. Uğur Mumcu’nun Yeni Ortam, Cumhuriyet ve Milliyet gazetelerinde birlikte çalıştığı Cumhuriyet gazetesi yazarı Ali Sirmen’e ödülünü Antalya baro başkanı Avukat Polat balkan tevcih etti.

Eşi Avukat Mine Sirmen, 18 Ağustos 2019 tarihinde kaybetti.
25 Mart 2020’de Covid-19 hastalığına yakalandı ancak ilerleyen yaşına rağmen bu hastalıktan kurtuldu. Ömrünün sonuna kadar yazmaya devam etti. Cumhuriyet gazetesinde köşe yazıları yazmakta ve Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu Başkanvekili olarak görev yapmakta iken 17 Mart 2024’te İstanbul’da yaşamını yitirdi.
Mine Sirmen ile evliliğinden Devrim adında bir oğlu vardır. Türk sanat müziği bestekârı ve keman sanatçısı Sadi Işılay’ın torunudur.
Eserleri
Kelepçeli Yazılar (1986)
On İki’den On İki’ye Türkiye (1986)
Erkeklere Mahsus (1988)
Türkiye’de Aydınların Gözüyle Yahudiler (Lizi Behmoaras, 1993)
Sevgiliye Mektuplar (2007)
Rol Aldığı Filmler
2007 Sevgili Dünürüm – Ziya
2005 Ahududu
2004 Hızlı Adımlar – Otobüs Şefi
2003 Şapkadan Babam Çıktı
2003 Sultan Makamı – Müteahhit
2003 Esir Şehrin İnsanları – Ahmet Rasim
2002 Havada Bulut – Demir Kaptan
2002 Biz Size Aşık Olduk – Hakim
1998 Cumhuriyet – Yunus Nadi
1998 İkinci Bahar – Başkomiser Halil
1992 Seni Seviyorum Rosa

Uruguaylı yazar Edvardo Galeano diyor ki: “Gazetecilik, yararlı olmasının yanı sıra, insana belirli bir bakış açısı, gerçeği irdeleme ve duyumsamayı kazandırır. Her şeyden önce hakkı verilerek yapılmış bir gazetecilik, etkin bir edebiyat biçimidir. Ancak bu, yapılan her gazeteciliğin iyi edebiyat olduğu anlamına gelmez. Benim için iyi olanı, okunduğunda yaratıcılığı zincirlerinden boşaltan, imgelemi ve bilinci coşturan, kısacası etkin bir edebiyattır. Okunduğunda insanı yineleten, onu beslemeksizin, zenginleştirmeksizin biraz olsun değiştirmeyen de, ne denli iyi biçimde yazılırsa yazılsın, kötü edebiyattır.” Gazeteciliğin nerede edebiyata karıştığı, edebiyatın nerede gazeteciliğe dönük olduğu tartışmalıdır; ama günlük yayınlar içinde kalıcılığın özünü yakalamış değerdekileri yadsımak doğru değil. Çünkü kalıcı olsun diye yazılmış nice yazının bu amaca ulaşamadığı, buna karşılık günü gününe soluk alıp vermek için yazılan nice yazının da gelecek kuşaklara değerler taşıdığı görülmüştür. Ama daha önemli bir şey var. Oktay Akbal “yazmak yaşamaktır” diyor. Bu özdeyiş, hayatla edebiyat arasındaki derin bağıntıyı vurguladığı gibi, bir yazarın yaşamının önemini de gündeme getirir. Bir yazar nasıl yazar olur? Kimisi öyle, kimisi böyle yetişir; mapusanelerin bir okul olduğu söylenir. Peki, ya üniversiteler, edebiyat fakülteleri, siyasal bilim enstitüleri? Onları nasıl hesaba katacağız? Ali Sirmen’in yazarlığı ve yaşamı işte bu yüzdendir ki karmaşık dünyamızda şimdiden ayrımsamakta güçlük çekeceğimiz bir önem taşıyor. İstanbul’dan Paris’e uzanan üniversite yaşantılarının, yazarlığa başladıktan sonra, mapushanelerde tutukluluğa dönüşmesi bir insanı nasıl etkileyebilir? Acaba bir yazarın üslubu, fikirleri, tümceleri, sözcükleri, noktaları ve virgülleri yaşadığı hayatın dışında biçimlenebilir mi?.. İlhan SELÇUK


Hukuk Ansiklopedisi Herkes İçin Adalet
