Demokrasi Yüzleşmenin Adıdır: Anlaşılır Dille Suçlama – Hilmi Şeker / Yargıç
Anlaşılır bir dille suçlanma, görünen adaletin idealidir. Anlaşılmayan dil aracılığıyla savunma ve kanun yolunu kullanmaya zorlanma, görünen adaletin umarlarını dışlamak, adil yargılanma hakkını çiğnemektir.
Yargı dilini bilmek, bilinen dilde savunma yapmayı yoksamak tek başına savunma dilinin kötüye kullanılması anlamına gelmez. Kötüye kullanım, gerçekleri yadsımak veya gerçeğin tahrifiyle sınırlı olmayı yeğler. Hukuk niyetlerle ilgilenmez, onu okumaktan hoşlanmaz. Hukukun kapıya koyduğu bir nesnenin, iyi veya kötü arasında hakemlik yapması doğru olmaz.
Varlığını gerçeğe borçlu olan veya zulasında sakladıklarıyla gerçeği vaat eden dilin, yöntem yasalarıyla bloke edilmesi, yargı aritmetiğinin etik talepleriyle bağdaşmaz. İşbirliğinin yarını, diyalojinin ahlaki özlemleriyle koşut eylemesine bağlıdır.
Gerçeğin açığa çıkarılmasına endekslenen yargı paradigması, savunma dilinin kadim kişiliği, birikim ve deneyimlerle üstlendiği rolü yadsımaz. Aksine verilen desteği, arama çalışmasının bileşeni olarak görür. Ondan optimum yararlanmanın koşullarını zorlar, böylece kuşkunun, sağırlar diyaloğunu fırsat addederek, hükmü deforme arzusunu köreltir.
Gerçek, çoğulcu anlayışla vücut bulmayı, yargılama diliyle eylemeyi tekâmülün koşulu sayar. Böylelikle, duruşma salonlarını ana dille barıştırarak, ana dilin işlerlik alanını, içine yargılama mekanizmasını ve hükmün aritmetiğini de alacak şekilde genleştir. Türkçeden başka dil konuşan uyruğa, ana diliyle eyleme olanağı tanınması, savunma ve kanun yolunun etkinliğini artırarak, yargının demokratikleştirme fırsatı sunar.
Demokratik yargı borcunu, ya dilin yakasına yapışan uğursuzluğu bertaraf ederek ya da dili hükümden düşüren engelleri çevreleyerek ödemeli veya savunmayı dille etkisiz kılan ideolojik saplantılarla yolunu ilk kavşakta ayırmalıdır. Bireyin olanaklarının dayatılan dille kısıtlanması, borcun üzerine yatmayı teşvik eden, ideolojik- bürokratik bir açmazdır. Bu tutum; yarattığı değişim körlüğüyle, toplumsal beklentilerin zamanında ve gerektiği gibi okunmasını önler, oluşan kayıp uyarlamanın ihtiyaç duyduğu aktüel araç ve kaynakları gereksinim olmaktan çıkarır.
İçtenlik karinesinden yargı yönetiminin yararlanması, mahrumiyet ve güçlüklerle karşılaşan savunmaya ek külfetler yüklemek, ağzı var dili yok savunmayı iddianın merhametine terk ederek, Roma’nın itham yargısını veya Engizisyon’un savunmaya kapalı ruhunu çağırmak demektir.
Aktüel dinamikler, savunmanın gereksinim duyduğu çağcıl araç ve yöntemlerden yararlanma umarını, şımartılmış, şişirilmiş ve ömrünü tamamlamış dünün yapay gücüyle yarıştırmayı denemez. Aksine; ana diliyle eylemeyi, adil ve güvenli yargılamanın paha biçilmez kaynağı ilan ederken, ifadeye özgülenen lisanı, art niyetli kişi ve kurumların sömürü vasıtası olmaktan çıkararak, görünen çelişkiyi, kadim değerlerin hakemliğine bırakır.
Anlayamama ve konuşamamanın gizemli ve göreceli doğası, ihtiyatın amaç dışı parametrelerle tatmin ve tahkimine fırsat verir. İhtiyatı belirleyen parametrelerin, meşru ve hukuki olmayandan beslenen gerçekliği, patojenlerin istilasını kolaylaştırır. Sürece sızan kaygılar, çok geçmeden hassasiyetlerin biçimlendirdiği, nevi şahsına münhasır bir kamu düzeni anlayışını harekete geçirir.
Obsesif kaygının şekillendirdiği sakınma düzeni, kuşkucu doğasıyla sıradan bir savunmayı kendinden menkul ölçütlerle sınayarak, hükmün gerçeklerden ve çağcıl değerlerden yararlanmasını başka amaçlara hizmet olarak telakki ederken, küresel savunma anlayışının önerilerinden nasiplenmeyi, ayrılıkçı çabalarla özdeşleştirir.
İvme kazanan bu akıl, tercih edilen dille ifade edileni yok, söyleneni yaşanmamış farz etmekle kalmaz, savunmanın kullanmakta ısrar ettiği lisanı, “anlaşılmayan bir dil” olarak lanse ederek, savunmayla ilişkisini etik kuralları hiçe sayarak askıya alır.
Olup bitenleri izleyen gözler, ara kararların yarattığı yan etkileri, ya sivil itaatsizlik ya da pasif direniş gibi çözümlerle aşmaya çalışırken, ısısı dinmeyen siyaset kullandığı kışkırtıcı dille, çözümsüzlüğü konsolide etmeyi fırsata dönüştürür.
Küresel değerler, etkili dille savunmayı saltık bir söylemle dışlamak yerine, aşkınlıkları yargılamanın erekleriyle sınırlayarak, savunma dilini hukukun içinde tutar. Böylece, gereklilik-zorunluluk-ihtiyaç üçlemesinin, “anarşizm” ve “üniter” gibi kavram ve değerlerle yaşadığı gerilimi, dilin diyalektiğe vereceği katkıyla sınırlar.
Bilmemenin kapsamına, meramını yeterince veya gerektiği kadar anlatamamayı alacağı muhakkaktır. Bilmeyenin anlaması, anlamayanın, kavraması, kavrayamayanın etkin bir savunma stratejisi belirlemesi beyhudedir. Yargı yönetiminin bilmediği veya anlamadığı bir dilin gücünü hesaplaması, potansiyelini tartması ya da yetkinliğini tartması güçtür.
Susturulmuş seda ile susmayı yeğlemiş dil farklı olgulardır. Biri tazyikle susmaya zorlanmışken, diğeri özgür iradesiyle sessizliği tercih etmiştir. İlkinde, meram ile iradenin birlikteliği meşru olmayanın itkisiyle sonlanırken, diğerinde irade ve söz ittifakla susmayı seçmektedir. Hukuk, zorun etkisiyle oluşana meşruluk atfetmez.
Küresel metinlerle onları yorumlayan kurumlar; koridorlarda gelişi güzel mütercim aramayı, kürsünün uzantıları aracılığıyla tercümeyi, yoğunluk ilkesinin arzularını görmezden gelerek kişi ve şeylere dokunmayı tutkunun tetiklediği tutuculuk olarak algılar.
Çok dilliliği dışlayan anlayıştan neşet eden hükmün çoğulcu olması, dâhil edici, özgürleştirici, müzakereci, kucaklayıcı, tartışmacı olması, yarınları hazırlaması, yaratıcı ve egemen olması mümkün olmaz. Onu etkisiz kılan, çoğulcu ve demokratik değerlerden yoksun yanı, katılımcılığı hor gören söylemi, konvansiyonel beklentilerle inatlaşan doğası ve konuşmaya zorlayan kompülsif genetiğidir. Arzuları teğet geçen, umarları ıskalayan veya güçle ortaklık yapan bir dilin yarattığı yargı zayıf ve kırılgandır. Tökezlemeye müsait hükmün herkesi bağlaması ya da patroniyal etki ve sonuç doğurması mümkün olmaz.
Çoğun aklını öteleyen, kültürünü ve kadim deneyimlerini hafife alan bir hükmün, yargı dilinin teşvikiyle tartışmadan ayrık tutulan yanı bağlamasına, usulün uyanık genleri onay vermez.
Dişlerin kenetlenmesi, kuşkuyu koruyarak, hükme dönüştürmektir. Kuşkunun hükme dönüşmesi, gerilimin dondurularak atiye bırakılması, uyuşmazlığın toplumsal düzeni tehdit etmesine rıza göstermektir. Şımartılan gerilim, toplumsal barışı, kaosun maharetli ellerine bırakır.
Sınırsızlık ve belirsizlik yarattığı korku, kuşku ve duraksamayla bireysel barışın önünü tıkar. Muğlâklığın esir aldığı hüküm, palazlanarak toplumsal barışa geçit vermeyen bir duvara dönüşür.
Yargının övünce tahvil ettiği binlerce sayfa iddianameyi okumak, yüzlerce nesne ve özne arasında lazım olanı bulma, yanıtlama, değerlendirilmesini isteme, oluşan değeri adalete dönüştürmek veya hükmün aritmetiğine katmak emek, zaman, maliyetten başka bireyin, ustası olduğu dilin sağladığı avantajlara gereksinim duyar. Aksini söylemek, dikey dilin ağırlığıyla beli bükülen savunmayı, dizleri üzerine çökertmektir.
Çökmeye zorlanan dil, düzeni reddeder. Düzeni yoksamak, adli mekanizmayı yerle bir eder. Dağılan adli düzenek, sanığı kopuş savunmasına sürükler. Kaybetme olasılığı artan savunma, masayı devirme olanağı bulur. (Verges) Masanın devrilmesi, kürsünün son sözle vedalaşması manasına gelir. Sözün kürsüye dönmesi, korkularına yenik düşen yargının demokratikleşmesine bağlıdır. Demokrasi, korkularla yüzleşmenin adıdır. Hilmi Şeker/Hukukçu/2017,İstanbul
Hukuk Ansiklopedisi Herkes İçin Adalet
