Kuramla Savunmak: Hukuk Felsefesi ve HFSK’nın Baro Kurumsallığı İçindeki Yeri ve Misyonu- Avukatın Felsefe ile Zorunlu Bağı / İbrahim Aycan
Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılına henüz girmişken, derin bir adaletsizliğin içinde hep birlikte çırpınıyoruz. Toplumun bütün katmanlarına yansıyan bu adaletsizliği yargı sisteminin içinde yer alan hukukçular olarak daha yakından gözlemliyoruz.
Bu bunalım yalnızca hukuk sisteminin ve mevzuatın yetersizliğiyle açıklanamaz.
Birbirini tetikleyen iki unsur var: Toplumsal çürüme ve büyük bir siyasi buhran ile karşı karşıyayız.
Toplumumuz bir çıkış kapısı arıyor ancak uzun zamandır bu kapıyı bulamıyor. Zira adaletin yalnızca kanunlarla değil, etikle, vicdanla, toplumsal barışla, felsefi ve tarihsel derinlikle inşa edilebileceğinin bilincinde olmayan bir toplumla karşı karşıyayız. Buna hukuk mesleklerini icra edenler de dahildir.
Antik Çağ’dan bu yana hukuk, felsefeyle iç içedir. Dolayısıyla, hukukun sahadaki temsilcileri olan avukatlar, hukuk teknikeri olmanın ötesine geçerek varoluşsal sorunlarını yenide ele almakla yükümlüdür.
Hukuk felsefesinden uzak durarak iyi avukat ve iyi hukukçu olunamayacağını anlamak ve anlatmak gerekiyor. Hangi alanda olursa olsun “büyük hukukçu” olarak tanımladığımız kişilerin hukuk felsefesinden uzak durmayanlar olduğunu hepimiz biliyoruz. Doktrinde nam sahibi olan hukukçuların yazdığı eserler hukuk felsefesi ile nakış nakış işlenmiştir. Hukuk felsefesinden beslenmeyen eserlerin kalıcı olmadığını, unutulduğunu da bilmek gerekir. Felsefi derinliği olmayan eserler, bir süre tüketim malzemesi olduktan sonra güncelliğini yitirmiş ve kaybolmuştur.
Yine, hukuk felsefesine memleketimizde daha fazla değer verildiği yıllarda yargı içtihatlarının daha sağlam ve gerçek içtihatlar olduğunu unutmamak gerekir. Son on yıllarda, yüksek mahkeme kararlarının performans düşüklüğünü de hukuk felsefesinin eksikliğine bağlamak yanlış olmayacaktır.
Geçmişte felsefi tarafı güçlü baro ve TBB başkanları, adaletin ve hukukun üstünlüğünü savunma misyonunu yerine getirirken görece daha etkili olmuşlardır. Gerek avukatlardan ve gerekse yargıç ve savcılardan mesleğini icra etmenin yanında kalıcı eser üretenlerin de çoğunluğu hukuk felsefesi ile içli dışlı olanlardır.
HFSK, son birkaç yıldır Felsefeyi baronun ve avukatların ilgi gösterdiği bir alan haline getirdi. Hukuk Felsefesi ve Sosyolojisi Komisyonu hem HFSK adıyla markalaştı hem de felsefenin korkulacak bir alan olmadığını İstanbul Barosu üzerinden hukukçulara gösterdi ve göstermeye devam ediyor. HFSK, etkinliklerini, dört duvardan oluşan baro binalarının dışına çıkardı, katılımcıların kendilerini daha özgür ifade etmelerini sağlayacak alanlar yarattı. HFSK, felsefe kamplarını da bu nedenle inşa etti. ve 24-27 Temmuz 2025 tarihlerinde 6. Felsefe Kampını Assos’ta icra etti. Bu durumdan büyük memnuniyet duyuyor ve fikri takip yapan yeni HFSK yönetimini tebrik ediyorum.
Artık her ay, farklı formatlarda 3-4 toplantı yapan ve yüzü dışarıya dönük bir HFSK var. HFSK, müzelerde, heykel atölyesinde, sergilerde, kamplarda, tiyatroda ve daha birçok yerde kendi amaçları çerçevesinde görünürlüğünü artırıyor. Dışa dönük bu toplantılar hem baro binalarındaki klasik formatı yıkıyor hem ilgili kitleye ulaşmayı kolaylaştırıyor hem de daha uzun ve verimli çalışmalar vücuda getiriliyor. Çoğu HFSK kampı bir sempozyum büyüklüğünde gerçekleşiyor. HFSK’nın çalışmaları artık tüm Türkiye’deki hukukçular tarafından takip ediliyor.
Bu alanda yapılacak çok iş var. Baronun, meslek onur ve etiği ile adalet bilincini yükseltebilmesi için HFSK’nın daha çok çalışması ve kalıcı işler yapması gerekmektedir.
Bir diğer husus ise HFSK’nın tüm toplantılarının –kalabalık da olsa- yuvarlak masa formatında ve beyin fırtınası şeklinde gerçekleşmesidir.
Öte yandan, HFSK avukatlara hukuk felsefesi öğreten bir birim olmasa da bu birime gelenlerin çok şey öğrendikleri aşikardır. HFSK; savunma mesleğini hukuk felsefesi ile donatmak için sağlam bir zemindir. Bu, aynı zamanda baro yönetimine yeni perspektifler sunma imkanını da kendiliğinden yaratacaktır.
HFSK, son birkaç yıldır çalışmalarını yazılı olarak raporlamayı ve toplantılara katılamayanların da ilgisine sunmayı amaçlamaktadır. Toplantılarda tartışılan konuların raporlanması bir tür arşiv görevi görmekte, sonraki çalışmalara yön vermektedir.
Daha önce yapılan kamplardan birkaç tanesinin raporu Baro’nun web sitesinde yayınlanmıştır. Yayınlanmayan raporların tamamlanması faydalı olacaktır.
HFSK’nın hazırladığı bir diğer rapor, yüzlerce kişinin emeği ile hazırlanan Yargı Sisteminin Sorunları ve Çözüm Yolları Raporu’dur. Bu çalışma yalnızca istatistik üretmemiş, düşünsel bir direniş ve kuramsal bir uyanış yaratmıştır.
İstanbul Barosu Hukuk Felsefesi ve Sosyolojisi Komisyonu (HFSK), baro içinde öncü bir rol üstlenmiş, ülkemizde adaletin tesisi için yapılması gerekenleri net ve somut olarak ortaya koymuştur. Tutuklu ve hükümlülerden profesörlere kadar geniş bir yelpazeden 1000’den fazla katılımcının yer aldığı anket çalışması ve hukuk dünyasının rekoru olan 180 makalenin derlenerek analiz edildiği bir rapor oluşturulmuş ve hukuk kamuoyunun dikkatine sunulmuştur. 1990’ların sonunda Prof. Dr. Hayrettin Ökçesiz öncülüğünde yapılan çalışmadan sonraki en kapsamlı saha araştırmasıdır. İlgililerin raporu okumalarını tavsiye etmekle birlikte, bu çalışmadaki en önemli vurgulardan birinin hukuk felsefesine yeterli önemin verilmemesi olduğunu belirtmeliyim. Eğitimde “hukuk felsefesi”, “mantık”, “yargı etiği” gibi alanların eksikliği de en çok şikâyet edilen konulardan olmuştur. Hukuk fakültelerindeki eğitimin önemli bir kısmının hukuk nosyonunu kazandıracak kuramsal alanlara ayrılması gerektiği hususunda tüm hukukçular ittifak halindedir.
HFSK Raporu, sadece bir kurum raporu değil, bir sivil düşünce manifestosudur. Nitekim raporun sonuç kısmında herkesin ittifak ettiği ve acilen yerine getirilmesi gereken hususlar maddeler halinde sıralanmıştır. Bu raporda; etik değerlerin yozlaşması en temel sorun olarak işaret edilmiş; etik ilkelerin yeniden tanımlanması, uygulanması ve öğretilmesi gerekliliği vurgulanmış; avukatlık mesleği bir “değer taşıyıcısı” “hakikat arayıcısı” ve kamusal anlamda “hak savunucusu” olarak konumlandırılmıştır.
Ülkemizin üretken nüfusundan 400.000 kişi hapishanede. Üstelik bu sayı sürekli artıyor. Hiçbir medeni ülke bu yükü taşıyamaz. Hepimiz büyük bir kâbusun içinde yaşarken Hukuk Felsefesi de üzerine düşen görevi yapmaktan kaçınmamalıdır. Bu çerçevede iki önerim olabilir: Birincisi; Hukuk Felsefesi ve Sosyolojisi kürsülerindeki tüm akademisyenlerin baroda bir araya gelmesi. İkincisi ise; Türkiye’de felsefe alanında çalışan tüm sivil toplum örgülerinin ve organizasyonlarının yine baroda bir araya getirilmesi.
Bu toplantılara katılanlar tek bir soruya yanıt aramalıdır: Ülkemizde adaletin tesisi için kısa-orta-uzun vadede neler yapılmalı?
Ve “Felsefenin Adalete Çağrısı” tüm muhataplara ve topluma deklare edilmelidir.
HFSK’nın Misyonu: Savunma Kurumu olan Baroyu ve Avukatları Felsefe ile Silahlandırmak
“Kuramla savunmak” sadece düşünsel bir lüks değil, avukatlar için mesleki ve tarihsel bir zorunluluktur.
Hayatımda hiç unutmayacağım bir deyişi hatırlatmak isterim. Bahri Bayram Belen bir HFSK toplantısında demişti ki: “Hukuk felsefesi olmadan hukukun da çok bir değerinin olmadığı kanaatindeyim”
Felsefesiz Bir Hukuk:
- Gücün aracına dönüşür; hukuk, meşruiyeti değil, iktidarın taleplerini yansıtmaya başlar.
- Etikten kopar; doğru olanla (deneysel olarak daha önce doğrulanmış) yasal olan arasındaki bağ zayıflar,
- Kamu vicdanını uzun vadeli bir şekilde örseler.
- Toplumdan uzaklaşır; halkın adalete duyduğu güven erozyona uğrar.
- Mekanikleşir; insanı değil, kuralı önceleyen bir yapıya evrilir.
- Eleştirel düşünceden yoksun kalır; hatalarını görme ve düzeltme imkânı bulamaz. Bulunan çözümler bir süre sonra yeni sorunlar doğurur.
- Hukukun üstünlüğünü gözetemez; şekilci bir zihniyet egemen olur.
- Yozlaşmaya açık hale gelir; hakikatin peşinden gitme gücünü kaybeder, otoritenin peşine takılır.
- Adalet duygusunu tatmin etmekten uzaklaşır,
- Prosedüre boğulur ve zamana yenilir. (Bknz: AVRUPA ADALETİN ETKİLİLİĞİ KOMİSYONU (CEPEJ) YARGIDA ZAMAN YÖNETİMİ İÇİN SATÜRN REHBER İLKELERİ)
Felsefeyle Donanmış Bir Avukatlık Pratiği:
- Sorgulayan ve düşünen bir meslek pratiği oluşturarak ezberleri bozar.
- Yargıyı yeniden kurma imkânı sağlar; hukuk düzenine eleştirel katkı sunar.
- Topluma güven verir; avukat, sadece bir temsilci değil, halk ile adalet arasındaki köprü olur.
- Avukat, yalnızca bir meslek sahibi olmaktan çıkarak adaletin savunucusu ve temsilcisi haline gelir. Mesleğini araçsallaştırmaz, meslek fetişizmi yapmaz, mesleğin icrasından elde edilecek adaletli sonuçları etik bir sorumluluk olarak görür.
- Roma Hukukundan beri pekişerek gelen Hukukun Evrensel İlke ve Prensiplerini yerelle ve uygulamayla buluşturur; kültürel bağlamda hukukun gelişimini güçlendirir.
- Hukuku yaşamla buluşturur; kuralı değil insanı merkeze alır.
- Güç karşısında hakikati savunmayı bir yetki olarak değil, bir direniş biçimi ve yaşam felsefesi olarak konumlandırır.
- Sessiz kalınan yerde söz alır; adaletsizlik karşısında tarafsız kalmamayı seçer.
Hukuk felsefesi ile yüzeysel olarak dahi ilgilenen hukukçular ve avukatlar için en büyük kazanım, hukuk nosyonu sahibi olmaktır.
Hukuk Nosyonu sahibi olmak kişiye kabaca şunları sağlar:
- Bütüncül Anlayış: Hukuk nosyonu, yalnızca yasa maddelerini ezberlemekle edinilmez. Hukukun temel ilkelerini, tarihsel evrimini, adalet kavramını ve toplumsal işlevini kavrayarak geliştiği için, hukuki sorunlara bütüncül bir perspektiften yaklaşmayı sağlar. Pozitif hukuku eleştirebilmek, geliştirebilmek ve dönüştürebilmek için hukukçuya sağlam bir zemin yaratır.
- Analitik Düşünme ve Mantıklı Sonuçlara Ulaşma Yetisi: Hukuk nosyonuna sahip avukatlar, karşılaştıkları hukuki meseleleri yüzeysel olarak değil, derinlemesine analiz ederek çözüm üretir. Bu yoldaki çaba, olayları doğru bir şekilde teşhis etmeyi ve sağlam bir metodoloji ile uygun çözüm yollarını belirlemeyi sağlar.
- Toplumsal ve Etik Duyarlılık: Hukuk nosyonu, hukukçuların, hukukun toplumsal etkilerini ve etik boyutlarını göz önünde bulundurmalarını sağlar. Bu, hukukun sadece bireysel değil, toplumsal adaletin sağlanmasındaki rolünü güçlendirdiği gibi hukukçuların saygınlığını da artırır.
- Yargılama Kültürünü Anlama Yetisi: Hukuk nosyonuna sahip bir hukukçu, yargı etiğini, mahkeme dilini ve kültürü ile yargısal zihniyetleri kolayca kavrayabilir. Böylece, adil bir yargılama için iyi bir özne haline gelir.
- Evrensel Hukuk Normları ile Uyum: Hukuk nosyonu, hukukun evrensel ilkeleriyle uyumlu bir düşünme biçimini geliştirir. Bu yeti, farklı hukuk sistemleri ve kültürler arasında olduğu gibi aynı ülkede yaşayanlar için de ortak bir zemin oluşmasına hizmet eder. Bir yandan da toplumun iç sözleşmesinin güçlenmesine, kamu düzeninin sağlanmasına, özgürlüklerin, adaletin ve bireyin güçlenmesine zemin oluşturur.
- Disiplinlerarası Yaklaşım Yetkinliği: Hukuk nosyonu, sosyoloji, siyaset bilimi, iktisat, felsefe gibi alanlarla kesişen konularda hukukçuyu güçlendirir. Böylece hukukçu, çok boyutlu sorunları gerçekçi bir şekilde analiz eder.
Bu bilincin yalnızca bireysel ve düşünsel bir çaba olarak kalmaması; topluma, hukuk camiasına ve adliye pratiklerine yansıması, nihayetinde uygulamaya dönüşmesi için HFSK’nın düzenlediği forumlar önemli fırsatlar sunmaktadır.
Adalet duygusunun örselendiği bir dönemdeyiz. Yasa maddeleriyle sınırlı bir hukuk anlayışı, toplumun adalet beklentisini karşılamaya yetmiyor. Hukuk; etik, vicdan, tarih ve felsefi derinlik olmadan ayakta kalamaz. Bugün Türkiye’de adalet sisteminin yaşadığı krizin temel nedenlerinden biri, hukukçuların düşünsel temelden kopmuş olması, özellikle hukuk felsefesiyle bağlarının zayıflamasıdır.
Öte yandan, yargı bağımsızlığı her demokratik hukuk düzeninin vazgeçilmez temelidir. Bu ilkenin korunması ve geliştirilmesi, yalnızca yargıçların değil, savunmanın da tarihsel sorumluluğudur. Hukuk felsefesiyle donanmış bir savunma bilinci, yargı erkinin siyasal müdahalelerden arındırılması mücadelesinde hayati bir rol oynar.
İstanbul Barosu Hukuk Felsefesi ve Sosyolojisi Komisyonu (HFSK), bu eksikliği gidermek adına özgün, katılımcı ve dönüştürücü bir model ortaya koymuştur. Felsefeyle donanmış bir savunma pratiği; topluma güven veren, yargıya eleştirel katkı sunabilen ve adaletin gerçek anlamda temsilcisi olan bir avukat profilini mümkün kılar. HFSK’nın çalışmaları göstermiştir ki, felsefeden beslenen bir hukuk anlayışı sadece daha sağlam içtihatlara değil; aynı zamanda meslek etiğinin güçlenmesine, toplumsal adalet bilincinin gelişmesine ve hukuk nosyonunun derinleşmesine de katkı sunar.
Bu nedenle, tüm barolarda HFSK benzeri yapılar kurulmalı; hukukçular yalnızca yasa uygulayıcıları değil, aynı zamanda düşünsel direnişin ve adalet arayışının aktörleri haline getirilmelidir.